Sendikal hareketin yokluğunu sivil toplum örgütleri doldurabilir mi?
Kimlik siyasetine ve sorunlarına kulak kabartan solun bugün işçilerin hak arayışında duyduğu heyecan dönemsellik taşımamalıdır. Solun liberalizmle, çok seslilikle varacağı yer Avrupa’dan Türkiye’ye siyasetine müdahale edin ricacılığı olur.
Burjuva siyasetinin gelişkin kapitalist ülkelerde denediği ve belli bir yol kat ettiği bu durumun Türkiye’deki denemesinde çıkan sonuç başarısızlıktır.
Emek örgütlerinin teslimiyeti eşittir işçi sınıfının teslim olması mı? İşte bura da bilinen bir gerçeği sınıfın siyasetle kurduğu bağın sendikalarla değil partilerle olduğu gerçeğiyle hareket edip, emek örgütlerine karşı saldırıda kazanmış oldukları başarının işçi sınıfı siyasetini tamamen ortadan kaldıramayacağı gerçeğini de biliyor olmalılar.
2000’lere gelirken sendikaların ana olgusunu uzlaşı en sonunda da teslimiyete varış izlemiştir. 12 Eylül’den sonra işçi sınıfı hak arayışında sendikalardan hep birkaç adım önde olmuş bu durum bugün de aynı şekilde devam etmektedir.
Türkiye’de sendikal krizin en önemli ayağı kayıtlı işçi sayısına göre sendika üyesi olan işçi sayısının azlığı. 15 milyon 294 bin 362 işçiden 2 milyon 189 bin 645’inin sendika üyeliği mevcut.
Hayatta kalan sendikaların bir sürü başkanı durumundan memnunken içerdeki çürüme ve bürokratik yapıları sendikaları daha da kasvetli yerler haline getirmeye devam ediyor. Başkanların, yöneticilerin kıymeti, üyelerin önemsizliği, yok sayılışı, alışılmış bir sendikacılık tarz haline dönüşmüş durumda.
Kişilerin koltukları, başkanlıkları sendikalarda, siyasette, derneklerde hep önemsettirildi. Örgütlü toplum fikri her alanda kişiye biçilen değer ile unutturulmaya çalışıldı. İyi konuşan sendika lideri olurken, sesini yükseltip masaya vurarak konuşan ise iyi bir siyasi yönetici unvanına layık görüldü. Duruşlar, bıyıklar, insanların babası, bacısı olmak düzen siyasetinde hep kullanıldı. Popülist söylemler kısa dönem de karşılığını bulurken köşe dönmeler, sendikalar ve dernekler üzerinden siyasi sıçrayışlar hep oldu.
Sendikaları sivil toplum örgütlerine dönüştürme girişimleri başarıya ulaşmışsa da işçi sınıfının bunun yerine STÖ’lerde örgütlenip çıkış arayışları olmamıştır. Kapitalizm dışı arayış kriz dönemlerin de kendisini daha fazla hissettirmiş, bugün Türkiye’de sosyalistlerin söylemleri karşılığını daha fazla bir toplamda karşılığını bulmaya başlamıştır. Burjuva siyasetinin en son istediği şey de tamda burası.
Ne dersek diyelim, ister sivil toplum örgütü ister demokratik kitle örgütleri diyelim, kapitalizmin ‘herkes kendi alanının sorununu çözsün sonra daha demokratik bir ülkede birlikte yaşayalım’ tezi nin kapitalizmin ömrünü uzatmanın dışında insanlığa olumlu bir katkısı bulunmamaktadır.
Kimlik siyasetine ve sorunlarına kulak kabartan solun bugün işçilerin hak arayışında duyduğu heyecan dönemsellik taşımamalıdır. Solun liberalizmle, çok seslilikle varacağı yer Avrupa’dan Türkiye’ye siyasetine müdahale edin ricacılığı olur.
Uzlaşı, ricacılık değiş İşçi sınıfı bugün hak arayışındayken yarın yeni bir dünya talebiyle siyasetin bir parçası olduğun da hali hazırdaki sendikaların restorasyonuna değil yenisini inşa edecek gücü kendisinde bulacaktır. Sosyalistler kurtarılmış sendikalar düşüyle değil kurtarılacak dünya düşüyle siyaset üretip işçi sınıfının karşısına çıkmalıdır.