Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş, çoğunlukla Rus turistleri ağırlayan Türkiye turizmini de olumsuz etkiliyor. Turizmci Onur Saatlı, savaşın turizme olumsuz etkilerini yazdı. Rusya ve Ukrayna arasında aylardır süregelen gerginlik, 24 Şubat tarihinde Rusya Devlet Başkanı Putin’in emriyle savaşa dönüştü ve hâlâ devam ediyor. Milyonlarca insanın komşu ülkelere sığınmacı olarak göçü, binlerce sivilin ölümü ve yıkılan yakılan şehirler savaşın soğuk ve acımasızlığını yüzümüze bir kez daha vurdu. Maalesef insanoğlu, savaşın çözüm olmadığını binlerce yıldır öğrenemedi ve ne yazık ki tarihsel süreçte ne kadar gelişim gösterirse göstersin, içindeki binlerce yıldan kalma taş devri insanı dürtüleri ile hareket etmeye devam ediyor. Rusya’nın savaş kararı sonrasında NATO ülkelerince ardı sıra alınan ekonomik yaptırım kararları Putin’i köşeye sıkıştırmaya, Rus ekonomisine yıkıcı bir darbe vurmaya etkin olacak mı bunu zaman gösterecek. Özellikle Avrupa’nın Rusya kaynaklı enerji arzına bağımlılığı yaptırımların hızlı ve etkili uygulanmasında ciddi bir çekince oluşturuyor. Savaş ve alınan ekonomik yaptırımlardan kısa vadede ekonomik olarak en çok etkilenebilecek ekonomilerden birinin ülkemiz ekonomisi olacağı tabidir. Her ne kadar iyimser bir kitlede, Avrupa’da istenmeyen adam haline gelen Rus Oligarkların yatırımlarının hızlı bir şekilde Türkiye’ye kaydırılacağı gibi anlamsız bir beklenti olsa da, sonucunda gerek petrol ve doğalgaz gerek yağ, hububat ithalatı ile yaş sebze meyve ihracatı ve turizm sektörü ciddi anlamda etki altında kalacaktır. Hali hazırda yüksek enflasyonla mücadele etmekte olan Türk Ekonomisi, bu kez savaşın başlaması ile birlikte dünyada hızlı bir fiyat artışı yaşanan enerji ve gıda fiyatlarının baskısı altında kalmaya başlamıştır ve devamında başta turizmden enerjiye, tarıma ve Rusya ile ticarete mecbur kalmış bir çok sektörde ekonomik hayat zorlaşmaktadır. Bu noktada savaşın ve yaptırımların turizm sektörü üzerine etkilerine biraz daha yoğunlaşalım istiyorum. Pandemi dönemi yazılarımızda Türkiye’nin turizm ve turist potansiyeli ve mevcut ağırladığı turist profili ile elde ettiği gelirleri diğer ülkeler ile karşılaştırmalı olarak ifade etmeye çalışmış idik. Pandemi öncesinde 2019 yılı itibariyle 51 milyonu aşkın turist ağırlayan ve nihayetinde 30 Milyar USD’lik turizm geliri elde eden Türkiye’nin, pandeminin ve siyasi ortamın etkisiyle uygulanan seyahat kısıtlamaları neticesinde, ağırlamakta olduğu yabancı turist profilinde de bir değişim yaşandı. Özellikle İngiltere, Almanya, Hollanda ve İskandinav ülkeleri kaynaklı turist sayısı bu ülkelerden seyahat amaçlı gelen gurbetçi vatandaşlarımızı göz ardı edecek olursak sıfır noktasına indi. 2021 yılına geldiğimizde 2020 yılına kıyasla kayıplar bir nebze telafi edilmiş gibi görünüp, 30 milyonu aşan turist sayısı ve 24 Milyar USD gelir elde edilebilmiş idi. Son iki yılı pandeminin gölgesinde geçiren ve salgın ile ilgili kısıtlamaların yavaş yavaş kaldırılması ile cari yıl için umutlanan turizmciler, şimdi savaşın etkilerini tartışmakta olup savaşın doğuracağı etkiler ile başa çıkmaları gerekecektir.
Pandemiden çıkış arayan bir yılda ve aylardır bağıra bağıra gelen savaş ihtimaline karşı, farklı destinasyon seçeneklerine dair ciddi bir adım atılmayan bir yönetişimsizlikten bahsediyoruz.
