Seçim kanunu değişikliği muhalefet için avantaja çevrilebilir mi?

Abone Ol
Seçimli otoriter rejimlerde muhalefetin iktidar karşısında seçimlerde başarılı çıktığı örneklerde başarı tamamen muhalefetin tüm seçim sürecini iyi yönetmesiyle ilgilidir. Türkiye’de siyaset seçim kanunlarında sık değişiklik yapılan özelliğiyle de kendine has bir örüntüye sahip. Nitekim son 20 yılda ‘Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’da teknik olarak yapılması gereken değişiklikleri de kapsayacak şekilde,  190 değişiklik yapıldığı dikkate alınırsa[1], bu durum daha iyi anlaşılabilir. Seçim sisteminde değişiklik getiren son kanun teklifi de geçen hafta AKP ve MHP tarafından yapıldı. Önerilen değişiklik teknik boyutun ötesinde, özellikle oyların sandalyelere dönüştürülmesi yöntemiyle ilgili getirdiği yeni düzenlemeyle kamuoyunda yoğun biçimde tartışılmaya devam ediyor. Değişiklikle 2018’deki ittifak sistemi getiren ve ittifak oylarının partilerin sandalye elde etmesine esas olan niteliklerinden birinin sözüm ona aşkın temsile yol açtığı iddiasıyla kaldırılması öngörülüyor.  Değişiklik teklifi verenlerin gerekçeleri bir yana, yeni sistemin muhalefet bloğunun parlamentoda temsil edilmesi düzeyini aritmetik anlamda zayıflatma amacı güttüğünü anlamak için bu konulara kafa yoran uzman olmaya gerek yok. Amaç net olarak kamuoyu araştırmalarına göre oy gücü yükselen muhalefetin parlamentoda ilk seçimde temsil gücünü zayıflatmak, yasama çoğunluğunun muhalefetin eline geçmesini önlemek. Bu anlamda ilk bakışta değişiklik teklifi muhalefet için dezavantajlı bir durum yaratma odaklı olsa da, kanunun kabul edilmesinin ardından muhalefetin seçim sürecini baştan sona iyi yönetmesi, potansiyel dezavantajları olan bu sistemi muhalefet için avantaja dönüştürebilir. Bilimsel yöntemle yapılan kamuoyu araştırmalarında AKP ve MHP oyları düşerken, değişiklikle oy kaybının sandalye dağılımına yansımaması için bu partilerin 2 katmanlı bir strateji odaklı start verdikleri anlaşılıyor. 1.katmanda oyun kurucu strateji olarak düşündüğümüz stratejileriyle, Cumhur ittifakı bileşenlerinin toplam sandalye sayısının ya da partilerden birinin sandalye sayısının artmaması pahasına, muhalefetin sandalye sayısını düşürmeye yönelik olarak, seçim sisteminde oyların sandalyeye dönüşmesine ilişkin yöntem değişikliği stratejisi var. 2.katmanda ise seçim yaklaştıkça kamu kesimi bütçe açığının artması pahasına, popülist ekonomi politikalarına yönelme, muhalefet üzerinde baskıları arttırma odaklı seçim kazandırıcı stratejiyi tercih ediliyor. Oyun kurucu strateji oyların sandalyeye dönüştürülmesinde tercih edilecek yöntem anlamında mekanik etki olarak önemli olmakla birlikte, bu etki ancak yöntemi belirleyen tarafın oy gücünün seçim kazanmaya yetmesi durumunda sandalye sayısını arttırma işlevi göreceğini peşinen belirtmek gerekir. Rakip partilerin oy üstünlüğü olduğu bir koşulda ise yöntemi belirleyenlerin seçim kazanmalarına katkı sağlayacak mekanik etki çok sınırlıdır. Çünkü burada seçim sistemlerinin psikolojik etkileri devreye girer. Bu etki büyük ölçüde rakip partilerin de oyun kurucu ve seçim kazandırıcı stratejileri nasıl kuracaklarıyla ilgilidir. Muhalefetin oyun kurma anlamında rasyonel, seçim kazandırıcı anlamda seçmene sunduğu program, vaatlerle “İyi Bir Gelecek Adına” seçmen psikolojisini iyi yönetirse, iktidarın kanun değişikliğiyle beklediği yararı elde etmesi kolay değildir. Seçimli otoriter rejimlerde muhalefetin iktidar karşısında seçimlerde başarılı çıktığı örneklerde başarı tamamen muhalefetin tüm seçim sürecini iyi yönetmesiyle ilgilidir. Bu başarıda seçim ittifakları ve seçim öncesi koalisyonları içeren bütünleşik stratejilerin payı büyüktür. SEÇİM İTTİFAKLARI VE SEÇİM ÖNCESİ KOALİSYONLARI Demokratik ve/veya seçimli otoriter, otoriter sistemlerde seçim ittifakları her zaman pragmatizm temelinde ve tek amacın seçim kazanmak olduğu üzerine şekillenip, ittifakların oluşturulmasına ilişkin karar verme sürecinin arkasındaki en önemli itici güç olsa da bazı bağlamlarda kiminle ittifak kurulacağının seçiminde ideolojinin önemli bir role sahip olduğu da ampirik olarak gözlenmektedir[2]. Seçim ittifakı konusunda potansiyel müttefikler ideolojik olarak yakın olduklarında ve ittifaka karşı aşırı bir muhalefet olduğunda ittifaklar daha olasıdır.  Siyaset bilimi literatüründe seçim öncesi koalisyonlar konusunda iki hipotez dikkat çekmektedir: ‘Orantısızlık’ ve ‘Sinyal Cihazları’.
