Seçimler: Köprüden Önce Son Çıkış!
Bu noktadan sonra muhalefetin yapması gereken şey hem ilk turda kendisine oy vermiş olan 24 milyon seçmeni muhafaza etmek hem diğer adaya oy vermiş seçmenleri ikna etmek hem de sandığa gitmemiş seçmenleri sandığa gitmeleri için motive etmektir.
Pazar günü cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu yapılacak; Türkiye daha önce iki turlu bir cumhurbaşkanlığı seçimini deneyimlemedi, bundan dolayı da neler olabileceği ve hangi sonuçla karşı karşıya kalabileceğimizi öngörebilmek pek de mümkün değil. Genelde seçimlerin ikinci turunda seçime katılım oranlarının ilk tura nazaran düştüğü görülür ancak yurtdışı seçmenin katılımının yüksek olduğu değerlendirildiğinde katılım oranların yurtiçinde nasıl olacağını seçim günü göreceğiz.
İlk tur seçimlerinin sonuçları muhalif seçmeni umutsuzluğa sevk etmiş ve motivasyonu düşürmüş durumda. Seçimi Erdoğan’ın kazanacağını düşünen ve sandığa gitmek istemediğini beyan eden muhalif seçmenler de var. Bu, çok yanlış bir tutum ve Pazar günü karşımızda sıfırdan başlayacak bir yeni bir maç var. Artık karşımızda %50 +1 paradoksu da yok ve en çok oyu alan aday Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacak.
İçinde bulunduğumuz şartlar, derin ekonomik kriz, ağır demokrasi buhranı, tek adam rejiminin ağır baskısı, derin yolsuzluk, liyakatsizliğin ve vasatlığın tahakkümü, ırkçı faşizmin koalisyonu, domuz bağcı kadın düşmanlarının etkisi düşünüldüğünde; demokrasiden yana olan herkesin kendi hayatı için sandığa gitmemek veya seçimi boykot etmek gibi bir lüksü yok çünkü bu sistemin bir beş yıl daha devam etmesi halinde belki de bir daha seçimleri bile göremeyebiliriz.
Erdoğan’ın yenilmez olduğunu ve her ne yapıp edip seçimi kazanacağını düşünmek içi boş bir perspektiftir ve iktidar bloğu muhalif seçmen kitlesindeki bu algıyı sonuna kadar kendi lehine kullanıyor. Eğer Erdoğan’ın böyle bir gücü olsaydı arkasında devletin sınırsız gücü olmasına rağmen bunu birinci turda yapardı ancak oyunun %49,5 olmasına rağmen ikinci tura gitmeyi kabul etti. Öte taraftan; eğer ikinci turda seçimi kesin olarak kazanacağına inansaydı Sinan Oğan’la mutabakat yapma yoluna da gitmezdi. Erdoğan için de seçimin ikinci turu garanti değil ve bıçak sırtında.
Konuya bir de siyasal iletişim perspektiflinden bakalım. Kendisine güvenen ve seçimi kazanacağından emin olan 21 yıllık iktidar sahibi bir cumhurbaşkanı yalan olduğu bariz bir şekilde bilinen Murat Karayılan ve PKK montajlı videoya “Bu videoyu çekmişler, ama montaj, ama şu bu” der mi? Bir cumhurbaşkanının başka bir adaya karşı montajlanmış bir videonun kullanıldığını resmen itiraf etmesinin başka bir örneği var mı Türkiye’de bugüne kadar? Bu durum iktidar bloğunun ne denli zorda olduğunun açık bir ikrarıdır çünkü gerçek olmayan montaj bir videodan bile bile medet umar hale gelmişlerdir.
