Şeffaflık-demokrasi ilişkisi üzerinden Türkiye gerçeğine bakış

Abone Ol
Bireysel ve kurumsal düzlemlerdeki çürümenin durdurulabilmesi için ilk yapılması gerekenlerden biri, şeffaflık kavramını en kalın harflerle, en büyük puntolarla ilkeler defterinin en üst sırasına yazmak ve bu alanda kamu politikaları üretmek olmalı.

Loading...

Vatandaşlar olarak kurumlardan, şirketlerden, siyasi iktidardan, devletten en temel beklentilerimizden biri şeffaflık ve hesap verebilirlik. “Deprem vergileri nerede?” diye soramadığınız, sorduğunuzda da “Deprem vergilerinin illa depreme harcanması gerekmez.” yanıtını aldığınız bir ülkede, en temel düzeyde dahi karşılayamadığımız bir beklenti olan şeffaflık beklentisi, gelişmiş ülkeler ile geride kalanları birbirinden ayıran en önemli faktörlerden biri. Beklentilerin karşılanma skalasındaki bu çok gerilerde kalmışlık, sadece toplumsal düzlemde değil, bireysel hayatlarımızda kendini gösterir. Zira şeffaflık, insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan güven duygusu ile yakından ilişkilidir. Bebeklikte anneyle olan ilişkide başlar ve sosyalleşme süreci üzerinden tüm ilişkilerinizi şekillendirir. Bireysel düzlemde şeffaflık, kişinin iletişim ve eylemlerinde açık, dürüst ve net olmasını ifade eder. Bilgiyi özgürce paylaşmayı ve kişinin eylemlerinden ve kararlarından sorumlu olmasını, bu sorumluluğu taşımasını içerir. İletişimde ve eylemlerde açık ve dürüst olmak güven inşa etmek ve olumlu ilişkiler geliştirmek anlamına gelir. Güvenilirlik kişinin itibarının yapı taşıdır ve gerek kişisel gerekse profesyonel hayatta başarı açısından son derece önemli bir özelliktir. Şimdi sizden bir süre düşünmenizi rica ediyorum. Hayatınız boyunca karşılaştığınız insanları ve onlarla yaşadığınız kişisel deneyimleri en iyisinden en kötüsüne kadar düşünün. Bu geniş iyi ve kötü skalasında şeffaflık nasıl bir rol oynuyor? İnsanlarla yaşadığınız en kötü deneyimlerin kökenindeki etken faktör neydi? Şeffaf olma-olmama durumu bu deneyimlerin kaçında ana etkendi? Şimdi bir üst düzeye çıkalım ve en az bireysel düzlemde olduğu kadar toplumsal düzlemde de sakatlanmış olan şeffaflık kavramından bahsedelim. Toplumsal düzlemde şeffaflık, kurum ve kuruluşların kamuya açıklığını, hesap verebilirliğini ve erişilebilirliğini ifade eder. Bu kuruluşların faaliyetleri, politikaları ve karar alma süreçleri hakkında muhataplara sadece gerektiğinde değil, her zaman açık ve doğru bilgi sağlamasını ve kamu incelemesine ve geri bildirimine koşulsuz şartsız izin verilmesini içerir. Şeffaf devlet, kamuyu ilgilendiren verilere erişim sağlama, doğru bilgi paylaşımı, halka açık toplantılar düzenleme, politikalar ve mevzuat hakkında kamuoyuna bilgi verme ve yorum yapmalarını sağlama da dahil olmak üzere, devlet kurumlarının halka karşı açıklığını ve hesap verebilirliğini içerir.
Gelişmiş demokrasilerde şeffaflık, kamunun tüm kurumlarının tüm eylemlerinin, vatandaşların incelemesine ve gözetimine izin verdiği için yolsuzluğun ve gücün kötüye kullanılmasının önlenmesini sağlıyor.
Bir alt kademedeki kurumsal şeffaflık, şirketlerin hissedarlar, müşteriler ve çalışanlar dahil olmak üzere paydaşlara karşı açıklığını ve hesap verebilirliğini ifade eder. Toplumsal düzlemdeki en önemli halkalardan bir diğeri de medyanın şeffaflığıdır. Medya şeffaflığı, doğru ve tarafsız bilgi sağlamak, kaynakları ifşa etmek ve halkın geri bildirimine izin vermek dahil olmak üzere, medya kuruluşlarının halka karşı açıklığını ve hesap verebilirliğini kapsar. Bu ilkeler üzerine inşa edilmemiş olan kurumların sonu istisnasız olarak yolsuzluk batağına saplanmaktır. Tekerleği yeniden icat etmeye gerek yok; yüzlerce yıllık demokrasi arayışımız bizi hep aynı noktaya getiriyor: şeffaflığın olmadığı yerde demokrasiden söz edilemez. Şeffaflığın olmadığı yerde çürüme, yozlaşma ve dolayısıyla hem ekonomik hem de ahlaki yoksullaşma kaçınılmazdır. Şimdi toplumsal düzlemdeki şeffaflık taleplerimizi ve günümüz Türkiye’sinde bu taleplerin ne kadar karşılanabildiğini düşünelim. Bu konuyla ilgili yukarıda bahsi geçen tüm metrikler açısından son derece kötü bir vaziyetteyiz. