Sanat kimin umurunda?

Abone Ol
Dünyada da genel olarak niteliksel bir gerileme olduğu tartışılıyor ama bizde bu çok daha pespaye bir hâle geldi. Bir sergiye gitmeye pişman olacağım aklıma gelmezdi doğrusu. Geçen hafta Akaretler Art Weeks Sergisine gittim. Hem bir felsefeci olarak hem de bir yandan güzel sanatlar eğitimini sürdüren birisi olarak sergilerin benim için geliştirici ve besleyici bir yönü olduğu aşikâr. Ancak bu seferki hayal kırıklığımın büyüklüğünü ifade edemem.  Yanlış anlaşılmasın amacım tek tek eserleri ele alıp eleştirmek değil. Zira sanat eleştirmeni değilim. Fakat bu sergide alışılagelmiş ortamdan çok farklı bir durumla karşılaştım ve şaşkınlığımı paylaşmak, belki biraz birlikte düşünmek istedim. SANATIN SERBEST DÜŞÜŞÜ Uzunca bir süredir çağdaş sanatın niteliği hem sanatçıları hem felsefecileri hem de sanat tarihçilerini düşündürüyor. Sanatın ve felsefenin artık öldüğünü ileri süren birçok entelektüel var ama bu iş bu kadar kolay değil bence. Her dönemin kendine ait bir sanat ve felsefesi olduğu gerçeğini yadsımamalıyız. Yaşadığımız bu yüzyılın sanatının Rönesans dönemindekine benzemesini beklemek eşyanın tabiatına aykırı. Yine de tarihsel mirasla böylesine büyük bir kopuş bilmiyorum başka çağda yaşanmış mıdır? Belli belirsiz bile olsa bir devamlılık ve benzeyiş arıyor insan. Kendi adıma diyebilirim ki pek romantik beklentileri olan birisi değilimdir. İnsanın geçmişini överek oraya öykünmesinin çok faydalı olduğunu da düşünmem. Geçmişten alınan dersleri bir kenara atmak olmaz ama bunlara takılıp kalmak ancak yaşadığı anı yakan ve bundan dolayı büyük ihtimalle bir gelecek de yaratamayacak olan ulusların yaptığı bir şey. Sanat bağlamında, büyük ressamlardan öğrenecek çok şey var ama bu çağın ressamları onları taklit ederse elbette yeni bir şey ortaya koyamazlar. Fakat tam da bu noktada şunu soruyor insan; bu arkadaşların ortaya koydukları nedir? Üzülerek söyleyebilirim ki şu sergiye gidip de “Keşke ben de bunun gibi bir eser ortaya koysaydım” dediğim bir tek çalışmayla karşılaşmadım. Mutlaka hoş şeyler vardı ama bunlar için sergiye gitmeye değer mi bilemiyorum. Örneğin ülkede ve dünyada neler olup bitiyor bunlara dair bir tek iz bile yok. Daha önceki yazılarımda da eleştirmiştim. Yine yazıyorum bizde sanat dünyası dut yemiş bülbüle dönmüş. Sadece şahsi kazanımlara odaklanmış durumda. Bu sergi için söylemiyorum. Anlamsız ve zoraki mesaj kaygılı eserlere bile razıyım. O bile yok. Sanatçıların mutlaka politik olması gerekmez ama “nerede yaşıyorum ne yapıyorum ne için sanat yapıyorum?” gibi soruları sormadan niye böyle bir mesleğe heves ettiler şaşırıyorum doğrusu. Ayrıca “Ben politik birisi değilim” diyen arkadaşlara da sormak lazım, göçmen sorunu, açlık, iklim sorunları, insan hak ve özgürlükleri ihlalleri politik midir insanî midir? Nerede yaşıyorsunuz yahu ayda mı? Basitçe “Benim hiç kimse umurumda değil, gemisini yürüten kaptan” deyin canımı yiyin, “Hiç olmazsa, dürüst” derim. FOTOĞRAF TAKINTISI Tekrar sergiye dönersem, aslında eserlerden randıman alamamamın bir sebebi de gelen kitlenin tavrıydı. Ziyaretçilerin ezici bir çoğunluğu sanki birazdan klipte veya bir filmde oynayacaklarmış gibi en şık kıyafetlerini giyinmiş, kuaförden çıkmış gelmiş gibiydi. Tabii ki sergiye giderken üstleri başları dökülsün, en pejmürde şekilde gitsinler demiyorum ama sanki sergi değil