Seçimin ilk turda bitmesi, elbette önemli ama asıl önemlisi seçimden sonra başlayacak olan hükümet etme sürecidir. Muhalefetin ilgi çeken vaatlerinin, Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun sıcak ve samimi dilinin seçmeni etkilediği muhakkaktır.
İskender’i bilirsiniz; Makedonya’dan çıkmış, batıyı dize getirdikten sonra yöneldiği doğuyu da etkisi altına almış ve adını tarihe not düşmüş bir hükümdardır.
Büyük İskender denmesi de bu yüzdendir.
Anlatılan o ki İran ve Çin’i kolaylıkla geçen İskender’in doğu seferi, iş, Hindistan’a gelince o kadar da kolay olmamış.
Hindistan’ın güçlü hükümdarı Fevr, İskender'e karşı koymak için savaşa alışkın filleri, eğitilmiş yırtıcı hayvanları, keskin kılıçları, göz alıcı kargıları hazır edip beklemiş.
İskender bakmış, pabuç pahalı; önce karargâhını güvence altına almak için bir hendek kazdırmış, sonra da yeni bir strateji hazırlığına girişmiş.
Yalnız değilmiş elbette!
Zira İskender’in en önemli özelliği, nereye giderse gitsin, alanında mahir kişileri, bilginleri ve âlimleri de yanında götürmekmiş.
Hindistan’ın fethine ilişkin stratejisini hazırlarken de bu kişilerle günler süren toplantılar yaptığı söylenir.
Boşuna denilmemiş; “
akıl akıldan üstündür” diye. Görüşler, fikirler havada uçuşmuş ve nihayetinde Fevr’in savaşa alışkın fillerini ve eğitilmiş yırtıcı hayvanlarını nasıl durduracaklarını bulmuşlar.
Buna göre üzerinde insan heykelleri bulunan içi boş bakır atlar yapılmış. İlerlemelerini sağlamak için de tekerlekler üzerine yerleştirilmiş. Yetinilmemiş, bakır atların içine ateşe verilmiş neft ile doldurulmuş; heykeller de insan gibi giydirilip ordunun ön saflarına yerleştirilmiş.
İSKENDER, HİNDİSTAN’I NASIL FETHETTİYSE…
Savaş başlamış.
Fevr, her zaman olduğu gibi mağrur; zira fillerinin İskender’in ordusunu dağıtacağından eminmiş. Öfkeli filler İskender’in ordusuna doğru hızla saldırmış; üstünde insan heykeli bulunan bakır atları hortumlarına dolayınca neye uğradıklarını anlamamışlar. Saldırdıkları heykeller, öyle sıcaklarmış ki filler, o ateşten kurtulabilmek için sağa sola kaçışmışlar, bu arada önüne geleni de ezmişler.
Öyle bir kaos oluşmuş ki Fevr, ordusunun büyük bölümüyle irtibatını; geri kalanlar üzerinde de inisiyatifini kaybetmiş.
İskender de Hindistan’ı fethetmiş.
Gelelim bugüne…
Pazar günü sandığa gideceğiz ve bugüne kadar olup biteni göz önünde tutarak kararımızı vereceğiz.
Önümüzde dört aday ama iki seçenek var. Seçeneklerden biri, 21 yıldır iktidarda ve bugüne dek hep tek başına karar vermiş. İşin ilginç yanı, hedefine ulaşmakta da zorlanmamış.
Muhalefet, artık eskisi gibi “aynı yöntemleri deneyip farklı sonuç beklemek”ten sıyrılmış ve herkese dokunan, sıcak, samimi bir dil geliştirerek, seçmen ile gelecek arasında illiyet bağı kurma becerisi göstermiş bulunuyor.
Teşbihte hata olmasın; pazar günkü seçime gidişimiz ile İskender’in Hindistan’ı fethetmesi birbirine benziyor. Bir tarafta iktidarın nimetlerine ve bu nimetler üzerinden başvurduğu dezenformasyonlara güvenen iktidar var; diğer tarafta seçimden sonra oluşacak ortama ilişkin süreci akılla bilimle yönetmek isteyen ama daha da önemlisi “
iktidarın dümen suyu”na gitmekten imtina ederek, kendi yolunu çizerek, seçmenle sıcak ve samimi bir ilişki kuran muhalefet var.
Fevr’in savaşçı fillerinin ve eğitilmiş vahşi hayvanlarının, kendisinden farklı yöntemleri kullanan İskender karşısında dağılmak zorunda kalmış olmasına benzer bir süreçtir yaşadığımız. Zira muhalefet, artık eskisi gibi “
aynı yöntemleri deneyip farklı sonuç beklemek”ten sıyrılmış ve herkese dokunan, sıcak, samimi bir dil geliştirerek, seçmen ile gelecek arasında illiyet bağı kurma becerisi göstermiş bulunuyor.
