Şehir hastanelerini ne yapalım?

Abone Ol
Bir şekilde yapılmış ve hizmete girmiş Şehir Hastanelerini yok etmemiz mümkün değil. Bilakis onları kamu yararını azami gözetecek şekilde dönüştürebiliriz. Önümüzdeki dönemde oluşacak siyasi irade ile dünyaya yine Asklepion gibi eşsiz örnekler sunacağımıza inanıyorum. Bence geleceğin Asklepion’ları yapalım. Bu hastaneler her yönüyle çok tartışıldı; önümüzdeki seçimde iktidar değişmese de tartışılmaya devam edilecek. Finansman modeliyle, büyüklükleriyle, işletme ve yönetim mantığıyla, lokalizasyonları ile çok tartışıldı. Ben bunların doğruluğunu yanlışlığını tartışmayacağım, yenilerinin yapılıp yapılmaması gereğini de tartışmayacağım. Şehir Hastaneleri konu olduğunda, zihnimi meşgul eden soru ne yapalım da bu yapıları insanların sağlığı, toplumun esenliğine katkı sağlamak için kaynak tüketen değil, kaynak üreten verimli kurumlar hâline getirelim oluyor. Şehir Hastanelerini geleceğin Asklepion’ları yapabilmenin birinci şartı temel felsefesini, kültürünü, yönetim yapısını sağlığa bütünsel bakış üzerine kurgulamaktır. Bu bakışa bir türlü sahip olamayan AKP kadroları bu kurumları yapım ve finansman aşamasından başlayıp şimdiki yönetim ve işletme anlayışı yönünden tam bir ucubeye çevirmiştir. Mevcut hâlleriyle, yönetim yapısıyla sağlıkta bütünselliği oluşturacak şekilde çalışan kurumlar olmadıkları ve asla da olamayacakları aşikârdır. O hâlde öncelikle bunları finanse eden, şu anda işletmesini alanlarla bir an önce helâlleşip yönetimin tamamen kamuya geçmesini ve bütünlüğü sağlamak gereklidir. Klasik hastanenin ne olduğunu biliyorsunuz. Hastalanırsınız, hastaneye gidersiniz, size bakılır; gereken tedaviniz yapılır. Hastaneler sağlıklı insanla ilgilenmez. Hastaneleri olumlu sağlık çevresine dönüştürmek amacıyla “Sağlığı Geliştiren Hastane” hâline getirmek maalesef ülkemizde şimdiye kadar gündeme gelmemiş, dünyada da bir türlü yeterli ivmeyi kazanamamıştır. Çünkü hastane dediğimiz yapının kültürü, ruhu, organizasyonu sağlığı koruma ve geliştirme kavramı ile ilgili değildir. Şehir Hastanelerine de şimdiye kadar böyle bir görev biçilmeyerek büyük bir hata yapılmıştır; bundan sonra mutlaka sağlığı geliştiren hastaneler olarak kurgulanmalıdır. Sağlığa bütünsel yaklaşım dediğimizde hemen sağlığın temel bileşenleri olan üçlü sacayaklarını hatırlayalım; sağlığı bedensel, ruhsal, sosyal iyilik hâli olarak ele almak; hizmet, eğitim, araştırma faaliyetlerini eşit derecede gözetmek, sadece bireysel değil, toplumsal ve evrensel sağlığı da öncelemek; tedavi hizmetlerinin yanı sıra koruma ve geliştirmeye de önem vermek. Hâlbuki Şehir Hastaneleri şu anda bunlar arasında daha çok bireysel sağlığı, tedavi edici hekimliği, biraz eğitimi, çok az da araştırmayı önemseyen bir durumdadır. Pekiyi bu yapılar dönüşerek bütünsel sağlığın tüm gereklerini kolayca yerine getirebilir mi? Başarılı tarihsel tıp geçmişimize dayalı olarak iddia ediyorum ki Türk sağlıkçılarında sağlığa bütünsel bakış açısı vardır. Şehir Hastanelerinin tüm yapısını, kültürünü sacayaklarının tamamını aynı değerde gözetecek şekilde yeniden kurgulamak hiç de zor olmayacaktır. İlaveten sağlık sektörümüzün hekimler, hemşireler başta tüm paydaşlarına baktığımda temel özelliğin idealizm olduğunu söyleyebilirim. Bu savımın en son kanıtı pandemi ve deprem sürecinde ilaç sektöründen tıbbi cihaz ve malzemecilere, psikologlardan paramediklere, yenidoğan yoğun bakım hemşirelerinden eczacılara, gösterilen maddi ve manevi, özveri ve fedakarlıklardır.
