Şiddetin cezası özür mü?

Abone Ol
O tokat bana atılmışçasına üzüldüm, utandım ve öfke duydum… Sarıkaya kendisini bir sınıf daha üstün görüyor olmalı ki, hiç düşünmeden o tokadı atıp yayına devam edebiliyor ve aynı nedenle Fatma Şahin de hiçbir tepki göstermiyor. 2021 yılının son haftalarını yaşarken, bitmekte olan yılın hukuki ve siyasi analizini kaleme almayı umuyordum ancak sosyal medyaya yansıyan ve Muharrem Sarıkaya’nın bir basın emekçisine yönelik şiddet gösterdiği videonun ardından olağanlaşmasından kaygı duyduğum şiddet kültürüne dair bir yazı kaleme almak istedim. Kaldı ki izleyerek şahidi olduğumuz bu şiddet de aslında içinde bulunduğumuz iklimin sadece ufak bir fragmanıydı; zayıf gördüğüne uygulanan şiddet ve şiddete karşı tepkisizlik. Farkında mısınız? Toplumda bitmeyen ve hatta bir kar tanesinden çığa dönüşürcesine hızla artan bir şiddet kültürü hakim. Hızla artıyor ve kadın, doğa, çocuk, emekçi, kültürel miras, mülteci... Kısacası canlı-cansız önüne ne çıkarsa alıp götürüyor. SARIKAYA’NIN KİBRİ VE ŞAHİN’İN TEPKİSİZLİĞİ Görüntüleri seyrettiğimde o tokat bana atılmışçasına üzüldüm, utandım ve öfke duydum… Öfke duydum çünkü ekrana yansıyan kibirden daha fazlasını hissettim. Yaşanan her şeyin sınıfsal olduğunu, şiddetin de sınıfsal olduğunu bir kez daha gördüm. O şiddete maruz kalan ses teknikeri Ahmet Demir ve nice emekçinin, hayatlarını geçindirebilmek pahasına ne gibi baskılarla karşı karşıya kaldıklarını, insanların aldıkları maaş uğruna sadece ezilmediklerini bir de üstüne aşağılandıklarını ve hatta fiziki şiddete maruz kaldıklarını üzülerek izledim. Sarıkaya kendisini bir sınıf daha üstün görüyor olmalı ki, hiç düşünmeden ve büyük bir rahatlıkla o tokadı atıp yine yayına devam edebiliyor ve o yine aynı nedenle Fatma Şahin de yayın sırasında ve hatta sonrasında hiçbir tepki göstermiyor. Üstünlerin hakim olduğu bir sistemde, bu sistemden güç alan insanların olağanlaşan davranışları beni kaygılandırıyor. Keyfiyet, şiddet, nefret, sınıfsal ayrımlar, tepkisizlik, hukuksuzluk gün geçtikçe artarken, kendilerini ayrıcalıklı olarak gören kesimler hukuk dışına çıkmanın bir yaptırımı olmayacağını düşündükleri için böyle rahat davranış sergileyebiliyorlar. Toplumda yolsuzluklar, haksızlıklar, suç örgütlerinin ve işbirlikçilerinin kör göze parmak sokarcasına görünür olması ve bunca yasa dışı ilişkiye rağmen açılmayan soruşturmalar, suçluları görmek istemeyen yasal düzen beraberinde yaşananların olağanlaşmasını da getiriyor. İzlediğimiz ve utanç duyduğumuz o video, ülkedeki güçlü ve işçi arasındaki ilişkiyi de tüm yalınlığı ile bize gösteriyor. Şiddet vuku bulduktan sonra şahit olanların tepkisizliği ve hiçbir şey olmamış gibi devam etmeleri de bu olayların ilk defa yaşanmadığının bir göstergesi. Ne yazık ki Şahin’in tepkisizliği de bu şiddeti kabullenmiş olmasından… Sınıfsal ayrımdan kaynaklı şiddeti görmeyi kanıksamış olmalı ki, işini yaparken şiddete maruz kalan bir emekçiyi gördüğü halde yüz ifadesi bile değişmiyor. Küçük, zayıf ve güçsüz görülene eşitsiz davranma ve şiddet uygulama eğilimi sadece medyada değil, her yerde görünür halde artık. Bakanlık görevini yaptığı süre içerisinde şiddet üzerine yüzlerce demeç veren eski bakanın ve halihazırda yerel yönetici olan Şahin’in gözü önünde yaşanan bu olaya tepki göstermemesi toplum nazarında her türlü yanlışın normalleştirilmesine sağlanan katkıdan başka bir şey değil.
