Çekya’daki tartışmalarda görülen, ancak Türkiye’deki tartışmalarda olmayan bir duygu var, o da korku. Türkiye’de savaş duygulardan bağımsız tartışabilirken, Çekya’da henüz böyle bir tartışma ortamı görmedim. 24 Şubat sabahı Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başladığına dair gelen haberler, Orta Avrupa ülkelerindeki tüm başkentler gibi Prag’da da travmatik bir etki yarattı. Uzun zamandır, bu konuda Politikyol’a bir yazı yazmak istedim. Hatta “Ukrayna Krizi’ne Prag’dan bir Bakış” başlıklı bir yazı denemem de oldu. Ancak daha sonra yazıyı tek yönlü duygular altında yazdığımı fark edip, göndermekten vazgeçtim. Yazdığım yazının Türkiye’de yanlış anlaşılabileceği kaygısını taşıdım. Yanlış anlaşılma kaygısı önemli ve öğretici bir kaygıymış. Bu sayede Türkiye’deki ve Çekya’daki savaş tartışmaları arasındaki farklara odaklanmaya başladım. Bir kere, Çekya’daki tartışmalar duygulardan bağımsız yürümüyor; ve bu duygular Doğu ve Orta Avrupa dışında kalan ülkelere pek fazla hitap etmiyor. Zaten gerek AB içinde, gerekse dünyada bu ‘anlaşılamama’ durumu Doğu ve Orta Avrupa’da başlı başına bir öfke kaynağı. Savaşın sebeplerinden tutun, siyasi ve insani boyutları konuşulurken; mülteci ve ırkçılık konuları açılırken; öfke, üzüntü ve korku gibi duyguların hakim olduğu oldukça kırılgan tartışmalar ortaya çıkıyor. Bu duygulardan öfke ve üzüntü Türkiye’deki bazı tartışma gruplarında da hissediliyor. Ancak bu duygular ya farklı konularda ya da farklı ayarlarda ortaya çıkıyor. Bunun dışında, Çekya’daki tartışmalarda görülen, ancak Türkiye’deki tartışmalarda olmayan bir duygu var, o da korku. Son olarak, Türkiye’de savaşla ilgili birçok husus duygulardan bağımsız tartışabilirken, Çekya’da ise henüz duygulardan arınabilmiş bir tartışma ortamı görmedim. Yani savaş tartışmalarında, Çekya ve Türkiye bağlamı arasındaki farklar daha çok duyguların varlığı ve yoğunluğu ile ilgili. Şimdi bu farklardan biraz daha ayrıntılı bahsedeceğim:[1] Savaşın sorumluluğunu NATO genişlemesine değil, Rusya’ya yükleyen (yazarın kendisinin de dahil olduğu) grup “Doğu Avrupa solcuları” grubu. Sorumluluğu NATO’ya veya hem Rusya’ya hem NATO’ya yükleyen grup ise “Batı Avrupa solcuları” 1/ “Savaşın sorumlusu NATO genişlemesi mi; Rusya mı; yoksa her ikisi de mi” tartışması: Bu tartışmada Doğu ve Orta Avrupa bakış açısını anlamak için, içinde küfür içerse de okumanızı tavsiye edebileceğim bir yazının linkini vererek başlayım. Yazı İngilizce, ancak günümüzdeki teknoloji sayesinde artık bilgisayarlı çevirilerle birebir Türkçe’ye çevirebilir. Yazının küfür içermesi ise yukarıda bahsettiğim husus ile ilgili. Doğu ve Orta Avrupa’daki tartışmalar duygulardan kopuk yürümüyor, yürüyemiyor. ‘Savaşın sorumlusu o taraf mı, bu taraf mı, yoksa her ikisi de mi’ sorusunu bir tartışma sorusu olarak ortaya attığınızda, işte bu yazının içeriğindeki gibi büyük bir öfkeyle karşılaşıyorsunuz. Yazıda, öfkenin varlığının yanında, bu öfkenin neden meşru olduğunu açıklayan tarihsel nedenler de aktarılıyor. Peki bu tartışmanın Türkiye’deki tartışmalardan farkı nedir? Fark şu: Türkiye’deki tartışmalarda “liberaller” ve “solcular” adı altında belirginleşen iki karşıt grup, burada, “Batı Avrupa solcuları” ve “Doğu Avrupa solcuları” olarak karşımıza çıkıyor. Yani savaşın asıl sorumluluğunu NATO genişlemesine değil, Rusya’ya yükleyen (yazarın kendisinin de dahil olduğu) grup “Doğu Avrupa solcuları” grubu. Sorumluluğu aslen NATO’ya veya hem Rusya’ya hem NATO’ya yükleyen grup ise karşımıza “Batı Avrupa solcuları” olarak çıkıyor. Yani, Türkiye’deki tartışmada kendini solda gören ve NATO’yu eleştiren grup, Batı Avrupa solcuları ile hemfikir iken, Doğu Avrupa solcuları ile tamamen zıt kutuplarda yer alıyor. 2/ Mülteciler ve ırkçılık tartışması: Orta Doğu ve Afrika’dan gelen mülteciler konusunda son derece tutucu olan Orta Avrupa ülkeleri, Ukraynalı mültecilere kapısını koşulsuz bir şekilde açma kararı alınca, ırkçılık tartışmaları Türkiye’de de epey ivme kazandı. Doğrudur, bu ülkelerde ırkçılık var. Özellikle, Polonya, Çekya,  Slovakya’da tarihten gelen bir İslamofobi söz konusu (kamuoyu araştırmaları bunu gösteriyor). Bu ülkeler 2015 göç krizinin başlaması ile AB içinde mültecilerin kendi topraklarına girmesine şiddetle karşı çıktılar. Bu ülkelerdeki solcu gruplar, bu tavırlarından dolayı kendi hükümetlerini ağır bir şekilde ırkçılıkla suçlamışlardı. Yakın zamanda, Polonya-Belarus sınırında yaşanan insanlık dramı da bu aynı öfkeyi tekrar tetiklemişti. Ancak, bu ülkeler kapılarını neden Ukraynalılara açtı da, Ortadoğululara kapattı sorusunun tek cevabı ırkçılık değil, ve eğer tek bir sebep-sonuç ilişkisi kurulursa (ki Türkiye’deki tartışmalar hep bu yönde), durum basite indirgenmiş olur. Bu sorunun diğer olası cevapları için konunun uzmanından Twitter’da yayınlanan şu zinciri okumanızı tavsiye ederim (yine İngilizce). Sonuç olarak, Türkiye’deki tartışmalar, Doğu ve Orta Avrupa bakışından çok uzakta. Bu ülkelerde yaşayan insanlar, Rusya’yı varoluşsal bir tehdit olarak görüyorlar, korkuyorlar ve bu yüzden Ukraynalılarla herkesten çok daha fazla empati kurabiliyorlar. Öyle ki, şu aralar, “bu savaşın sorumlusu kim” ya da “neden bu kadar ırkçısınız” tartışmasına giremeyecek kadar dolular. En azından Çekya’da durum bu. --- [1]Bu arada şunu ekleyim: Rusya, NATO, mülteci ya da savaş konuları benim uzmanlık alanımın epey dışında kalıyor. Bu yazıda sadece, Türkiye’den kopamayan ve Çekya’da yaşayan bir sosyal bilimci olarak, savaş ortamında herkes gibi maruz kaldığım ve anlamaya çalıştığım tartışmalarla ilgili izlenimlerimi aktarıyorum.