Geleceğin hastanesini bugünden yaratalım. Bunu kolayca yapabileceğimize inanıyorum; çünkü yeterli inovatif, girişimci insan kaynağına sahibiz, hastaneye sahibiz; eksiğimiz anlayış, zihniyet, siyasi irade ve cesaret.
Zaten sağlığa ayrılan bütçenin yıllardır bir türlü arttırılmayarak 500 dolarda tutulmasına rağmen bütün vatandaşlara verilen evrensel sağlık güvencesinin sürdürülebilmesi de idealist, fedakâr sağlıkçılar sayesinde olmuştur. Şeffaf, hesap verebilir, liyakati önceleyen bir yeni yönetim anlayışını bu hastanelere yerleştirebilirsek hekimlerimizin ve sağlıkçılarımızın tekrar harikalar yarattıklarını hemen göreceğiz. 20.yüzyılın sağlık anlayışı, özellikle ikinci yarısından itibaren daha çok hastalıklarla mücadeleyle şekillendi. Bunun sonucunda hastalık, hastane, uzman hekim odaklı bir anlayış sağlık sistemlerinde baskın faktör oldu ve sağlığa ayrılan kaynakların ortalama %85 kadarı tedavi edici hizmetler için kullanıldı. Esas olarak koruma ve geliştirme ihmal edildiği için sağlık sistemlerindeki verimsizliğin %20, hatta ABD’de %30’lara ulaştığı iddia ediliyor. COVID-19 pandemisi tüm sağlık anlayışında ve sağlık sistemlerinde köklü dönüşümler gereğini net biçimde ortaya koydu. Salgının bitmesine rağmen sağlık krizinin gelişmiş ülkelerde dahi derinleşmesi yepyeni örgütlenmelere, bakış açılarına, teknolojilerine, düzenlemelerine ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bütünsel sağlık anlayışı ile adeta yeniden doğmuş Şehir Hastaneleri klasik hastaneden tamamen farklı bakış açısı ile bu konularda çok yarar sağlayabilir. Aslında, bir sağlık sisteminin en zor kurulan ve süreklilik içinde yürütülebilen ögesi nedir diye sorarsanız benim buna cevabım hastane olacaktır. Yani tüm sağlık sisteminde en zor kurulan ve idame ettirilen unsur hastanedir. Böyle baktığımda bizim en zoru başardığımızı; özelde ya da kamuda gayet güzel hastaneler kurabildiğimizi ve her türlü sıkıntıya rağmen çalıştırabildiğimizi görüyorum. Ancak siyasi irade ve vizyon eksikliği yüzünden neler yapamadığımızı da görüyorum. Öyleyse nüfusun değişen sağlık anlayışı ve ihtiyacına göre Şehir Hastanelerini yeniden konumlayabilir miyiz? Evet konumlayabiliriz ve bunu başarırsak onları geleceğin Asklepion’ları hâline getirebiliriz. Değişen hasta davranışı İngilizce 4P (Türkçe 4K) başlığında özetlenebilir:
  1. Prevention, Koruma: İnsanlar artık sağlıklarının koruma ve geliştirilmesine öncelik veriyorlar, hastaneye mümkün olduğunca gitmemek istiyorlar.
  2. Prediction, Kestirimci: Tıbbın eski paradigması “Önce Zarar Verme” yerine yenilikçi dijital sağlık teknolojileri ve yapay zekânın yardımıyla “Öngörü İle Sağlığı Geliştirme” öne çıkıyor.
