Loading...
“Büyüme, en hızlı en yüksek büyüme” diye AKP’nin zorladığı yolda kalkınmayı unutan iktidarın marifetiyle, emeğin bugün rekor büyümeden aldığı payın her çeyrek büyüme verisi açıklandığında nasıl gerilediğini 2018’den bu yana izliyoruz.“Kamunun kaynaklarını kamu yararı için, yandaşlık üzerinden değil, güvenceli ve zenginleştirici istihdam yaratmak için, ekonomiyi dijital olarak dönüştürmek için, ekonomiyi yeşil bir ekonomi yapmak için kullanmak” “Kamu ihale kanununu yeşil ekonomi politikalarıyla uyumlu, teknoloji yoğun üretimi teşvik eden, bölgesel kalkınmayı destekleyen, kara para aklama suçlarıyla mücadele eden bir yapıya değiştirmek” “YÖK’ü kaldırmak, Boğaziçi’ni ve tüm üniversiteleri özgürleştirmek, barış imzacısı akademisyenleri yeniden üniversitelere döndürmek” SÖZÜ EDİLENLERSE UMUTLA BEKLENEN “YAPISAL REFORMLARIN” TA KENDİSİ Selin Hoca’nın her cümlesi üzerinden uzun uzun analizler çıkabilir. Çünkü her bir seçilmiş cümle aslında tekrar tekrar istenmekten sıkıcı hâle dönüşen “yapısal reform” kavramını kullanmadan özellikle son 10 yıllık AKP döneminde çürümeye bırakılan Türkiye ekonomisindeki hastalıkların nasıl kurutulacağının birer şifreleri. Yapısal reformların ta kendileri. “Faiz enflasyonun nedenidir” diye bilimle siyaset arasındaki köprüleri yılarak Erdoğan’ın hepimizi sürüklediği yolda vardığımız yer bugün herkesin malumu. “Büyüme, en hızlı en yüksek büyüme” diye AKP’nin zorladığı yolda kalkınmayı unutan iktidarın marifetiyle, emeğin bugün rekor büyümeden aldığı payın her çeyrek büyüme verisi açıklandığında nasıl gerilediğini 2018’den bu yana izliyoruz. Faiz düşürerek önce konut sektörü ardından yatırımları artırma hayaliyle yola çıkanların bilgisizlikleri içinde bugün emlak sektöründe çöküşün başlangıcı dönemindeyiz. Yatırımları finanse etmeye ulaşamayan bir reel sektör, iktidarın günübirlik kararlarla yarattığı “uygulama” cenderesi içinde kredi vererek risklerini artırmak istemeyen bir bankacılık sektörü dönemindeyiz. Tüketime bağlanan vergi oranlarının iktidarın işine geldiği şekilde yandaş düzene kaynak yaratmak için sıklıkla artırdığı yıllarda, temel tüketim maddelerine ulaşamayan geniş halk kesimleri gerçeğiyle karşı karşıyayız. AKP döneminin yarattığı rant üzerinden sağlanan servet ise, kaynak yaratma amaçlı vergilendirmeye çok daha müsaitken ardı ardına gelen aflarla vergi adaletinin tamamen bozulduğu dönemdeyiz. Göçmen sorununun bir başka boyutu olarak hükümet eliyle güvencesiz çalışmanın özendirildiği yıllardayız. İşçilerin geniş kısmının sendikal haklarından yoksunluğu ve buna bağlı hak kayıplarının arttığı dönemdeyiz. En çok pandemide elle tutulur hale geldiği üzere ne internet altyapısı ne okulların dijitalleşme oranı... Çağın yakalanmasından ışık yılı kadar uzaktayız. Paris Anlaşması’nı ancak finansal destek vaatleri/vergi cezası sopası eşliğinde imzalayan iktidarın yeşil dönüşüm diye diye özü ıskaladığı bir dönemdeyiz. 1980’lerden bu yana dizgininden kopmuşçasına uygulanan neo-liberal ekonomi politikaların yarattığı aşırı finansallaşma, ekonomik buhranların sıklığı ve keskinleşen gelir dağılımı bozukluğuna dünya ölçeğinde çare arandığı dönemde iktidarın vizyonsuzluğu eşliğinde giderek içine kapanan bir ekonomiye dönüşme yolundayız.
Bu da AKP rejiminin yarattığı soluksuzluk evreninde takdire layık bir çıkış, desteklenerek hayata geçirilmesi gerekli bir değişim enerjisi.Selin Sayek Böke’nin konuşmasında herkese hissettirdiği heyecan eşliğinde anlattıkları esasta CHP’nin iyi bir ekip kurarak tüm yapısal sorunların bilimsel düzeyde farkındalığıyla etkili çözümlerin anahtarını elinde tutmakta oluşu.