Sezai Temelli ile açıklaması üstüne bir tartışma

Abone Ol
Temelli’ye partisini neden “yok hükmünde” bıraktığını sordum. Meramımı anlatamadım dedi. “Demirtaş’ın açıklaması sonrası kendinizi yalnız hissettiniz mi?” soruma da Ne söylüyor? Benim dediğimden başka bir şey değil ki. Sadece deme şeklimiz farklı" cevabını verdi. Plajcının yazı, hamamcının kışı beklediği gibi siyasetçi de seçimi bekliyor. Gelecek sene, muhtemelen de kışa doğru bir erken seçim olacağının alametleri her gün daha güçlü şekilde belirirken adeta uyuyan hücreler de uyanıyor. Siyasete ilkbahar geliyor. Özellikle de muhalefet partilerinin salgın demeden şehir şehir dolaştığını ve halkla bir araya geldiğini görüyoruz. CHP, belediyeleriyle; Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan da sürekli partilileriyle birlikte sahada. Muhalefetin -Millet İttifakı’nın- lokomotifi konumdaki CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu bir süredir çok önemli açılımlar yapıyordu; “dostlarımızla beraber” sözü de bu stratejinin mottosuydu. “Dostlarla beraber” yürüyebilmenin birincil koşulu muhafazakârlar ile diyalog kurulabilmesiydi, Kılıçdaroğlu başta başörtüsü olmak üzere çeşitli konularla ilgili özeleştiri verdi. Bunu yaparken Gelecek ve DEVA’dan da büyük bir destek aldı. Seçim tarihi yaklaştıkça Kılıçdaroğlu’ndan yeni hamleler gördük. Önce, Ünal Çeviköz ve Oğuz Kaan Salıcı’nın başını çektiği bir heyet Erbil’e gidip Barzani ile görüştü. Sonra da Kılıçdaroğlu HDP’yi “meşru bir siyasi organ” olarak Kürt sorununun çözümü için adres gösterdi. Fakat ne olduysa bundan sonra oldu. HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, sosyal medya hesabından çok tartışılan bir açıklama yaptı: “Kürt sorununun çözümünün yegane muhatabı HDP değil ama bu sorunun  çözümü adına bugün demokratik siyaseti var eden ve kolaylaştıran başlıca aktör HDP’dir. Ama asla unutulmaması gereken şey demokratik çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır.” Bu edilgen tavır çokça eleştirildi. Derken, hem Selahattin Demirtaş’tan hem de Eş Genel Başkan Mithat Sancar’dan parti adına yeni açıklamalar geldi. Demirtaş, “Benim bildiğim HDP, Kürt sorunu dahil olmak üzere, Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümüne taliptir, irade sahibi siyasi bir aktördür ve elbette muhataptır,” derken doğrudan Sezai Temelli’nin açıklamalarına karşı bir tutum geliştirmiş gibiydi. “Çözümün adresi de doğal olarak TBMM’dir. Tabii ki HDP, Kürt sorununun çözümünde tüm tarafların ve her kesimin, açık ve şeffaf katılımını, muhataplığını bilecek siyasi birikime ve deneyime sahiptir. Faydasız ve çoktan tükenmiş tartışmalar gündeme getirmek çözüme katkı sunmaz.” Temelli’nin partisini inisiyatif alamayan, edilgenleştiren bu tuhaf açıklamasına demokrat kesimden çok ciddi eleştiriler getirildi. DEMOKRAT KESİMDEKİ TEPKİLERDEN BAZILARI… Aydın Engin, T24’teki yazısında şöyle yazdı: “Temelli, partisi HDP'ye sorunun çözümünde sadece ‘kolaylaştırıcı’ rol biçiyor ve bununla sınırlıyor. Ondan ötesi İmralı'dan yani Abdullah Öcalan'dan sorulur, diyor. Eğer bu HDP'nin görüşü ise CHP içinde yuvalanmış ‘Türk milliyetçileri’ de, kendilerini ulusalcı olarak tanımlayan geri kalan Türk milliyetçileri de rahat bir soluk alabilirler. Çünkü bırakın başka sorunları, Kürt sorununun çözümünde bile CHP ile HDP arasında bir iş birliği olmayacak demektir.” Murat Belge de Temelli’nin bu diline karşı çıkanlar arasındaydı. T24’te şu satırları kaleme aldı: “(…) sanırım Kürt sorununa barış ve eşitlik ve demokrasi içinde bir çözüm bulunması ihtimaline olumlu bakmayan (aşağı yukarı bütün partilerde bulunduğunu sandığım) kesimlerin hepsini mutlu etmiş olmalıdır.” Sezai Temelli’nin açıklaması, savaşın sürgit devam etmesini isteyen her iki tarafın milliyetçilerini de hayli memnun etmekten başka bir işe yaramadı. “Muhatap, İmralı’dır,” dediğinizde “biz aslında iaşe işlerini bakıyoruz, ulaklık yapıyoruz, hiçbir şekilde inisiyatif alamıyoruz,” demiş oluyorsunuz. O zaman da siyasi parti olarak varlığınızın hiçbir manası kalmıyor. “Arkamızda altı milyon seçmen var,” diye her fırsatta söylemek iyi hoş ama herhalde bunca insan HDP’ye bakınca bir parti görüyor, onun güçlü kuvvetli bir parti olmasını istiyor. Partisini işlevsiz, etkisiz ve dediğim gibi iyice edilgen gösteren bu açıklamasına karşı bir yazı yazmadan önce Sezai Temelli’yi aradım. CHP’nin