de ödül törenine gelmiş gibi giyinmeleri tuhaftı. Sergiye gitmemiş olanlar için belirteyim; küçük odalarda küçük küçük sergiler şeklinde bir düzenleme yapılmıştı. Benim çok hoşuma gitti. Zaten epey bir süredir bu şekilde yerleşim tercih ediliyor. Bence çok güzeldi. Salonların küçük olması beni hiç rahatsız etmedi. Gayet güzel ve nezih bir ortam olabilirdi. Eğer bu influencer kılıklı arkadaşların her bir pencerenin önünde fotoğraf çekme kuyruğu olmasaydı. İnsan şaşırıyor, sergiye gelmişsin ama hiçbir sanat eseriyle ilgilenmiyorsun. Sanat eserinin yanında durup fotoğraf çektirse ona bile razıyım. O bile yok. Bina estetik diye kapısında fotoğraf çektireni mi dersin, merdivenlerde poz verenleri mi… “Ben şurada durayım, beni de çek” diye birbirine seslenenleri mi? Sergiyi fotoğraf çekenleri rahatsız etmemek için duvarlara dayanarak gezdik. Nasıl bir kitle insan şaşırıyor. Ne sanat ne de sanatseverler umurlarında, fotoğraf cinine uğramışlar gibi çekmeden duramıyorlar. KÜME DÜŞÜYORUZ DURMADAN “Bu duruma nasıl geldik?” dersek bunu daha genel bir çerçevede ele almak gerekiyor galiba. Ülkenin son senelerde geçirdiği dönüşümü ele almak gerekiyor. Bu kuşkusuz daha çok sosyologların yapabileceği türden bir iş ama ben de kendi hayatımdan bir örnek vermek istiyorum. Liseyi bitirdiğim dönemde üniversiteyi yurtdışında okumayı düşünmüştüm. Fakat sonra İstanbul Teknik Üniversitesinde okumak bir fırsat olduğu için orayı değerlendirdim. Şimdi yıllar sonra ülkenin geldiği durumu düşündükçe bakıyorum ki şimdi olsa sınava dahi girmezdim. Yanlış anlaşılmasın mesele daha iyi ve daha müreffeh bir yaşam değil. Mesele daha iyi bir eğitim alabilmek olurdu. Çünkü şimdi Teknik Üniversitede okumanın hiçbir anlamı kalmadı; üniversite sıralamalarına bakılsa bile bu anlaşılır. Artık üniversite eğitimi konusunda sözün bittiği yerdeyiz.
Sergiye gitmemiş olanlar için belirteyim; küçük odalarda küçük küçük sergiler şeklinde bir düzenleme yapılmıştı. Benim çok hoşuma gitti. Zaten epey bir süredir bu şekilde yerleşim tercih ediliyor. Bence çok güzeldi.
Özellikle benim kuşağın en büyük şanssızlığı şu son yirmi yılın hayatımızın en güzel dönemine denk gelmesi herhalde. Eskiden nasıldı, şimdi nasılı çok iyi bir şekilde bilebildiğimiz için bizleri geçmişte taş devrindeydik masalları uyutmuyor. Biz gayet güzel yaşıyorduk. “Efendim o dönemde de sorunlar vardı.” diyen arkadaşlar çok tatlı ve ılımlı olabilirler ama rakamlar yalan söylemiyor. Açar bakarsınız 2002’de nasıldı 2022’de nasıl diye. Velhasıl, şu son yirmi senede geldiğimiz şu hâli anlayamıyorum. Her konuda küme düştüğümüz gibi sanatta da düştüğümüzü görmek için sanat eleştirmeni olmaya gerek yok. Dünyada da genel olarak niteliksel bir gerileme olduğu tartışılıyor ama bizde bu çok daha pespaye bir hâle geldi. Bir sergiye gitmeye pişman olacağım aklıma gelmezdi doğrusu. Yine de sanata olan inancımı yitirmedim. Mutlaka daha iyi işler yapan sanatçıları keşfetmeye ve onların peşinde olmaya devam edeceğim. Yeri gelmişken söyleyeyim. Ülkeme olan inancımı da yitirmedim. Her şeyin yeniden düzeltilebileceğini ve bundan sonrası için her şeyin daha güzel olacağını biliyorum yeter ki çabalayalım. Bazıları istiyorlar ki bizim gibi muhalifler hem umutsuz olsun hatta çekip gitsinler. Benim hiç (burayı uzatarak okuyun) niyetim yok. Gelecekten ve gençlerden umutluyum. Çünkü neden olmasın?