O tokat; gücün altında ezilen, hakları gasp edilen, emeği sömürülen herkese atıldı. Sessizlik sarmalına rağmen kimse sormasa bile sormak gerekir, olay basına yansıdığı için özür dilenmiş olması sizce de yeterli mi?
Asla ve asla Sarıkaya’nın davranışlarını kabul etmiyorum, samimiyetsiz özrünü de yeterli bulmuyorum. Bu tavrın kabul edilebilir bir yanını görmediğim için Sarıkaya’nın durumunu tartışmıyorum. Şiddet göstermeyi hak bilenler, kendini üstün görenler ve baştan aşağı kibirden ibaret olanlar her toplumda çıkar. Dünyanın her yerinde bu tip davranışlar ve kibirli insanlar görebiliriz. O nedenle bu yazı ile düşünmek istediğim asıl mesele haksızlığa karşı sessiz kalanların durumu olacak. Olay anında Şahin’in tepki vermemesini canlı yayın koşullarına bağlayanlarınız olacaktır, peki o halde yayın devam ederken Sarıkaya’ya yönelik sevgi dolu sözlerini nasıl ele alacağız ya da olayın ortaya çıkmasının ardından yaptığı paylaşımı? Yapılan açıklama son derece yetersiz, zayıf bir açıklama olmakla beraber Sarıkaya’yı aklamaya çalışan bir tavrı görünce bir kez de Şahin adına utandım. Bizler videoyu izlerken tepkisiz kalamazken, kendisinin gözleri önünde vuku bulan bu olayda, üstelik dur diyebilecekken, hiçbir şey olmamışçasına baklava sohbeti yapmaya devam etmesi ve ardından yaptığı açıklamada tarafgir duruşu da sadece gözlerin değil vicdanların da kör olmaya başladığını düşündürdü. Şahin, şiddete karşı “ama ve fakatsız” karşı durabilecekken, taraf olmayı ve sahada top çevirmeyi tercih etti. Olay anında doğru refleks geliştirememiş oluşunun özeleştirisini verse, taraf olduğu siyasi görüşe de hiçbir halel gelmez sadece insan olarak vicdanının hala var olduğunu ifade ederdi. İnsan kalabilmek, yanlışa dur demek, haksızlığın hesabını sormaktan vazgeçmemek lazım. Çünkü iliklerimize kadar hissettiğimiz tepkisizlik, yaşadığımız ve her gün şahidi olduğumuz onca sorunun sebebi oldu. SESSİZLİK SARMALI Evde çektiği dans videosunu sosyal medya hesabında paylaşan kadın çalışanlarının bu paylaşımından rahatsızlık duyan kanal yönetimi, dans videosuna gösterdikleri hassasiyeti, şiddet uygulayan bir erkek çalışanlarının bu davranışına hassasiyet göstermekten geri duruyor. Sarıkaya’nın yayınladığı özrün ardından sormak istiyorum. Şiddetin yaptırımı özür mü olmalı? O tokat; gücün altında ezilen, hakları gasp edilen, emeği sömürülen herkese atıldı. Sessizlik sarmalına rağmen kimse sormasa bile sormak gerekir, olay basına yansıdığı için özür dilenmiş olması sizce de yeterli mi? Toplumun tepkisi geçene kadar kanalın süreci idare edecek olması makul mü? Dans eden bir kadından rahatsız olan kanal yönetiminin şiddetten rahatsız olmaması da çürümenin bir parçası değil mi? Bu yazıyı kaleme alırken Jose Saramago’nun Körlük romanı zihnimde canlandı. Felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, bireylerin bencilleştiğinin, değer yargılarının yitirildiğinin çarpıcı bir anlatısıydı. ”Sessiz kalmak en kuvvetli alkışlamadır.” sözü ile günümüzdeki sessizliği sorgulatmıyor mu sizce de? Zorbalığın, kaosun, kötülüğün hakim olduğu bir düzende toplumun beyaz körlüğe yakalanması, işlenen suçlara insanların kayıtsız kalması ve görmezden gelmesini kusursuzca anlatıldığı bu distopik dünya size de tanıdık geldi mi?