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2022 yılı verilerine göre kamu sektöründe yolsuzluğa işaret eden Yolsuzluk Algılama Endeksi skorumuz 100 üzerinden 36. Bu skora sahip diğer ülkeler Peru, Sri Lanka ve Tayland. Şeffaflığın güven duygusunun temeli olduğundan bahsetmiştik. 2022 yılında 2123 kişi ile yapılmış bir araştırmanın sonuçlarına göre Türk insanının kurumlara 10 üzerinden verdiği güven puanları şöyle: Parlamento – 4.0 Ana muhalefet partisi – 4.0 Cumhurbaşkanlığı – 3.9 Adalet kurumları ve mahkemeler – 3.6 Yüksek Seçim Kurulu – 3.6 Türkiye İstatistik Kurumu – 3.1 Politikacılar – 2.7 Medya – 2.7 Listenin en üst sıralarında ise vatandaşların varsayılan olarak “kendilerinden şeffaflık beklemediklerini ifade ettikleri” ordu (5.6) ve emniyet güçleri (5.1) geliyor (tırnak içine aldığım ifade bile gerçeğimizi ortaya koymak için yeterli). Bu ve benzeri diğer anket sonuçları da şeffaflık ve güven arasındaki ilişkinin kuvvetine ve her iki değişken açısından ne kadar içler acısı durumda olduğumuza dair kanıtlar sunuyor.
İçinde yaşamak ve mücadele vermek durumunda kaldığımız bireysel ve kurumsal düzlemlerdeki çürümenin durdurulabilmesi için ilk yapılması gerekenlerden biri, şeffaflık kavramını en kalın harflerle, en büyük puntolarla ilkeler defterinin en üst sırasına yazmak ve bu alanda kamu politikaları üretmek olmalı.
Şeffaflık ile güven arasındaki kuvvetli ilişkinin bir benzeri, şeffaflık ve demokrasi arasında da mevcut. Demokrasi, gücün, liderlerini seçme ve eylemlerinden sorumlu tutma hakkına sahip olan halka verildiği bir yönetim sistemi. Şeffaflık da vatandaşların seçtikleri yetkililerin performansını değerlendirmek ve onları kendi eylemlerinden sorumlu tutmak için gerekli bilgi ve süreçlere erişmelerini sağlıyor; dolayısıyla demokrasinin kritik bir bileşeni. Yerleşik bir demokrasi kültürüne sahip ülkelerde vatandaşların hükümet faaliyetleri, politikaları ve karar alma süreçleri hakkında bilgilere kolaylıkla erişebilmelerinin sağlandığını görüyoruz. Vatandaşlar seçilmiş yetkilileri şeffafça paylaşılan bilgiler, kamuya açık veriler ve kayıtlar dolayısı ile eylemlerinden sorumlu tutabiliyorlar. Gelişmiş demokrasilerde şeffaflık, kamunun tüm kurumlarının tüm eylemlerinin, vatandaşların incelemesine ve gözetimine izin verdiği için yolsuzluğun ve gücün kötüye kullanılmasının önlenmesini sağlıyor. Devlet yetkilileri eylemleri ve karar alma süreçleri konusunda şeffaf olduklarında, halk tarafından sorumlu tutulacaklarını bildikleri için etik dışı veya yasa dışı davranışlarda bulunma olasılıkları düşüyor. Ya da bu edimlerde bulunmaları hâlinde yargılanmaları söz konusu olabiliyor. En iyi ihtimalle, olaylardaki sorumlulukları nedeniyle, yine yerleşik bir kültür unsuru olan yasaların emrettiği cezalar dışındaki cezasızlıktan da muaf tutulmayarak İSTİFA edebiliyorlar! Bizler için çok uzak görünen bu ihtimallere, şeffaflık temeli üzerine kurulmuş yerleşik demokrasilerde eşyanın tabiatı gözüyle bakılıyor. Bu kavramsal çerçeveden baktığımızda, şeffaflık üzerinde çok fazla konuşmamız, düşünmemiz ve strateji üretmemiz gereken, dahası, kültürel bir dönüşüme ihtiyaç duyan, hayati bir mesele. Aksi durumda vatandaşlar, ordu ve emniyet güçleri örneğinde olduğu üzere, bazı kurumların şeffaf olmamalarının doğal olduğu düşüncesiyle yaşamaya, bu kültürün içinde kendi geleceklerini öğütmeye devam edebilirler. İçinde yaşamak ve mücadele vermek durumunda kaldığımız bireysel ve kurumsal düzlemlerdeki çürümenin durdurulabilmesi için ilk yapılması gerekenlerden biri, şeffaflık kavramını en kalın harflerle, en büyük puntolarla ilkeler defterinin en üst sırasına yazmak ve bu alanda kamu politikaları üretmek olmalı.