Meclis’ten geçen Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerin neden Anayasaya aykırı olduğunu Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Serap Yazıcı yazdı Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi kurmayları tarafından hazırlanarak 31 Mart 2022’de TBMM Genel Kurulunda kabul edilen Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, siyasi etik, dürüstlük ve vicdanî değerlerle bağdaşmadığı açıktır. Ne var ki Kanunun dikkat çeken asıl yanı, Anayasanın çeşitli hükümlerini ihlâl etmesidir. Bu yazıda, anılan Kanun bir bütün olarak incelendiğinde ortaya çıkan Anayasaya aykırılık sorunuyla bazı hükümlerinin Anayasanın çeşitli maddelerini ihlâl eden boyutlarına değineceğim. KANUN AMAÇ UNSURU YÖNÜNDEN ANAYASAYA AYKIRIDIR 31.03.2022’de TBMM’de kabul edilen Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun genel olarak değerlendirildiğinde bu Kanunun, amaç unsuru yönünden Anayasaya aykırı olduğu anlaşılmaktadır. Bütün kamu hukuku işlemlerinin kamu yararı amacına yönelmesi, temel bir ilkedir. Bu nedenle kanunların da kamu yararı amacına yönelmesi zorunludur. Ancak bir kanunun, hangi hallerde kamu yararı amacına yöneldiğini veya bu amaçtan saptığını tespit etmek, ilk bakışta kolay olmayabilir. Ne var ki Türk Anayasa Hukuku öğretisinin önde gelen isimlerinin görüşleriyle Anayasa Mahkemesi’nin kararları, bu güçlüğün aşılmasını sağlamaktadır. Ergun Özbudun’a göre “Kanunun gerekçesinden ve kanun üzerindeki Meclis görüşmelerinden kanunun kamu yararı dışında bir amaçla (meselâ kişisel veya duygusal saiklerle veya sadece belli bir grubun çıkarı için) çıkarılmış olduğu açıkça anlaşılabiliyorsa, kanun başka bir yönden Anayasaya aykırı olmasa bile, amaç unsuru bakımından Anayasaya aykırı bulunabilir.”[1] Erdoğan Teziç’in görüşü de aynı yöndedir. Yazara göre, “Kanunun amacı, Anayasada belirtilen amaçlara uygun olup, kısaca, ‘Kamu Yararı’ olmalıdır. Yasama organındaki çoğunluk, bir kanunu, sadece kendi politik çıkarlarını korumak amacıyla yapmamalıdır.”[2] Kemal Gözler’e göre de “Kamu yararı amacı dışında bir amaçla, özellikle iktidar partisinin ‘parti çıkarlarını’ korumak, ya da muhalefet partisine zarar vermek gibi amaçlarıyla yapılan kanunlar amaç unsuru bakımından Anayasaya aykırı olabilirler ve bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilirler.”[3] Görüldüğü gibi bu yazarlar, kamu yararının ne olduğu yönünde herhangi bir tanım yapmış değillerdir. Çünkü kamu yararının herkes için geçerli, nesnel bir tanımını yapmak mümkün değildir. Bu nedenle bir kanunun hangi hallerde kamu yararına yöneldiğini tespit etmek yerine hangi durumlarda kamu yararına yönelmediğini tespit etmek; böylece Anayasaya aykırı olup olmadığına hükmetmek, daha doğru bir yaklaşımdır. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin kararları da aynı yöndedir. Mahkemeye göre,
Seyfettin Gürsel’e göre bu Kanunla güdülen amaç “AKP'nin tabanından seçmen koparmaya aday Ali Babacan'ın ve Ahmet Davutoğlu'nun kurmaya giriştikleri partilerin Millet İttifakı'na dâhil olmalarının önünü kesmektir.
