Sıfır toleranslı çocuk koruma politikası

Abone Ol
Bursa’daki çöp evde bulunan çocuk sosyal güvenlik sistemimizin ne kadar zayıf olduğunu gösterdi. Olayın failleri annesi ve teyzesinden ibaret değil. Bir çocuğun yaşama hakkına yönelik tehdide sıfır tolerans göstermek devletin görevidir.

Loading...

Bursa’daki çöp dolu evde baygın halde bulunan çocuk hepimize çocukları koruma konusunda sosyal güvenlik sistemimizin aslında ne kadar zayıf ve yetersiz olduğunu gösterdi. Çocuğun içinde bulunduğu hal vicdanları yaralarken, olayın failleri annesi, teyzesi ile sınırlı kaldı. Olayın ayrıntılarına girmeden olayın kendisine ve sonuçlarına dair yapılabilecek en genel çıkarım toplumun tüm kesimlerinin ciddi bir ihmali olduğu ve ailesinin koru(ya)madığı, bak(a)madığı çocukların güvenli yaşam haklarının tehlikede olduğudur.  Her çocuk güvenli yaşama hakkına sahiptir. Bu hakka yönelik herhangi bir tehdide sıfır tolerans göstermek devletlerin görevidir. Sıfır tolerans, belirli davranışlara veya tutumlara uygulanan sıfır esneklik derecesini ifade etmek için kullanılır. Şiddete sıfır tolerans politika belgeleri sadece kurumların bir sosyal sorumluluk belgesi olmaktan çıkarılması şarttır. Her çocuk yüksek yararının en yüksek şekilde gözetilmesi, haklarına saygı gösterilmesi, ayrımcılığın önlenmesi, fırsat eşitliği, katılımının desteklenmesi hakkına sahiptir. Çocuk haklarını korumakla yükümlü kamu kurumları ise çocukların iyilik halinin korunması ve teşvik edilmesiyle ilgili tedbirleri almakla yükümlüdür. Çocukların maruz kaldıkları cinsel istismar, fiziksel istismar gibi şiddet olayları ancak adli/idari kurumlara yansıdığında devlet haberdar olabilmektedir. Duygusal istismarı ve ihmali ise kaynakların kısıtlı olduğu, sosyo-ekonomik gelir dağılımındaki adaletsizliğin yoğun olduğu, derin yoksulluk koşullarında fark etmek ve gerekli tedbirleri almak daha zordur. Türkiye’deki görünümü analiz etmek için UNICEF ve Kalkınma Bakanlığı tarafından Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Türkiye İstatistik Kurumu katkılarıyla 2013 yılında hazırlanmış olan 130 sayfalık Çocuk Refahı Belgesi’ndeki[1] veri duruma bir göz atmak yararlı olacaktır.  Çocuk Refahı Belge’si Türkiye’deki çocukların iyi olma halini maddi açıdan iyi olma (gelir), sağlık, eğitim ve yurttaş katılımı göstergeleri açısından değerlendirmektedir. Gelir açısından bakıldığında 2009 TÜİK yoksulluk araştırmalarına göre 6 yaşından küçük çocukların %24’ü ulusal yoksulluk sınırının altındadır. Kırsal kesimde bu oran %44’e çıkmaktadır. Çocuk işçiliğiyle ilgili veriler çocukların eğitime erişmelerini olumsuz yönde etkilemekte ve yoksulluğun kuşaktan kuşağa aktarılmasına yol açmaktadır.
DSÖ’ye göre, Türk çocukları OECD ortalamasından daha fazla sağlık sorunu yaşıyor. Öğrencilerin %10’undan fazlası yılda en az 20 gün devamsızlık yapıyor ya da çalışmak ve ulaşım zorlukları gibi diğer nedenlere okulunu terk ediyor.