  3. Precision, Kişiselleşmiş Tıp: Yine daha çok dijital sağlık teknolojileri, genetik mühendisliği gibi dalların desteği ile “El Yordamıyla Tıp” uygulamasından “Veriye Dayalı Tıp” a doğru hızlı bir ilerleme görülüyor.
  4. Participated, Katılımcı: Artık hastaların teknosağlık okuryazarlığının gelişerek kendileriyle ilgili kararlara katılması gerekiyor ki hizmetten azami yararı sağlayabilsinler. Keza hizmet verenlerin hem kurum yönetimine katılması, hem de yönetimin dijital çağın çalışma anlayışına uygun şekilde bilhassa şeffaf, hesap verebilir olması gerekiyor.
Bir sağlık sisteminde birinci basamaktan başlayarak hizmetin verimli ve etkili şekilde verilmesi birçok faktöre dayanır. Bunun için altyapısı kuvvetli kurumlar, kurumlar arasında derin bağlantısallık, iyi eğitimli sağlıkçılar, aksamadan ilaç, tıbbi malzeme ve cihaz desteğinin sağlanması çok önemlidir. Şehir Hastaneleri şu anda en ağır hastaların yanı sıra en hafif hastaları da kabul eder durumdadır. Bu durum etkili ve verimli hizmet sunulmasının önündeki temel engellerden birisidir. Öncelikle hastaların sevk zincirine tabi olarak hastaneye başvurması sağlanmalıdır. Bu amaçla aile hekimleri ve Şehir Hastaneleri arasındaki dijital iletişim alabildiğine geliştirilmeli, iki tarafta hizmetin her aşamasında birbirini bilgilendirmelidir, hâlihazırda bu ilişki kopuktur. Gerek hassas tıp uygulamaları, gerekse öngörü ile sağlığı geliştirme için yenilikçi dijital sağlık teknolojileri sağlık bakımında elzemdir. Dijital sağlık teknolojileri dediğimizde iletişim, internet, bilgi ve bilişim teknolojilerinin her adımda sağlık hizmetlerinde kullanılmasını anlıyoruz. Bu geniş tanım içine teletıp, AR-VR veya robotik uygulamaları, yapay zekâ, nanoteknoloji, sensörler, giyilebilir teknolojiler, hatta genetik ve biyoinformatiği dahil edebiliriz. Çünkü bunlar birbirinin içinde, birbirinden alabildiğine yararlanan ve birbirinden kesin sınırlarla ayrılamayacak alanlar. mRNA aşısı örneğinde olduğu gibi artık tıptaki ilerlemeler temel tıp araştırmaları yoluyla oluyor. Temel tıp araştırmaları için de yapay zekâ başta olmak üzere dijital teknolojilerden yararlanmak mutlaka gerekli. Diyorum ki Şehir Hastanelerimiz zaten kocaman; tıpla ilgilenen mühendisleri, genetikçileri, biyoinformatikçileri, robotçuları, yapay zekâcıları kim varsa hepsini hastaneye sokalım! Hastane devasa bir araştırma ve uygulama merkezi, dijital sağlığın üssü hâline gelsin. Lisans, lisansüstü, doktora çalışması yapanlar nasıl bir insan kaynağına ihtiyaç duyuyorsa hastane içinde bunlar bulunsun; şimdiki gibi buluşumu nasıl test edeceğim, hemşireler bunu kullanır mı diye düşünüp durmasın. Yani geleceğin hastanesini bugünden yaratalım. Bunu kolayca yapabileceğimize inanıyorum; çünkü yeterli inovatif, girişimci insan kaynağına sahibiz, hastaneye sahibiz; eksiğimiz anlayış, zihniyet, siyasi irade ve cesaret. Bugünün ve geleceğin dünyasında yüksek katma değer üreten sağlığa dayalı ekonominin çok öne çıktığını görüyoruz. Her yönüyle yeniden kurgulanmış Şehir Hastaneleri ülkenin ekonomik gelişmesinin de itici gücü olacaktır.