Anayasa'nın 2 nci maddesinde tanımlandığı üzere Devletimiz bir hukuk devletidir. (...) Anayasa'nın hukuk devleti ilkesinin öğeleri arasında yasaların kamu yararına dayanması ilkesi vardır. Bu ilkenin anlamı kamu yararı düşüncesi olmaksızın başka deyimle yalnızca özel çıkarlar veya yalnızca belli kişilerin yararına olarak her hangi bir yasa kuralının konulamayacağıdır. Buna göre çıkarılması için kamu yararı bulunmayan bir yasa kuralı, Anayasa'nın 2nci maddesine aykırı nitelikte olur ve dâva açıldığında iptali gerekir.” (E. 1972-14, K. 1972-34, t. 22.6.1972) Üstelik aynı kararında mahkeme, çıkarıldığı tarihte kamu yararına yönelen, ancak, daha sonra bu vasfını kaybeden bir kanunu denetleyerek, iptal edebileceğini de vurgulamıştır. Mahkemeye göre, “…çıkarıldığı zaman için kamu yararına dayanan bir kuralın, koşulların değişmesi sonucunda, kamu yararını karşılayamaz duruma geldiğinde dahi iptali gerekir.” Böylece Mahkeme, denetlemekte olduğu normun da, kamu yararına yönelik olma vasfını kaybettiğinden bahisle, iptali gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Mahkemeye göre, “…kuralın konulduğu gündeki kamu yararı düşüncesi artık geçerli bulunmadığından bu kural Anayasa'nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine dahi aykırı bir duruma girmiştir ve bundan ötürü de iptali gerekir.” (E. 1972-14, K. 1972-34, t. 22.6.1972) Mahkemenin aynı yöndeki bir başka kararı ise şöyledir: “‘Hukuk devleti’ ilkesi gereğince, yasama işlemlerinin kişisel yararları değil kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle, bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır.” (E. 2011-142, K. 2013-52, t. 3.4.2013) Daha yeni bir kararında da Anayasa Mahkemesi, kanunların hukuk devleti ilkesinin gereği olarak kamu yararı amacına dönük olması gerektiği yönündeki görüşünü tekrarlamıştır. Mahkemeye göre, “Kanun koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir. (…) Anayasa’nın 2. maddesindeki “hukuk devleti” ilkesi gereğince, yasama işlemlerinin kişisel yararları değil kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur.” (E. 2012-87, K. 2014-41, t. 27.2.2014)
Önceki yazımda belirttiğim gibi “Seçim mevzuatında değişiklik öngören teklifin zamanlaması, bu teklifle ulaşılmak istenen asıl hedefin Millet İttifakı’nın genişlemesinin önlenmesi olduğunu gösteriyor.
Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatları, kamu yararı amacıyla yapılmayan bir kanunun Anayasamızın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesini ihlâl ettiği; bu nedenle iptal edilmesi gerektiği yönündedir. Konuyu 31 Mart 2022’de kabul edilen Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yönünden değerlendirdiğimizde, bu Kanunun kamu yararı amacıyla hazırlanmadığını gösteren bazı veriler mevcuttur. Önceki yazımda belirttiğim gibi “Seçim mevzuatında değişiklik öngören teklifin zamanlaması, bu teklifle ulaşılmak istenen asıl hedefin Millet İttifakı’nın genişlemesinin önlenmesi olduğunu gösteriyor. Çünkü 28 Şubat’ta, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş konusunda uzlaşan altı siyasi parti, seçim ittifakı kurduğu takdirde, Meclis’te sandalyelerin büyük çoğunluğunu kazanabilecektir. Üstelik bu ittifakın Meclis’te Anayasayı değiştirecek çoğunluğu kazanması halinde atacağı ilk adım, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmek olacaktır. Bu ise R. T. Erdoğan’la lideri bulunduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 20 yıldan beri süren iktidarını sona erdirerek AKP’yi muhalefet partisine, R. T. Erdoğan’ı ise bir muhalefet liderine dönüştürecektir. Dahası Milliyetçi Hareket Partisi’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde oy oranı ve sandalye sayısıyla nispetsiz olarak elde ettiği iktidar ortaklığını sona erdirecektir.”[4] Seyfettin Gürsel’in görüşü de aynı yöndedir. Yazara göre bu Kanunla güdülen amaç “AKP'nin tabanından seçmen koparmaya aday Ali Babacan'ın ve Ahmet Davutoğlu'nun kurmaya giriştikleri partilerin Millet İttifakı'na dâhil olmalarının önünü kesmektir.”