“NE İŞ OLSA YAPARIM” BAKANLIĞI OLMASIN…
Tahminimi şuraya yazıyorum; son dört gün içinde olağandışı-beklenmedik bir gelişme yaşanmaz ise seçim ilk turda bitecek.
Seçimin ilk turda bitmesi, elbette önemli ama asıl önemlisi seçimden sonra başlayacak olan hükümet etme sürecidir. Muhalefetin ilgi çeken vaatlerinin, Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun sıcak ve samimi dilinin seçmeni etkilediği muhakkaktır. Vaatlerden ve samimiyetten etkilenen seçmenin sandığa attığı oylar sonucu seçilecek olan Cumhurbaşkanın görevlendireceği bakanların ve başta kritik görevlere getirilecek olanlar olmak üzere bürokratların işleriyle müsemma bir liyakat ve donanıma sahip olmaları, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını demokrasiyle, adil bölüşüm ve hakkaniyetle taçlandırma sürecini hızlandıracaktır.
Mevcut yönetsel süreçlerde Cumhurbaşkanlığı makamı önemli; dolayısıyla o makamda oturacak kişinin bilime, bilgiye, tecrübeye, şeffaflığa ve daha da önemlisi katılımcılığa meyyal olması, halkın çıkarlarını koruyacak yeni bir yapılanmayı hızlandıracaktır. En az bunun kadar önemli olan da atanacak bakanların alanında uzman olmaları gerektiğidir.
“
Ortak mutabakat metni” kitapçığına giren vaatlerin uygulanabilmesi için “
Ne iş olsa yaparım” Bakanlığı dönemini sona erdirip, işinin ehli bakanlar atanmalıdır.
Bir örnek verelim; çeşitli aşamalardan geçip, bugünkü Aile ve Sosyal Hizmetler hâline gelen bakanlığa bakalım.
Kadın cinayetleri her geçen gün artıyor; çocuk yaşta evlendirilmelerin önüne geçilemiyor, ev içi şiddet ve çocuk işçiliği de cabası.
Peki bakanlık ne yapıyor?
Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda herhangi bir adım atmak yerine 6284 sayılı yasanın etkisiz hâle getirilmesine yahut Konca Kuriş’in katillerinin meclise taşınmasına seyirci kalmayı tercih ediyor.
Örnekten de anlaşılacağı üzere bir “
bakana” ihtiyacımız yok; sorunu içselleştirmiş ve çözülmeden gözüne uyku girmeyecek bir nefere ihtiyacımız var.
Mevcut yönetsel süreçlerde Cumhurbaşkanlığı makamı önemli; dolayısıyla o makamda oturacak kişinin bilime, bilgiye, tecrübeye, şeffaflığa ve daha da önemlisi katılımcılığa meyyal olması, halkın çıkarlarını koruyacak yeni bir yapılanmayı hızlandıracaktır.
GÖMLEĞİN İLK DÜĞMESİ…
Madem bakanlığı örnekledik; o bakanlık görevini üstlenmesini önereceğimiz isimleri de telaffuz edelim.
Hiçbir zorunluluğu olmadığı hâlde yıllardır kadınların, çocukların sorunlarıyla yakından ilgilenen, aldığı tehditlere rağmen gecesini gündüzüne katarak,
toplumsal eşitlik mücadelesinin en önünde bulunan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonunun dile getirdiği sorunlara ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerine bakın; nasıl bir bakana ihtiyacımız olduğunu göreceksiniz.
Aynı şey, bütün diğer bakanlıklar için de geçerlidir. Hiçbir zorunluluğu olmadığı halde, sadece inandığı için mücadelenin içinden şekillenmiş şahsiyetlerin bakanlık görevine getirilmesi,
emeğin, liyakatin, mücadele azminin, kararlılığın ve vatanseverliğin, yeni tarz kamu yönetiminin temel prensibi olduğunun da kanıtı olacaktır. Zira bu tarz bir prensibe sahip olmak, “
gömleğin ilk düğmesinin doğru iliklenmesi” anlamına gelecektir.
Ben oyumu, bu prensipler doğrultusunda kullanacağım ve herkesin asıl görevinin önce oyunu sandığa atmak, o oyun atıldığı gibi sandıktan çıkmasını sağlamak ve nihayetinde de seçimden sonra oyunun yarattığı etkinin peşinden koşmaktır.
Neden mi?
Çünkü bu ülke bunu hak ediyor ve Nazım’ın dizeleştirdiği üzere:
“… memleketler içinde bir şirin memlekettir
Türkiye,
bizim memleket.”