Şehir Hastanelerimiz kolayca uluslararası eğitim ve bilhassa araştırma faaliyetlerinin cazibe merkezi olacaktır. Böyle bir atak ülkemizi “Bilim, Sağlık, Kültür ve Sanatla Diplomasi” alanında çok öne çıkaracak ve gerçekten bir global oyuncu hâline getirecektir.
Harvard Tıp Fakültesi bir Türk gencini, Dr. Özge Sezin Somuncu’yu hastanedeki organoid laboratuvarının başına getirdi. Burada Özge’nin başarısı kadar vurgulamak istediğim hastanedeki organoid laboratuvarı. Organoid organ benzeri yapılar demek, çok ilgi çeken bir konu; çünkü ilaçların hayvan denemeleri ancak %43 kadar fikir verebiliyor bize, bunun yerine ilaçları organoidler üzerinde deniyorsunuz örneğin. Özge’den beklenen kanserli hastadan alınan dokudan organoid yaparak kemoterapi ve diğer tedavilerin etkisini araştırması. Yani artık el yordamıyla şu ilacı verelim, bu kadar ışın kullanalım yok; hastaya kişisel gereksinimi neyse o tedaviyi hassas biçimde vermek var. Yakın gelecekte kanseri kişiye özel antikanser ilaçlarla tedavi edilebileceğimizi de söyleyelim bu arada. Yani ister istemez mühendisler, temel bilimciler, uygulayıcıların artık aynı çatı altında, yakın işbirliği içerisinde çalışmaları gerekiyor. Bu yapı Şehir Hastanelerinde kolayca kurulabilir. Geçmişte dünyanın öbür ucundan hastalar Asklepion’a gelirdi, şimdi de benzer bir durum var. Bir hastane sahibi dostum, kurumuna tam 194 farklı ülkeden hasta aldıklarını söyledi. Hemen hemen aynı sayıda ülkeden yabancı genç sağlıkçıyı üniversitelerimizde eğittiğimize eminim; çünkü tanımlanmış her türlü sağlık mesleğinin eğitimini asgari gerekliliğin üzerinde veren ender ülkelerden birisiyiz. Şehir Hastanelerimiz kolayca uluslararası eğitim ve bilhassa araştırma faaliyetlerinin cazibe merkezi olacaktır. Böyle bir atak ülkemizi “Bilim, Sağlık, Kültür ve Sanatla Diplomasi” alanında çok öne çıkaracak ve gerçekten bir global oyuncu hâline getirecektir. Hastanelerin Dün’ü önemlidir, kültürünü belirler. Bugün’ü önemlidir değerlerini belirler. Yarın’ı önemlidir vizyonunu ve sürdürülebilirliğini belirler. Eskinin birçok kurumu kendine özgü kültürü, değerleri hiçe sayılarak Şehir Hastaneleri içine çorba gibi kondu. Bu yanlıştan bir fırsat çıkarabilir ve Şehir Hastanelerini bütünsel sağlık anlayışının, multidisipliner çalışma ve işbirliğinin doruğu hâline getirebiliriz. Emin olunuz, idealist sağlık çalışanları bu yaklaşımın en önemli destekçileri olacaktır. İnsanlığa her zaman örnek olmuş, geçmişi başarı hikayeleri ile dolu sağlıkta önder bir ülke olarak bugün sayısız olumsuzluğa rağmen sağlık hizmetini yine de vatandaşlarımıza sunabiliyoruz, hastalarımız ambulansa, acil servise ulaşamadan ölmüyor. Diğer taraftan bir şekilde yapılmış ve hizmete girmiş Şehir Hastanelerini yok etmemiz mümkün değil. Bilakis onları kamu yararını azami gözetecek şekilde dönüştürebiliriz. Önümüzdeki dönemde oluşacak siyasi irade ve vizyon ile bunu kolaylıkla başarabileceğimize ve dünyaya yine Asklepion gibi eşsiz örnekler sunacağımıza inanıyorum.