Sigiriya

Abone Ol
Prens Kashyapa’nın acelesi vardı, hedefleri büyüktü, bir an önce babasından kurtulmak ve ülkenin başına geçmek istiyordu. Sene 455’te, muhafızlarına babasını yakalayıp getirmelerini emretti. Kral Dathusena’yı yaptırmakta olduğu gölün barajına attı, onun boğuluşunu seyretti. İnsan, tarihe bazen sadece kötücüllüğü, deliliği ve cesaretiyle geçebilir. Kral Dathusena, halkının suya rahat ulaşması ve böylece başta pirinç olmak üzere üretimin devamını sağlamak için göller, kanallar ve barajlar yaptırıyordu. MS 5. yüzyılda, bugün Sri Lanka dediğimiz adanın hükümdar oydu. İki ayrı kadından iki oğlu vardı. Yağmur sularını toplamak gerekiyordu çünkü yağışsız geçen aylar boyunca o suyu kullanarak hayatlarını sürdüreceklerdi. Oğullarından biri, Prens Kashyapa, karşısına geçip hakkı olduğunu söylediği serveti talep etti. Babasının cevabıysa inşa hâlindeki gölü göstermek oldu, “işte servet orada,” dedi, “hem senin hem de bütün halkının servetini inşa ettiriyorum.” Kashyapa’nın acelesi vardı, hedefleri büyüktü, bir an önce babasından kurtulmak ve ülkenin başına geçmek istiyordu. Sene 455’te, muhafızlarına babasını yakalayıp getirmelerini emretti. Dathusena’yı yaptırmakta olduğu gölün barajına attı, onun boğuluşunu seyretti. Sıra abisine gelmişti, onu da altetti ve ülkenin yeni hükümdarı oldu. Ama hesaba katmadığı bir şey vardı, o da meşruiyet. Dathusena’nın öldürülmesine tepki gösteren Budist rahipleri Kashyapa’yı tanımadıklarını söylediklerinde çiçeği burnundaki kral için korkunç günler başladı. Kraldı ama saygı görmüyordu. Abisi de babasının tahtını geri almaya kararlı olunca çareyi kaçmakta buldu ve Sigiriya’ya geldi. Tamamen ormanlarla çevrili Sigiriya’nın doğal bir korumaya sahipti. Ama onunla yetinmedi ve belki de tarihin gördüğü en akılalmaz işlerden birine girişerek iki yüz metre yüksekliğindeki bir kayanın üstünde kendisine kraliyet sarayı inşa ettirdi. Tam kırk sene kayanın üstünde yaşadı, krallığını burada kurdu. Kayanın çevresini kazdırdı, içini timsahlarla doldurdu. Kapıları çektiğinde kimse yaklaşamıyordu yanına. Ezkaza ormanı geçen birileri olursa bu kez de timsahlar çıkıyordu karşılarına. İyi de iki yüz metre yukarıya yiyecek çıkmalı, su çıkmalı, aynı zamanda başka gereksinimler karşılanmalı ve tabii pek çok şey aşağıya indirilmeli… Merdiven de yok, insanlar kayanın oyuklarına ve çıkıntılarına tutunarak yukarı çıkıp aşağı iniyorlardı. Hele bir inme, hele bir emri yerine getirmekte tereddüt et veya Kashyapa’nın isteklerine tam olarak karşılayama… Timsahlara atıyordu seni.
Sigiriya’nın sonu gelmez merdivenlerini çıktığınızda bazı kalıntılardan başka hiçbir şey bulamıyorsunuz. Şurası kraliyet sarayı, şurası havuz, şurası başka bir şey… Kashyapa’dan geriye işte bunlar kalmış.
Ama bu çılgın adamın da üretime, tarıma ihtiyacı vardı. Oturdu, hesap etti ve zamanının çok ötesinde bir sulama sistemi geliştirdi. Yağmur suyunu kayanın altında ve üstünde yer alan irili ufaklı havuzlarda topluyor, belli eğimlerle onları gereken yerlere iletiyordu. Bir kayanın tepesinde de olsa Meclis Binası gerekiyordu. Dik bir kayayı gözüne kestirdi, bunu ikiye bölüp kırılan parçayı düzgünce yana devirebilirse orayı Meclis olarak kullanabileceğini düşündü. Yeniden hesaba girişti. Önce ısıtır sonra soğutursa bu işin de üstesinden gelebileceğine ikna oldu. Yağları, kökleri ve yaprakları bir araya getirip o dik kayayı ateşe verdi. Akabinde sirkeyle soğuttular kayayı. Tam ortasına bir delik açıp gövdesi çok kuvvetli bir ağaç olan palmiye diktirdi. Ve sonra halkına ellerindeki her şeyle kayaya vurmalarını emretti. Kaya çatladı, Kashyapa’nın hesapladığı gibi yana devrildi. Hiçbir pürüz yoktu, biraz çevre düzenlemesinden sonra Meclis olarak kullanabileceği zemini yaratmıştı böylece. Duvar resimleri de yaptırdı kayanın altına ama yağmur ve güneş bozmasın diye kayayı biraz oydurdu. Böylece, yağmur kayadan aşağı aktığında resimler içerde kaldığı için sudan etkilenmedi. Kayanın tepesinin bir ucuna kobra başı biçimi verdirdi. Bu deliliğin tepesinde kırk sene yaşadı ama ondan başkası bu hayatı yaşamak istemediği için geriye neredeyse hiçbir şey kalmadı. Sigiriya’nın sonu gelmez merdivenlerini çıktığınızda bazı kalıntılardan başka hiçbir şey bulamıyorsunuz. Şurası kraliyet sarayı, şurası havuz, şurası başka bir şey… Kashyapa’dan geriye işte bunlar kalmış. Günbatımında Sri Lanka’nın uçsuz bucaksız ormanlarını izlerken bu çılgın prensin yaptıklarını düşünüyorum.