[5] Ergun Özbudun’un değerlendirmesi ise şöyledir: “Yorumcuların çoğu, bunun oy desteği azalmakta olan Cumhur İttifakı’nın, milletvekilliği sayısını mümkün olduğunca yüksek tutmak için giriştiği bir seçim mühendisliği çabası olduğunda hemfikir. Gene bu yorumcuların ittifak ettikleri bir nokta, geçmişte de birçok örneği görüldüğü gibi, oy kaybetmekte olan bir iktidar partisinin başvurduğu bu mühendislik çabalarının istenilen sonucu veremeyeceğidir.”[6] Kanun teklifinin Meclis’e sunulduğu 14 Mart’tan itibaren TV kanallarındaki tartışma programları da anılan Kanunun kamu yararı amacıyla değil; Cumhur Blokuna müteakip seçimlerde en yüksek menfaati temin amacıyla hazırlandığını göstermektedir. Öte yandan Kanunun alelacele TBMM Anayasa Komisyonundan geçirilmesi, Komisyonun kesintisiz 17 saat çalıştırılması, Komisyonda iktidar bloku dışındaki milletvekillerinin öne sürdükleri görüşlerle basında yer alan pek çok yazı, bu Kanun teklifinin kamu yararı amacıyla hazırlanmadığını kanıtlamaktadır. Bu nedenle teklifin TBMM Başkanlığına sunulduğu 14 Mart 2022’den itibaren yazılı ve görsel basında yer alan haberler ve tartışmaların incelenmesi, bu Kanunun amaç unsurunun kamu yararı olmadığını; tam aksine iktidar blokuna müteakip seçimlerde azami kazancı sağlamak olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Kanun, amaç unsuru yönünden hukuk devleti ilkesine ve Anayasaya aykırıdır. BARAJIN YÜZDE 7’YE İNDİRİLMESİ TEMSİLDE ADALETİ SAĞLAMIYOR Kanunun 1. maddesi, 2839 sayılı Kanunun 33. maddesinin içerdiği yüzde 10 ülke barajını yüzde 7’ye indirmektedir. Madde gerekçesinde Anayasamızın 67. maddesinin 6. fıkrasında yer alan “temsilde adalet” kavramına atıfla bu değişikliğin temsilde adaleti sağlayacağı öne sürülmüştür. 67. maddenin 6. fıkrası şöyledir: “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.” Yönetimde istikrarı amaçlayan yüzde 10 ülke barajı ise parlamentarizmin hükümet modeli dikkate alınarak kabul edilmiştir. Parlamenter sistemde hükümet etme yetkisi, meclis sandalyelerinin yarıdan bir fazlasını kazanan partiye aittir. Yüzde 10 ülke barajı da aşırı olmakla birlikte bu sandalye sayısının elde edilmesine yöneliktir. Oysa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte hükümetin yapısı değiştiğinden bu baraj hükmüne de ihtiyaç kalmamıştır.
Barajın yüzde 7’ye indirilmesi de iddia edildiği gibi temsilde adalete hizmet etmemektedir. Baraj hükmünün muhafazası, iktidar blokunun yeni kurulmuş partilerin tek başına seçime katılmalarını önlemeye yönelik bir girişimidir.
Burada üzerinde durulması gereken en ilginç husus, madde gerekçesinde yer alan açıklamalarla yüzde 10 ülke barajına ihtiyaç kalmadığının itiraf edilmesidir. Açıklama şöyledir: “16 Nisan 2017 tarihinde halk oylamasıyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetimde istikrar büyük ölçüde sağlanmış, bu sistemin en önemli yeniliklerinden biri olan yürütmenin oluşumu ile alakalı çoğunluk sistemi, siyasi partilerin ittifak ederek seçime katılmalarını özendirmiştir.” Önceki yazımda belirttiğim gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte hükümet etme yetkisi, halkın seçtiği Cumhurbaşkanına aittir. Bu seçim ise Anayasanın 101. maddesi gereğince mutlak iki turlu seçimle yapılmaktadır. Bu nedenle Milletvekili Seçimi Kanununda yer alan yüzde 10 ülke barajının hükümet istikrarıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Dolayısıyla doğru olan, bu baraj hükmünün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi takiben ilga edilmesiydi. Bunun yapılmaması önemli bir eksikliktir. Bugün yüzde 7’ye indirilmesi de iddia edildiği gibi temsilde adalete hizmet etmemektedir. Baraj hükmünün muhafazası, iktidar blokunun yeni kurulmuş partilerin tek başına seçime katılmalarını önlemeye yönelik bir girişimi olarak değerlendirilebilir. Bu ise 1. madde değişikliğinin kamu yararı amacına dayanmadığını; bu nedenle sözü geçen hükmün Anayasaya aykırı olduğunu göstermektedir. KANUNUN 3 VE 4. MADDESİ DE ANAYASAYA AYKIRIDIR Kanunun 3. maddesi Siyasi Partiler Kanununun seçimlere katılma koşullarını düzenleyen 36. maddesindeki “veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunması” ibaresini ilga etmiştir. Kanunun 4. maddesi ise, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 14. maddesinin 11. bendini değiştirmiştir. Bu bent şöyledir: “Siyasi partilerin milletvekili genel ve ara seçimlerine ve belediye başkanlığı ile belediye meclisi, il genel meclisi üyelikleri genel ve ara seçimlerine katılabilmeleri için illerin en az yarısında, oy verme gününden en az altı ay evvel teşkilat kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış olmaları veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde gruplarının bulunması şarttır.” 