Seçim ittifakı konusunda potansiyel müttefikler ideolojik olarak yakın olduklarında ve ittifaka karşı aşırı bir muhalefet olduğunda ittifaklar daha olasıdır.
İlk hipoteze göre seçim sistemi ne kadar orantısız olursa, seçim öncesi ittifakları o ölçüde teşvik eder. Sürekli olarak daha büyük partilere fayda sağlayan seçim kuralları parti liderlerini seçim öncesi ittifaklar kurmaya teşvik eder. Bu hipotezde seçim öncesi koalisyon oluşturmanın örtük amacı daha fazla sandalye kazanmak gibi görünse de bunun parti liderlerinin ana hedefi olması gerekmez. Bir partinin yasamadaki sandalye sayısı anlamındaki büyüklüğü, bir hükümet koalisyonunun parçası olmakla yüksek oranda ilişkiliyse, o zaman özellikle parlamenter sistemlerde parti liderleri, bir seçim koalisyonuna katılarak hükümette olma şanslarını artırabilir[3]. İkinci hipoteze göre ise, seçim koalisyonlarının ‘sinyal cihazı’ olarak kabul edilmesinin nedeni, koalisyona dâhil olan partilerin seçmenlere seçim sonrası etkili bir koalisyon hükümeti oluşturacaklarının sinyalini vermesi, seçim sonrası olası bir hükümetin kimliğini mümkün olduğunca net bir şekilde bildirmesi ve koalisyon hükümetini seçme konusunda siyasi partilerin seçmenlere daha doğrudan bir rol verme istekleridir.
Türkiye’de muhalefetin, olası kanun değişikliğinin ardından oyun kurucu strateji anlamında seçim ittifakları ve seçim kazandırıcı strateji anlamında da seçim öncesi koalisyonları konusunda yoğunlaşması seçim başarısı için önemlidir.
Çoğunlukçu seçim sistemlerine kıyasla, nispi temsil sistemlerinde seçim öncesi koalisyonlara daha sık rastlanır ve olası hükümet alternatiflerini belirlemeye yardımcı olabilir. Bu da seçim sonrasında oluşacak hükümete daha fazla meşruiyet ve daha güçlü politikalar üretme yeteneği sağlar, hükümet kurma süreçleri daha şeffaf hale gelir. Nitekim seçmenler seçim sonrası pazarlık sürecinde oluşacak piyangoyu beklemek yerine, seçim öncesinde seçim sonrası oluşacak koalisyonun kimliği hakkında önceden bilgi sahibi olurlar[4]. Seçim öncesi koalisyonlar batı demokrasilerinde sıklıkla rastlanan bir işbirliği olup, 19 Avrupa ülkesinde 1946-2202 arasında 186 seçim öncesi koalisyon kurulmuştur[5].  Örneğin; Almanya’da 1949-1998 arasındaki 14 seçimin 13’ünde, Fransa’da 1946-1998 döneminde 14 seçimin 10’unda, Avusturya’da aynı dönemde 14 seçimin 10’unda bu koalisyonlar yapılırken, A.B.D’de ve İsviçre’de seçim öncesi koalisyona gidilmemiştir. MUHALEFETİN OYUN KURUCU VE SEÇİM KAZANDIRICI STRATEJİLERİ Türkiye’de muhalefetin, olası kanun değişikliğinin ardından oyun kurucu strateji anlamında seçim ittifakları ve seçim kazandırıcı strateji anlamında da seçim öncesi koalisyonlar konusunda yoğunlaşması seçim başarısı için önemlidir. Mesele sadece oy ve sandalye artışı olmayıp, seçim kazanma ve ülkeyi yönetme pozisyonunu elde etmeyle ilgilidir. Bu noktada kaç ittifak kurulacak, seçim ittifaklarına hangi partiler katılacak? ittifaklar kaç partiyle sınırlı kalacak?  İttifaklar daralacak mı genişleyecek mi? Bu sorulara muhalefetin öncelikle yanıt araması önemlidir. Bunun ardından, seçim ittifakı yapmaya karar veren partiler en fazla milletvekili kazandıracak seçim ittifak  modelini belirlemelidir.  En fazla milletvekili sağlayacak modelin belirlenebilmesi için Türkiye’nin tüm illerinde seçmen eğilimlerini düzenli takip ederek, il bazında araştırmalar yaptırılıp, araştırma sonuçlarına göre ittifaktaki her partinin, dolayısıyla ittifakın maksimum vekillik kazanmasına yönelik illerde ittifak içindeki partilerin seçime nasıl katılacağı konusunda ittifak modelleri oluşturulmalıdır.