Sosyal medyanın ve internet mecralarının sağladığı yeni medya ekolojisinin tüm kara propaganda yöntemleri, deepfake, fake news, dezenformasyon, montaj, fotoşop, misenformasyon, çarpıtma ve manipülasyonların tamamı iktidar bloğu tarafından kitlelerin algılarını yönetmek ve rızasını üretmek için kullanılıyor. Kazanacağından emin olan 21 yıllık bir iktidar yalana bu denli tüm gücü ve imkanlarıyla sarılmayı tercih eder mi? Bundan dolayı da Erdoğan’ın iktidarını kaybetmeye en yakın döneminde olduğunu dikkatten kaçırmamak ve buna göre davranmak gerekiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının kesinleştiği günden bu yana siyasal iletişim ve medya ekibinin fahiş hatalar yaptığını ve revize edilmeleri gerektiğini defaatle söyledik, bas bas bağırdık ancak durum ortada. Ancak ilk tur sonrasında akılları başlarına geldi ve ekibi tasfiye ettiler. Elbette zararın neresinden dönülürse kârdır demekten başka elden bir şey gelmiyor bu noktada. CHP’nin sandık güvenliğine yönelik kurduğu sistem tam bir fiyaskoyla sonuçlandı ve CHP’ye yakın ajanslar ve medya mecralarının tamamı ilk tur seçimlerinde sınıfta kaldılar.
CHP ve müttefikleri ilk turda kendisine her şartta oy verecek olan kitleye yönelik politika ve siyasi söylem geliştirdi, böylelikle de kaygılı olan diğer toplumsal kesimler ulaşamayarak derdini anlatamadı, dolayısıyla da yeterli oyu alamadı. Millet İttifakı’nın sağcı milliyetçi muhafazakâr partileri bile potansiyel seçmen kitlelerini Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermeye ikna edemediler. Bu durumun faturasını kimse seçmene kesemez çünkü sorumluluk seçmeni ikna edemeyen ve rızalarını üretemeyen muhalefet partilerinin üzerindedir.
Şimdi ise bu yönde olumlu adımların atıldığını görüyoruz. Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun Babala TV yayına katılarak ilerlemiş yaşına 7 saat boyunca sorulan her soruya cevap vermesinin siyasal iletişim bağlamında atılmış çok önemli bir adım olduğu kanısındayım çünkü böylelikle Kılıçdaroğlu daha önce pek de ulaşamadığı bir kitlenin karşısına çıkmış oldu. Kılıçdaroğlu’nun sükunetiyle, yumuşak üslubuyla, öfkelenmemesiyle sert ve yer yer provokatif sorulara yükselmeden verdiği yanıtlar şüphesiz hanesine artı olarak yazıldı ve iyi bir performans sergilediği açık. Keşke böylesi bir programa ilk tur öncesinde katılmış olsaydı. Erdoğan böylesi bir yayına katılabilir mi? Önceden hazırlanmamış her nevi soruya sertleşmeden ve yükselmeden yanıt verebilir mi? Hepimiz bunu yapamayacağını biliyoruz ve bundan dolayı Kılıçdaroğlu’nun 23 milyon görüntülenmeye ulaşan Babala TV yayının seçim sonuçlarına olumlu bir yansıması olacağı kanaatindeyim.
Bu noktadan sonra muhalefetin yapması gereken şey hem ilk turda kendisine oy vermiş olan 24 milyon seçmeni muhafaza etmek hem diğer adaya oy vermiş seçmenleri ikna etmek hem de sandığa gitmemiş seçmenleri sandığa gitmeleri için motive etmektir. Bu durum çok zor ama imkânsız değil ve matematiksel olarak mümkün olan her olgunun sonuna kadar zorlanması gerekiyor.
Muhalif seçmenlere düşen de Pazar günü sandıklara gidip oyunu kullanmak ve son ana kadar tüm gücüyle oylara sahip çıkmaktır çünkü kendi geleceğimiz için, toplumsal refahımız için, demokrasinin yeniden inşası için, liyakatin yeniden hakim olması için ve en önemlisi kadınlarımızı gerici ittifakın hışmından korumak için başka bir çaremiz yok. Şimdi umutsuzluğa kapılmak zamanı değil, demokratik ve anayasal haklarımızı sonuna kadar kullanıp sandığa gitmek ve oy vermek zamanıdır çünkü değişimi sadece ekran başından seçim sonuçlarını izleyip sonrasında da hayıflanarak sağlayamayız…