31 Mart’ta Meclis’te kabul edilen Kanunla bu bendin içerdiği “veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde gruplarının bulunması” ibaresi ilga edilmiştir. Burada sorgulanması gereken en önemli husus, 1961 Anayasasından bu yana yürürlükte olan bu ibarenin kaldırılmasında güdülen amacın ne olduğu meselesidir. Yazılı ve görsel basında yer alan tartışmalar, hukukî yorumlar dikkate alındığında ve Anayasa Komisyonunda iktidar bloku dışındaki milletvekillerinin beyanları incelendiğinde bu maddede yapılan değişikliğin tek bir amacının olduğu anlaşılmaktadır. Amaç, Anayasa Mahkemesi’nde HDP aleyhine açılmış olan kapatma davası neticesinde kapatmaya hükmedilmesi halinde kurulacak yeni partinin Meclis’te grup oluşturmak yoluyla müteakip seçimlere katılmasının engellenmesidir. Böylece Kanunun 3 ve 4. maddelerinin kamu yararı amacıyla düzenlenmediği anlaşılmaktadır. Bu ise Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda aktardığımız içtihatları dikkate alındığında maddenin iptalini gerektiren bir sebeptir. KANUN, SEÇİMİN GÜVENLİĞİNİ DE İHLÂL EDECEK DEĞİŞİKLİKLER İÇERİYOR 31 Mart 2022’de Meclis’te kabul edilen Kanunun 5 ve 6. maddeleri, 298 sayılı Kanunun 15 ve 18. maddelerinde yaptığı değişiklikle il ve ilçe seçim kurullarının üye kompozisyonunu, üyelerinin belirlenme usulünü ve başkanların belirlenme usulünü değiştirmiştir. Bu değişiklikle 15 Temmuz darbe teşebbüsünü takiben yargı organında yapılan ihraçlar neticesinde ortaya çıkan açığı kapamak üzere mesleğe kabul edilen genç ve görece kıdemsiz hâkimler, il ve ilçe seçim kurullarında ve bu kurulların başkanlık statüsünde etkili hale gelecektir. Bu hâkimlerin mesleğe kabullerinde evvelce Adalet ve Kalkınma Partisi’nin il ve ilçe teşkilatlarında görev yapan avukatların tercih edildiği bilinmektedir. Bu kişilerin hâkimlik mesleğine kabulleri, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı yönünden çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Seçim mevzuatında yapılan değişiklikle bu hâkimlerin il ve ilçe seçim kurullarında etkili kılınmaları ise seçim sürecinin denetimi yönünden endişelere yol açmaktadır.
Kanunla güdülen amaç, Anayasa Mahkemesi’nde HDP aleyhine açılmış olan kapatma davası neticesinde kapatmaya hükmedilmesi halinde kurulacak yeni partinin Meclis’te grup oluşturmak yoluyla müteakip seçimlere katılmasının engellenmesidir.
Bilindiği gibi il/ilçe seçim kurulları, seçim sürecini denetleyen ve bu süreçteki itirazları inceleyerek karara bağlayan organlardır. Bu organların tarafsızlığının şüpheli hale gelmesi, seçim güvenliğinin tartışmaya açılması demektir. Nitekim bu husus, Kanunun ilgili maddelerinin Anayasa Komisyonunda ve Genel Kurulda görüşülmesi sırasında sarih olarak dile getirilmiştir. Anayasanın 67. maddesinin 2. fıkrası, “Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır.” hükmüne yer vermektedir. İl/ilçe seçim kurullarına ilişkin yapılan değişikliğin anılan fıkranın içerdiği eşitlik kavramıyla bağdaşmadığı açıktır. Dahası, Anayasanın 67. maddesinin son fıkrası, şu hükme yer vermektedir: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Bu hüküm, parlamento çoğunluğunun seçim mevzuatında yaptığı değişikliklerle müteakip seçimlerde rakiplerine karşı haksız bir menfaat elde etmesini engellemeyi amaçlamaktadır. Oysa Kanunun 13. maddesi 298 sayılı Kanuna şu hükmü eklemiştir: “İl seçim kurulu başkan ve üyeleri ile ilçe seçim kurulu başkanları, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde, 15 ve 18 inci maddelerde yapılan değişikliklere göre yeniden belirlenir. Bu şekilde belirlenen başkan ve üyeler, önceki başkan ve üyelerin görev süresini tamamlar.”
