Sen kime hizmet ediyorsun?

Abone Ol
Bir partinin genel başkanı mancınık önünde fotoğraf çektirecek kadar süflileşirse, sözcüsü de Kılıçdaroğlu’ndan Pensilvanya hesabı soracak kadar bayağılaşır, iki numarası da işte böyle ciddiyetsiz açıklamalarıyla bir güvenlik tehdidine dönüşür. Önce şu bayat sakızı çiğnemeyi bırakıp bir tükürelim. 7 Haziran - 1 Kasım arasında neler olduğunu Ahmet Davutoğlu defaatle açıkladı, meraklısı en son Babala TV’deki programı açıp izler. “Konuşursam insan içine çıkamazlar,” derken kast ettiğinin arkasından iş çevirip kendisine parti içi darbe yaptırılması olduğunu da en aşağı bir on kez anlattı. Peki, bütün bunlar ortadayken “Ahmet Davutoğlu iki seçim arasında neler olduğunu açıkla!” diye ortaya fırlayan bir parti genel başkanına ne demek lazım? Üstelik bu partinin iki numarası, daha ortada failin kim olduğu belli değilken konuyla hiçbir alakası olmayan bir Kürt avukatın adını ilan etti. Sonra ne oldu biliyor musunuz? O avukat, altı binlerce tehdit yüzünden sığındığı yerden çıkamadı. Bunun müsebbibi kim? Pek tabii ki Zafer Partisi. Tesadüf mü peki? Yooo. Bir partinin genel başkanı mancınık önünde fotoğraf çektirecek kadar süflileşirse, sözcüsü de Kılıçdaroğlu’ndan Pensilvanya hesabı soracak kadar bayağılaşır, iki numarası da işte böyle ciddiyetsiz açıklamalarıyla bir güvenlik tehdidine dönüşür. Daha önce de bizzat Ümit Özdağ yalan olduğu çok çabuk ortaya çıkan provokatif haberler paylaşmıştı sosyal medya hesabında. Zafer Turizm aculluğunu bir kenara bırakın, Sessiz İstila adlı nefret suçunu işlediğini açıkça ilan etmişti. Ne yazık ki Zafer Partisi artık toplumsal huzuru iyiden iyiye tehdit eden bir parti haline geldi. Bazı fotoğraflar vardır, yakından ne olduğu anlaşılamaz, şöyle birkaç adım uzaklaşmak gerekir. Zafer Partisi’ne de biraz uzaktan bakınca bu partinin kime ve neye hizmet ettiği daha iyi anlaşılıyor. Ülkede ekonomi namına yapılmaması gereken ne varsa yapılmış ama Zafer’e baksan ekonomik felaketin sorumlusu sığınmacılar. Dolayısıyla, iktidarı yanlış politikalardan münezzeh tutan “tuhaf” bir muhalefet anlayışı var Zafer’in. Varsa yoksa sığınmacılar ve Altılı Masa. Diline sürekli Altılı Masa’yı doluyor ve her seferinde en pespaye iftiraları bulup atmaktan çekinmiyor. Ümit Özdağ, Taksim saldırısından sonra da geleneği bozmadı. Bu sefer de Ahmet Davutoğlu’na yüklendi, sanki konunun muhatabı oymuş gibi. Ama kariyerini algı operasyonuna adayan Özdağ, gündem saptırmaktaki olanca başarısını burada da göstermeyi denedi. Altılı Masa’nın ayakları yere basan ve Türkiye’yi popülizm batağından kurtarabilecek siyaseti inşa etme çabasından korktuğu o kadar belli ki her konuyu zihninde evirip çevirip Altılı Masa’ya getiriyor. İstiyor ki Altılı Masa dağılsın, Erdoğan’ın karşısına bir “anti-Erdoğan” aday olsun; kişiler değişsin ama sistem aynı kalsın… Bereket, başaramayacak. Başaramayacak çünkü karşısında tabanlarını demokratlaştırarak dönüştüren Altılı Masa var. İftiralarının dünkü muhatabı Kemal Kılıçdaroğlu, bugünkü muhatabı Ahmet Davutoğlu var… Türkiye artık nefret üstünden, kutuplaşarak, kindarlıkla yönetilmek istemiyor. Sorunların çözümünü çözümsüzlükte aramıyor. Siyaset yapmak istiyor, ahlaklı ve samimi bir siyasetin sorunların çözümünün yegâne yolu olduğunu biliyor. O yüzden toplumun geniş kesimlerinin gözü Altılı Masa’da. Altılı Masa’nın uyum içinde çalışması Türkiye’nin bilmediği mutedil ama kararlı ve özgüvenli siyasetin yolunu açıyor. Ümit Özdağ’ın korkusu, yalanları böylesine fütursuzca savurmasının sebebi bundan. Korkunun ecele faydası yok ama. Kadrosu olmayan, hiçbir çözüm önerisi bulunmayan, alenen yalan söylemekten çekinmeyen, sadece popülizmi radikalleştirerek bir seçimlik var olmaya çalışan bir parti var karşımızda… Sizce bu parti kime hizmet ediyor?