Muhalefetin seçim sürecindeki diğer stratejisi seçim öncesi koalisyonun inşası temelinde olmalıdır.
Seçim kanunu değişikliği kabul edilirse, oy oranı az olan partilerin barajı geçebilmeleri için büyük partilerle ittifak yapmaları dışında oyun kurucu strateji oluşturma alternatifleri çok sınırlı. Oy oranı düşük DEVA, Gelecek gibi partiler nispeten yeni kuruldukları ve kurumsallaşma sürecinde oldukları için oy pusulalarında kendi amblemlerini görmelerinin psikolojik anlamda önemi göz ardı edilemez. Seçime ortak listelerle girilecekse,  listeler oluşturulurken, küçük partileri rencide edici liste oluşturma pratiklerden kaçınarak, güçlü oldukları seçim çevrelerinde ittifaklar için kartopu etkisi yapacak şekilde sıralamaların yapılması gerekir. Bu anlamda sürecin yönetiminde liderlere büyük görev düşüyor. Liderler tüm sürecin yönetiminde eşit yetkilendirilmeli, fakat liderlerden biri mutlaka koordinatör lider olarak görev yapmalı ve sürecin yönetimi eşit yetkilerle donatılmış politik aktörlerle ilerletilmelidir. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle milletvekili seçiminin birlikte yapılacak olması nedeniyle, her iki seçimin birlikte yönetilmesi de önemli. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde seçmen desteği en yüksek olan politik aktörün tercih edilmesi önemlidir. Adayı tabii ki liderler belirleyecek, fakat sürecin maksimum katılımcı tarzda yönetilmesi gerekir. Seçmenler, ittifak partilerinin yerel teşkilatlarının, üyelerin de görüşleri alınarak adayın belirlenmesi muhalefet adayının kazanma şansını arttıracaktır. Ayrıca, her iki seçim kampanyası liderler ve Cumhurbaşkanı adayı ile eşgüdümlü biçimde yürütülmelidir. Muhalefetin seçim sürecindeki diğer stratejisi seçim öncesi koalisyonun inşası temelinde olmalıdır. Bu anlamda seçim öncesi koalisyona dâhil olacak partiler seçim beyannamesi niteliğinde makro politikalar tasarımlı ortak program hazırlayarak, iktidara geldiklerinde nasıl bir ekonomik programı uygulayarak ekonomik kriz önlenecek, gelir dağılımındaki adaletsizlik azaltılacak? Refah artışı nasıl sağlanacak? Nasıl bir siyasal, yönetsel sistem sorusunun yanıtı güçlendirilmiş parlamenter sistemle verildiği için seçim öncesi koalisyonda ittifak partilerinin ekonomik ve sosyal vizyonları daha fazla öne çıkarılmalıdır. Yine, seçmenlere güçlendirilmiş parlamenter sistemin gündelik yaşamlarında neleri değiştireceğinin çok iyi anlatılması olmazsa olmazdır. Sonuç olarak, oyun kurucu ve seçim kazandırıcı bütünleşik bir stratejiyle, seçim kanunundaki değişikliğin muhalefet için avantaja dönüşmesi uzak bir olasılık değildir. --- [1] Sedat Bozkurt; “Sandığa giren değil çıkan oy ile seçim kazanmak”, https://www.gazeteduvar.com.tr/sandiga-giren-degil-cikan-oy-ile-secim-kazanmak-makale-1557275, Alınıtı tarihi; 19 Mart 2022. [2] Marcelo de C Grieber, Roberta Carnelos Resende, “A model of electoral alliances in highly fragmented party systems”, Journal of Theoretical Politics, October 2020, İnternet Adresi:  https://journals.sagepub.com/doi/10.1177/0951629820963182 Alıntı tarihi, 19 Mart,2022. [3]   K. Strom, Budge, I., M.J. Laver; 1994. “Constraints on cabinet formation in parliamentary democracies”, American Journal of Political Science, 38, s.316, Laver, M., Schofield, N., Multiparty government: the politics of coalition in Europe, University of Michigan Press, USA. [4] Sona N.Golder; “Pre-electoral coalitions in comparative perspective: A test of existing hypotheses, Electoral Studies 24 (205), s.661. [5] Sona N. Golder, The Logic of Pre-electoral Coalition Formation, Ohio State University Press, Columbus, 2006.