2021 yılı itibariyle ağırlanan toplam 30 milyon turist içerisinde 4,7 milyonu Rus ve 2 milyonun üzerinde bir Ukraynalı turist payı mevcut idi. Ukrayna tarafında yaşanan dram ortada ve 2 milyonluk bir turist kaybı konusunda hem fikir olmayan bir sektör oyuncusu yoktur sanırım. Mamafih, Rus vatandaşlarının ise gerek Ruble’nin aşırı değer kaybı, gerekse uygulanan ekonomik yaptırımlar ve Putin yönetiminin ülkeden döviz çıkışını sınırlayıcı adımları ile muhtemelen savaş bitse de bu yıl için vatandaşlarının iç turizmi tercih etmelerini “telkin” edeceğini düşünüyoruz. Rusya kaynaklı uçuşların sekteye uğraması ve hava sahasının kapanması  ile birlikte Moskova-Antalya arasındaki uçuş süresinin 6 saati aştığı ve bu durumun acenteler açısından ekonomik olmaktan çıktığını, oluşan belirsizliklerin de rezervasyon iptallerini doğurduğu bir gerçek. Buna ilave olarak Avrupa ülkelerince Rusya’ya karşı uygulanan/uygulanacak ekonomik yaptırımlara ve Rusya’nın yalnızlaştırılması adımlarına kuvvetle muhtemel Türkiye’nin katılmaması durumunda da Avrupa’dan resmi olmayan bir turizm protestosu ile karşılaşılması hiç de sürpriz olmayacaktır. Bu bile başlı başına sektör oyuncularını düşündüren bir konu. Ve fakat hâlâ yerelde ve genelde savaşın ülke turizmine bir etkisinin olmayacağı varsayımını savunan safderun bir güruh mevcut. İşte tam da bu aşamada yine ülkece en önemli sıkıntımızın varlığını hatırlıyoruz, “Plansızlık”. Ekonomiden dış politikaya, kamu yönetiminden eğitime, sağlığa turizme kadar ülkede kısa, orta ve uzun vadeli devlet planlarımızın ya da politikalarımızın oluşturulamaması bizleri ehvenişer seçimler yapmak durumunda bırakıyor. Ülkemiz turizmindeki en temel problemlerin başında planlama ve organizasyon eksikliği ile olasılıksızlık yönetimi geliyor diyebiliriz. Pandemiden çıkış arayan bir yılda ve aylardır bağıra bağıra gelen savaş ihtimaline karşı, farklı destinasyon seçeneklerine dair ciddi bir adım atılmayan bir yönetişimsizlikten bahsediyoruz. Son altı ayda Türk Lirası’nın aşırı değer kaybı neticesinde Avrupa pazarı için oldukça cazip bir destinasyon seçeneği haline gelen ülke turizminden beklenti, özellikle Portekiz, İspanya, İtalya ve Yunanistan’a karşı mukayeseli bir üstünlük kurabileceği ve 2019 rakamları yakalanamasa bile yaklaşılacağı beklentisi yönünde idi. Bu minvalde, Bakanlık ve sektörün önde gelen STK’ları ile birlikte hareket edilip, yoğun bir tanıtım ve organizasyon ile başarı elde edilebilirdi. Günün sonunda artık özellikle Akdeniz Bölgesi otellerimizde Rusya ve Ukrayna kaynaklı ciddi  rezervasyon iptalleri ve geceleme sıkıntısı ortaya çıkmıştır. Bu bölge otellerinde yaşanacak yurtdışı turist potansiyelindeki düşüş, otellerin rezervasyon boşluklarını kapatmak için daha fazla iç pazara yönlenmeleri sonucunu da doğuracaktır. Bu durumda da, özellikle Çeşme, Bodrum, Ayvalık, Datça, Didim gibi büyük ağırlıklı iç turizme bağlı bir organizasyonu olan bölgelere olan talepte düşüş veya fiyat rekabeti olarak ortaya çıkacaktır. Antalya Bölgesinde faaliyette bulunan otelciler ile yaptığımız istişarelerde ise, özellikle büyük tesislerin bu seneyi de kayıp yıl olarak kapatmamak için Almanya, Bulgaristan, Polonya gibi destinasyonlarda kendi çabaları ile hızlı bir potansiyel arayışına girdiklerini görüyoruz, dinliyoruz. Bakanlık tarafında savaşın ülke turizmine etkileri konusunda neler yapıldığına, hangi önlemlerin alındığına ve atılan-atılacak adımlara dair bir açıklamaya henüz denk gelmesek de Çeşme’nin Kanal İstanbul’u olan Yeni Çeşme Projesi konusunda hâlâ kamuoyunun bilmediği bir türlü açıklanmayan yapılacak yatırımlar hususunda yoğun mesai harcandığını izliyoruz. Sonuç olarak, pandemi döneminde kendi kaderine terk edilen, herhangi bir destek görmeden ayakta kalmaya çalışan turizm sektörü, bu kez de savaş ortamında kendi yaşam savaşını vermeye bırakılmış görülüyor.