Sezen’in muhalefeti

Abone Ol
“Nereye baksam acı” der Sezen, avcıya kim olduğunu ve yerini hatırlatırken… Bakıp da görmemezlik yapmaz. Muhalefetin böylesi ile karşılaşmayan Erdoğan’ın yenilgisini kabul etmesi bundan. Sezence muhalefet etmektir kazandıracak olan.  Böyle olur sanatın, sanatçının muhalefeti. Ava giderken avlanıverir zalimin teki. Bir sese, bir saza veya bir söze. Baktığı her yerde acıyı görebilen yürektir halkların gerçek sesi. Moğollar en son böyle talan etti, ama hancı yine aynı hancı. “Tanıdım yarandan Aynı silahtı beni vuran” der Sezen… Bu topraklarda tetiği çeken el farklı siluetlerde karşımıza çıksa da azmettiren hiç değişmedi. Birbirlerini, uğradıkları faili malum zulümlerden tanıyanlar diyarı Anadolu. Kayıtsızlık kadar soğuk bir cinayet silahı var mıdır bilmem. İşlemediğimizi düşündüğümüz cinayetler için sanık sandalyesinde buluveririz kendimizi. Suça iştirak saiki olarak yazılır şahsi tarihlerimize boşvermişliklerimiz. Dil koparmak, evlat acısı yaşayan bir anneyi yuhalatmak, insanları diri diri yakmak veya üzerlerine bomba yağdırmak hep bu saikin neticeleri. Türkiye anti demokratik bir iktidar ile cüz’i demokratik bir muhalefet arasında sıkışmış vaziyette. Toplumun yüzü gülmüyor, yönü muhaliflere dönmüyor. Çünkü “muhalifler” muhalefeti müesses nizama değil, içi dışı çürümüş bir iktidara karşı yapıyor. Her biri farklı şekillerde de olsa rejimin ışık huzmeleri. İstikrarlı, sürdürülebilir bir demokratik tavrı yok muhalefetin. Nasıl bir Türkiye tahayyülleri olduğunu henüz kendi içlerinde dahi konuşmuş değiller. Güçlendirilmiş parlamenter sistemden bahsediyorlar. Zihniyet değişmedikten, duvarlar yıkılmadıktan sonra ne ehemmiyeti var elbisenin. Erdoğan’ın Öcalan demesine kızıyorlar ama kendileri Demirtaş demekten imtina ediyorlar. Çelişkilerinin kaynağı azmettirenle olan koparamadıkları bağları. HDP olmadan kazanabilir miyiz hesapları yapıyorlar. Kürtler olmadan seçimleri kazansalar bile Türkiye’yi kaybedecekler, farkında değiller. Yaralarımızın benzediğini görmüyorlar. “Affettim vurulurken O daha fazla öldü benden” der Sezen… Acının, kederin ve ölümün uğramadığı bir semt kalmadı. Geçmişin acılarının geleceği esir almasına daha fazla müsaade etmemeliyiz. Kendimizle, yaptıklarımızla, yapmayıp da yapılana göz yumduklarımızla yüzleşmeliyiz. Ötekini affedip onun da bizi affetmesini beklemeye başlamalıyız. İlk adımı atmaya karşı duyulan bu ürkeklik yeni acılara, cenazelere kapı aralıyor. Zaman Türkiye’nin aleyhine işliyor. “Belki de aşk lazım değildir Sıcacık bir el yeter” der Sezen… Bir araya gelmek için illa birbirimizi sevmemiz gerekmiyor. Çekincelerimizi sandıklara kaldırıp bir el uzatmak asırlık buzdağlarının erimesi için kâfi. Ötekine benzemeden, kendimiz kalarak ama kendimizi dayatmadan konuşabilmek. Büyük cümlelere, egzotik kelimelere ihtiyaç duymadan basit bir merhaba diyerek, kahvaltıya geleni içeri buyur edebilmek. Bütün meselemiz bu kadar basit, bu kadar zor. “Nereye baksam acı” der Sezen, avcıya kim olduğunu ve yerini hatırlatırken… Bakıp da görmemezlik yapmaz, kayıtsız kalmaz, acıları kimliklere göre tasnif etmez. Örülen duvarları yıkar, yıkamadığı yerde aşar. Kalbe giden bir yolu arar durur gündüz gece. Muhalefetin böylesi ile karşılaşmayan Erdoğan’ın afallaması ve yenilgisini kabul etmesi bundan. Sezence muhalefet etmektir kazandıracak olan.