Ülkede yaşayan tüm iş gücünün ve emeklilerin; yani aylık sabit geliri ile yaşamak zorunda olanların tüm yönleriyle bu "Rasyonel" karardan nasibini aldığını söyleyebiliriz. Tüm külfet ziyadesiyle bu zikrettiğim kesimlerin sırtındadır.Bu programın "Rasyonel" olduğu iddia edilen irrasyonel bir yaklaşımla hazırlandığı açıktır. Sorunun kaynağı bir küreselleşme heyulası olarak tarif edilirken, çözüm sorundan en olumsuz etkilenenlerin sorumluluğunda kalmıştır. Her ne kadar "Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks bir yaklaşım" kadar olmasa da (Eski Bakanımız Sayın Nebati' ye buradan bir selam gönderelim.) "Rasyonel" yaklaşımın da biz faniler için açıklamaya muhtaç olduğu açıktır. Sorunun kaynaklarını görmezden gelip tali konular ile meşgul olmak, esas sorunun etrafından dolanmak, bu mahcup dil, bu programı hazırlayan nitelikli kadronun bilinçli bir tercihi gibi görünüyor. Başka bir ifadeyle, ülkede yaşayan tüm iş gücünün ve emeklilerin; yani aylık sabit geliri ile yaşamak zorunda olanların tüm yönleriyle bu "Rasyonel" karardan nasibini aldığını söyleyebiliriz. Tüm külfet ziyadesiyle bu zikrettiğim kesimlerin sırtındadır. Buradaki en vahim durum devlet hazinesinin kurtarıcı olarak görülmesidir. Ancak göz ardı edilmemesi gereken, devlet hazinesinin her kuruşunun bu ülke vatandaşlarının alınteri olduğudur. Hoyratça ve keyfi olarak, hiçbir kaide tanımaksızın yapılan her kuruş harcama kul hakkıdır; bu ülkenin geleceğine takılmış bir prangadır, serçe katliamıdır.
Serçe katliamı
Göz ardı edilmemesi gereken, devlet hazinesinin her kuruşunun bu ülke vatandaşlarının alınteri olduğudur. Hoyratça ve keyfi olarak, hiçbir kaide tanımaksızın yapılan her kuruş harcama kul hakkıdır; bu ülkenin geleceğine takılmış bir prangadır, serçe katliamıdır.
1949 yılında Mao Zedung Çin'in başına geçtiğinde büyük bir tarım toplumu yaratmak istiyordu. Bu doğrultuda; biyolog Zhou Jian dört hayvanın soyunun kurutulmasıyla tarımın şahlanacağı fikrine Mao Zedung'u ikna etti. Böylece 1958 yılında, Çin'de "İleriye Doğru Büyük Sıçrama" programı başlamış oldu. Tarımı geliştirmek adına, belirlenen dört zararlı türün, tarıma zarar verdikleri gerekçesiyle soyunun kurutulması hükümet tarafından kararlaştırıldı. Bu türler; karasinek, sivrisinek, fare ve serçeydi. Böylece bu dört türün soyunu tüketme harekâtı başladı.
Yemleme ve tuzağa düşürme yöntemleri işe yaramayınca, aç bırakma ve yorma yöntemleri uygulamaya başlandı. Genci, yaşlısı, kadını, erkeği sabahtan akşama kadar çanak ve tencereler çalarak, öncelikli düşman serçelerin havada kalmaları ve yorulmaları sağlanmaya çalışıldı. Ayrıca bir yandan da serçelerin yuvalarına ve yumurtalarını da zarar verildi. Serçeleri kaçırmak için büyük bir seferberlik başladı. Korkuluklar yapıldı, büyük kırmızı bayraklar üretildi. Ülkedeki işçilerin yarısı bu seferberliğe katıldı. Öldürülen serçelerin ölülerinden dağlar oluştuğu rivayet edilir. Serçeleri öldürmek için özel atış ekipleri kuruldu. Devlet en çok serçe öldüren vatandaşları ödüllendirdi. Bir yıl içinde iki milyar serçenin öldürüldüğü söylenir.
1958 yılında Çin "İleriye Doğru Büyük Sıçrama" yolunda neredeyse tamamını yok ettiği serçelerin zaferini kutladı. Ancak yaşam zincirleme olarak birbirine bağlı bir döngüdür. 1960 baharında tarlaları böcekler basmaya başladı. Çinli liderler serçelerin zararlı böcekleri yiyerek nasıl bir fayda sağladığını geç de olsa gördüler. Ancak ok yaydan çıkmıştı. Zararlı böceklerin sayısı inanılmaz derecede arttı. Bu durum, Çin genelinde yaklaşık üç yıl sürecek bir kıtlığa neden oldu. İnsanlar açlıktan kırıldı. Çin genelinde bu süre zarfında 30 milyon kişinin öldüğü söylenir. Çin, Sovyetler Birliği ve Kanada'dan yardım talep etse de bu duruma çare bulunamadı.
Vagonlar dolusu serçe getirilip, doğaya salınarak çözüm üretilmeye çalışıldı. Ancak insanlık tarihinin en büyük akıl tutulmalarından birinin bedeli ağır oldu. Maalesef benzer süreçler günümüzde de yaratılan farklı umacılar üzerinden devam etmektedir. Serçeler katledilmese de yaratılan hayali iç ve dış düşmanlar, tehditler üzerinden totaliter eğilimler artmakta, sürekli bir hesaplaşma hali yaratılmakta ve varılan yer ise yoksulluğun ve yoksunluğun arttığı başka bir heyula olmaktadır. Bu bağlamda; yaratılan heyulanın bilinçli ve kuramsal olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Gerçek her zaman doğru değildir.
İnsan, yaşamının her safhasında açmazlar yaşayacaktır. Bu durum yaşamın kaçınılmaz döngüsü ve varoluşsal zıtlığıdır. Ancak önemli olan, bu açmazlar karşısında, gerçeklik algısı ile bilinçli ya da bilinç dışı olarak doğruluk kavramı arasına koyduğumuz mesafeden ibarettir. Yani, 2+2=5 çözümlemesi gerçektir; ancak doğru değildir. Bu noktadan hareketle, son dönemde ülke gündemimizi meşgul eden ve çok tartışılan Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nın açıkladığı, ülke olarak gelecek projeksiyonumuz olan Orta Vadeli Programı (OVP) değerlendirirsek; gerçek ancak doğruluktan uzak olduğunu söyleyebiliriz.