Sağlık açısından ise, 2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’na göre kırsal kesimde annelerin %15,7’si doğum öncesi hiç bakım almamışlardır. Sağlık bakanlığı verilerine göre 5 yaşından küçüklerde ölüm hızı binde 11,3’e inmekle birlikte Güneydoğu Anadolu’da halen yüzde 22,3 ile çok yüksektir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 11-15 yaş grubundaki Türk çocukları OECD ortalamasına göre bir sağlık sorunuyla ilgili fiziksel semptomları daha fazla bildirmektedir. Belgede kişinin kendi sağlığı hakkındaki bilgisizliği ve sağlıkla ilgili şikâyetlerin fazlalığı ailenin yoksulluk düzeyiyle, ilişkilendirilerek, engelli çocukların dezavantajlılık durumlarına ve kız çocuklarının erken yaşlarda evlendirilme risklerine dikkat çekilmiştir. Eğitim açısından bakıldığında, en önemli faktör Türkiye’de kamu okullarında verilen eğitimin kalitesinde belli bir standardın yakalanamamış olmasıdır. 8 yıllık temel eğitimde okullaşma oranı %100 olmakla birlikte, öğrencilerin %10’undan fazlası yılda en az 20 gün devamsızlık yapmaktadır. Çalışmak zorunda kalma ve ulaşım zorlukları gibi diğer nedenlere bağlı olarak okul terkleri de olmaktadır. Kız çocuklarının okullaşma oranı erkek çocukların oldukça gerisindedir. Eğitim her çocuğun hakkı olmakla birlikte, günümüz Türkiye’sinde eşit eğitim hakkı bölgeden bölgeye farklı olduğu gibi, ailenin ekonomik durumuna göre değişen bir nitelik göstermektedir. Katılım açısından belgeye baktığımızda, çocukların aileye, kültürel ve toplumsal yaşama katılım konusunda istatistik verisinin bulunmadığını anlıyoruz. Katılımı ölçmek üzere belirlenecek göstergelerin çocuk deneyimlerine odaklı olarak planlanması gerekmektedir. Belge’ye göre, katılımcı mekanizmaların sağlanmasının ötesinde, çocukların bu mekanizmalara katılabilecek duruma gelmelerinin sağlanması gerekmektedir. Bunun yolu kapsamlı bir yurttaşlık eğitiminden geçmektedir.
Eğitim ve sağlık hakkı güvenli yaşama hakkının ayrılmaz parçalarıdır. Dolayısıyla Bursa’daki olay örneği bize çocukların okul/eğitim kurumlarında izlenmelerinin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir.
Eğitim ve sağlık hakkı güvenli yaşama hakkının ayrılmaz parçalarıdır. Dolayısıyla Bursa’daki olay örneği bize çocukların okul/eğitim kurumlarında izlenmelerinin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Eğitimle ilgili istatistiklerde okullaşma oranlarının yanı sıra, çocukların devamsızlık oranlarının, okulu bırakan çocuk sayısının, okulda fiziksel şiddet yüzündün uzaklaştırma alan öğrenci sayısı/oranlarının yayınlanması ve Türkiye gündeminde tartışılması elzemdir. Eğitim hariç, çocuklara yönelik kamu harcamalarının GSYH içindeki payı yüzde 1,1 düzeyinde olup, 2009’dan 2013’e bu pay hiç artmamıştır. Eğitim dahil edildiğinde bu oran 2011 yılı itibariyle ancak yüzde 3,42’ye ulaşmaktadır. Bu oranlar nüfusun %30’unu oluşturan çocukların genel bütçe harcamalarından aldığı payın ne kadar düşük kaldığını bize göstermektedir. Ailenin devreden ve giderek derinleşen çocuk yoksulluğuna GSYH’dan çocuklara ayrılan payın düşük olması da eklendiğinde Türkiye’nin çocuk hakları alanında bütüncül ve  hak temelli standartları yaygınlaştırması oldukça zor görünmektedir. Çocuklara yönelik koruma politikası bütüncül şekilde, onları her türlü hak ihlalinden, ihmal ve istismardan koruyucu ortamı sağlamaya yönelik bir sorumluluk içerir. Türkiye’nin imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Anayasa ve yasalarımızda yer alan çocuğun korunmasına yönelik düzenlemelerin sıfır toleransla hayata geçirilememesi bu hak ihlallerine yol açmaktadır. --- [1] Serra Müderrisoğlu, Pınar Uyan Semerci, Burcu Yakut Çakar, Abdullah Karatay, Çocuk Refahı Belgesi, UNICEF Türkiye Temsilcili ve TC Kalkınma Bakanlığı, UNICEF, Nisan 2013, Erişim adresi:  https://www.unicef.org/turkiye/media/4131/file Erişim tarihi: s. 8-10.