‘Sevmek Zamanı’nda Âlemlerin Çatışması (4)

Abone Ol
Her şeyde değişmez bir öz, zamandan bağımsız bir töz arayan Halil, kökleri olan, her şeyiyle kendisini sabitlemiş bir aşk yerine, varlıklar dünyasının değişken bir bedenine ve ruhuna kapılınca, o değişkenin peşine düşen ruhu da köklerinden koparak değişime, savrulmaya açılır. Dün kaldığımız yerden devam ediyoruz. Âlemler Çarpışıyor Halil’in kendisini kati ve ebedi bir şekilde terk ettiğine kani olan Meral için idealar dünyasının kapıları kapanmış görünür. Yeniden varlıklar dünyasına bırakılan Meral, Başar’ın ısrarlarına daha fazla direnmez ve eski sevgilisiyle evlenmeye razı olur. Evlilik haberini gazeteden öğrenen Halil, varlıklar dünyasında yaşadığı üzüntülerin ve düş kırıklıklarının ardından, aşkı yeniden yalnızca idealar dünyasında yaşamak için tetiklenir. Böylece Halil yeniden varlığın kendisine değil, onun nesneleştirilmiş temsillerine yönelir. Filmin başında aşk nesnesi olarak Meral’in resmine âşık olan Halil, bu kez bu resme, çarşıda gözüne çarpan gelinlik giydirilirmiş cansız manken nesnesini ekler. Halil, varlıklar dünyasının Meral’ini, onun varlıklar dünyasındaki nesne temsilleri ile idealar dünyasına transfer etmeye çalışmakta, âşık olacağı varlığı değişimden korumaya alarak sabitleştirmektedir. Filmin ilk yarısında omzunda dev bir fotoğrafı sırtlamış halde, ormandan geçerek evine giden Halil’in alışılmadık görüntüsü, bu kez omzunda taşıdığı gelinlik giydirilmiş cansız bir mankenle el arttırır. Fakat artık Halil, filmin başındaki aşık değildir. Başlangıçta tümüyle idealar âleminde yer alan kendisi ve aşkı, artık varlıklar dünyasına açılmış ve aşkının temelini oluşturan maşuk, fotoğraf yerine kanlı canlı bir varlık olan Meral’e dönüşmüştür. Bu yüzden bundan böyle Meral’in resmi de, gelinlik giydirilmiş cansız manken de, doğrudan ideal bir maşuka değil, varlıklar dünyasındaki Meral’e gönderme yapmaktadır. Yani Halil’in aşkı artık yaşamını idealar dünyasından değil, varlıklar dünyasından almaktadır. Her şeyde değişmez bir öz, zamandan bağımsız bir töz arayan Halil, kökleri olan, her şeyiyle kendisini sabitlemiş bir aşk yerine, varlıklar dünyasının değişken bir bedenine ve ruhuna kapılınca, o değişkenin peşine düşen ruhu da köklerinden koparak değişime, savrulmaya açılır. Metin Erksan, Halil’in fiziksel dünyadaki Meral’e aşkıyla, idealar dünyasındaki köklerinden sökülüp fiziksel rüzgâra teslim oluşunu su ve sandal metaforuyla görselleştirir. Halil, artık kendilerinde birer nesne olmaktan gerileyerek, Meral’in temsillerine dönüşmüş fotoğraf ile cansız mankeni yanına alıp, sandalla suya açılır. Âlemler arasında kalmış Halil’in, ideaların derin köklerinden koparak, tümüyle fizikselliğin yüzeyselliğinde salınmasını, yani sabit bir öz olmaktan, yüzer gezer bir savrulan değişken olmaya geçişini, sandalın yerle tüm irtibatının kesilerek, suyun derinlerinde değil, yüzeyinde amaçsızca ve istemsizce yer değiştiren birine dönüşmesiyle görürüz. Artık sandal, Halil, fotoğraf ve cansız manken, yaşamın manasını veren derinliklerde değil, onun yüzeyinde süzülmekte, sabitliğini ve derinliğini yitirerek bir yüzer-gezer olarak Halil’i, varlıklar dünyası ile idealar dünyası arasındaki arafta bırakmaktadır. İdealar dünyasındaki varlığı öl(dürül)müş olan Halil, ölümününün ardından mitolojideki sandalla arafı geçerek, sonraki yaşamına, varlıklar dünyasındaki yaşama geçmeyi denemekte ama bunu da başaramamaktadır. Halil, iki âlem arasında kalmıştır; arafta asılıdır. Onu araftan kurtaracak melek, gelinliğiyle bir anda göl kenarında beliren Meral olur. Kendisi için düğünden kaçıp gelmiş olan Meral’i fark eden Halil kıyıya yanaşıp Meral’i kayığa alır. Varlıklar dünyasının yüzer gezerliğinde, idealar, manalar dünyasının derinliği temsil eden suların üzerinde kayıkla süzülmeye başlayan iki sevgili birbirlerine aşkla bakarlar. Meral idealar dünyasının temsillerini yavaşça hayatlarının dışına doğru, sandalın dışına bırakır. Önce fotoğraf, ardından da cansız manken yavaş yavaş suların içine gömülürler. Böylece mana dünyasının, idealar dünyasının sabit, öz nesneleri yavaş yavaş mananın derinliğinin içerisine gömülerek, yüzeyden görünmez olurlar. Meral ve Halil, fiziksel dünyanın yüzeyinde kalmayı seçmişler, varlıklar dünyasında bir çift olmuşlardır. Fakat bu kez de Halil yeniden varlıklar dünyasının tehditlerine ve tehlikelerine açık hale gelir. Varlıklar dünyasında Halil’in rakibi olan Başar, Meral’in peşinden su kıyısına gelmiştir ve sandaldaki aşıkları göz yaşları ve acı içinde gözetlemektedir. Başar’ın acısı, bedenine iyice ağır geldiğinde, atış poligonundan anımsadığımız dürbünlü tüfeğini alarak Halil’i ve Meral’i öldürür. Dünyalar çarpışmış ve ikisinin arasında kalmış olan Halil, iki dünyasından da olmuştur. Âlemlerin çarpışmasından büyük bir matem doğar. Halil, kendisi için birbirinden bağımsız iki seçenek arasından birisini tercih etmek zorunda kalmış; bunlar arasında pek çok kez gidip gelmesine karşın sonunda varlıklar dünyasındaki aşkı seçmiş bu seçim onun ruhsal iklimine aykırı düşmüş, varlıklar dünyasına olan dayanıksızlığını, yabancılığını, bir töz olarak korumak istediği ruhunu, varlıklar dünyasında yitirdiği bedeniyle birlikte kaybederek, her şeyiyle yeniden varlıklar dünyasının dışına saçılmıştır.