muhafazakârlardan sonra Kürtlere doğru bir adım attığı muhakkak. Ama “ille de İmralı” demenin ne manası var? Dahası, sadece bu konuda değil hayatın hemen her alanında “olması istenen” ve “olabilecek” arasında bir fark vardır, eğer maksimalist taleplerde ısrar edilirse, bu ikisi yerine “olan” ile yetinmek durumunda kalınır. Temelli’ye bunu sordum, partisini neden böylesine “yok hükmünde” bıraktığını? “Twitter’daki bir mesajla meramımı tam anlatamamış olabilirim,” dedi. “Kürt Sorunu dediğimizde bir yanıyla bir savaştan bahsediyoruz. Bugün, sizin dediğiniz her şeyi gerektiği gibi yapsanız bile İmralı’yı hesaba katmazsanız eksik kalır. Bir sonuç alamazsınız. Ben bunu göstermek istedim.” “Peki, mesajınızın bu kadar tartışılacağını tahmin etmiş miydiniz?” diye sordum. “Hakaretler, iftiralar için ‘siyasetin sefaleti’ diyorum. Bu kadarını tahmin edememiştim hiç. Ama tabii ki tartışılsın diye yazdım. Bu ülke çok zaman kaybetti. Bir daha aynı zamanları kaybetmeyelim.” Benim taleplerini maksimalist bulmama da karşı çıktı. “Maksimalist dediğiniz talepler nedir? Tecride son verilmesi mi? Eğer buysa, buna ‘maksimalist’ diyorsanız, bu bir ‘insan hakları’ meselesidir. Tecride derhal son verilmelidir. Bakın, avukatlar görüşmek için başvuru yaptılar, gene cevap verilmedi. HDP, demokrasi ve barış için çok önemli bir kurumdur. Ama Kürt sorunu dediğimizde bir savaştan söz etmiş oluyoruz. Savaşı bitirecek irade de İmralı hesaba katılmaksızın oluşturulamaz.” Mithat Sancar’la Demirtaş’ın açıklamaları sonrasında kendisini yalnız hissedip hissetmediği sorumu da şöyle yanıtladı. “Ne söylüyorlar? Benim dediğimden başka bir şey değil ki. Sadece deme şeklimiz farklı. Herkesin geldiği bir siyasi gelenek var, bir siyaset yapış tarzı var. Söylediklerimiz arasında bir fark göremiyorum ben. Ayrıca, biz HDP’liler birbirimizi yalnız bırakmayız!” Şu sözler de Sezai Temelli’den. “Benimki HDP’yi etkisizleştiren bir açıklama değildi. İmralı olmadan bu sürecin yürütülemeyeceğini, asla beklenen sonucu veremeyeceğini göstermek istedim. Kürt sorunu, çok boyutlu bir sorun ama on yıllardır gözardı edemeyeceğimiz bir savaş yaşanıyor. Bakın, milletvekili, partili arkadaşlarımız senelerdir hapiste. Suçları ne? Kürt sorununun barışçıl bir yolla çözümü için çalışmak. Ben kendi dönemimde bu sorunun barışçıl yollarla çözülebilmesi çok mücadele ettim. Bunu da herkes bilir. Şimdilerde herkes bu konuyu seçim aritmetiği çerçevesinde tartışıyor. Bu yanlış. Türkiye’nin matematiğine bakmalıyız. Bu sorunu bitirebilmek için yapılması gerekenler ortada. İmralı’yı yok sayarak, meşruiyet ya da yasallık gibi ayrımları görmezden gelerek bu sorun çözülemez. Kürt sorunu, sadece Türkiye’yle sınırlı değil. Türkiye’nin matematiğine ek olarak bölgesel ve küresel dinamikleri de ele almalıyız” Ben bu açıklamaları ikna edici bulduğumu söyleyemem. TEMELLİ, ‘DEMİRTAŞ’LA AYNI ŞEYİ SÖYLEDİK’ DİYOR AMA… Sezai Temelli’ye de söylediğim gibi, Demirtaş’la benzer şeyler söylediğini iddia ediyor ama bu iki açıklamanın karşı tarafta algılanışı neredeyse taban tabana zıt. Bu durum da bir buçuk sene öncesine kadar partinin genel başkanlarından biri olduğuna göre, çok deneyimli saymamız gereken Temelli’nin kendisini “karşı mahalleye” anlatmayı öncelemediğini bize gösteriyor. Üstelik seçimin eli kulağında. Böyle fütursuzca yapılan açıklamalar kimin işine yarıyor? Kimin elini güçlendiriyor? Sezai Temelli, parti içinde “şahinler-güvercinler” diye bir ayrım olmadığını ısrarla vurguladı ama kamuoyu hemfikir değil bence. Ve anket sonuçları Millet İttifakı lehine böylesine doludizgin gelirken, ivmeyi belki de ancak bu minvalde yapılacak açıklamaların düşürebileceğini gösteriyor. Kürt Sorunu birçok katmandan oluşuyor, İmralı ile görüşmek de bunların kuşkusuz bir parçası ama “yeter koşulu” olamaz. Ayrıca, Temelli’nin açıklamasını, kendi tabanını hedefleyen popülist bir söylem olarak görüyorum. Mesela, “belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyım atanması” bir politika değil, bugün muhalefetteki hiçbir parti bu uygulamayı savunmuyor. Hatta bizzat karşı çıkıyor, bitireceğini söylüyor. Ama bu tip açıklamalar, bırakın kamuoyunu ikna etmeyi, en büyük desteği çözüme karşı olanlardan alıyor. Siyasetçilerin her sözü çok tartarak söylemesi gereken günlerden geçiyoruz. Siyasete bahar geliyor gelmesine ama birkaç açıklama yeter gidişatı terse çevirmeye.