Kanunun propaganda yasaklarına ilişkin hükümleri, Cumhurbaşkanını yasak kapsamına almamakla Anayasanın eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesini, seçimlerin ve halkoylamalarının eşitliğini düzenleyen 67. maddesini de ihlâl etmektedir.
Böylece Ocak 2022’de göreve gelen ve Ocak 2024’e kadar bu görevi sürdürmesi gereken il/ilçe seçim kurulu üyelerinin görevleri sona erecek; anılan kurulların yapısı üç ay içinde değişecektir. Bu ise her şeyden önce Anayasanın 67. maddesinin yukarıda aktardığımız 7. fıkrasına açıkça aykırıdır. Dahası, bu düzenlemeyle ne tür bir kamu yararının amaçlandığı açıklamaya muhtaç bir konudur. Bu değişiklikle amaçlananın kamu yararı olmadığı, tam aksine seçim sürecinde belli siyasi gruplara menfaat temin etmek olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 31 Mart 2022’de kabul edilen Kanunun 5, 6 ve 13. maddelerinin kamu yararı amacına yönelmedikleri açık olup anılan maddeler, Anayasanın hukuk devletini düzenleyen 2. maddesine, seçim mevzuatındaki değişikliklerin uygulanma koşulunu düzenleyen Anayasanın 67. maddesinin son fıkrasına aykırıdır. Bütün bu açıklamalar aynı zamanda, parlamento çoğunluğunun kanun yapma yetkisini kötüye kullanmakta olduğunu göstermekte olup bu tutum, Anayasanın 14. maddesinin 2. fıkrasının ihlâli niteliğindedir. Bu hüküm şöyledir: “Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.” Nihayet Kanunun propaganda yasaklarına ilişkin değişiklik içeren hükümleri, Cumhurbaşkanını yasak kapsamına almamakla Anayasanın eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesini, seçimlerin ve halkoylamalarının eşitliğini düzenleyen 67. maddesini de ihlâl etmektedir. AKP ve MHP kurmayları seçimleri sandıkta değil de masada kazanmalarını sağlayacak Anayasaya aykırı bir mühendislik çalışmasına girişeceklerine, seçmenlerin ekonomik, sosyal, kültürel beklentilerini karşılayacak reform politikalarına odaklansalardı gecikmiş olan bu çalışma, kendilerine seçim kazandırmasa da tarih sayfalarına olumlu ifadelerle geçmelerini sağlayabilirdi. --- [1] Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2021, s. 402. [2] Erdoğan Teziç, Türkiye’de 1961 Anayasası’na Göre Kanun Kavramı, İstanbul, İÜHF Yayınları, 1972, s. 114-115. [3] Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Yayınevi, Bursa, 2018, s. 1055-1056. [4] Serap Yazıcı, Cumhur Blokunun Seçim Mühendisliği Altılı Masayı Devirmeyi Amaçlıyor, Politikyol, erişim tarihi: 2 Nisan 2022, https://www.politikyol.com/cumhur-blokunun-secim-muhendisligi-altili-masayi-devirmeyi-amacliyor/ [5] Seyfettin Gürsel, Seçim Sisteminde Değişiklik: Amaçlar ve Hesaplar, T24, erişim tarihi: 2 Nisan 2022, https://t24.com.tr/yazarlar/seyfettin-gursel/secim-sisteminde-degisiklik-amaclar-ve-hesaplar,34612 [6] Ergun Özbudun, Seçim Kanunu Değişiklikleri ve Muhalefet, Perspektif.online, erişim tarihi: 2 Nisan 2022, https://www.perspektif.online/secim-kanunu-degisiklikleri-ve-muhalefet/