Saksonya-Anhalt seçimleri: Neonazi partisi AfD iktidara mı yürüyor?

Abone Ol
MANZARA-İ UMUMİYE NE DİYOR? Biraz da genel tabloya ilişkin bir şeyler söyleyeyim. Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor ki, faşist parti ülkenin doğusunda çok güçlü. Doğu Almanya’dan kopan eyaletlerde yaşayanlar, kendilerini batıya ait hissetmiyorlar ve sürekli olarak “ikinci sınıf vatandaş” psikolojisi içerisinde yaşıyorlar. Faşist parti bu duygusal kırılmayı oldukça verimli bir şekilde yağmalıyor ve kendisini batının dayattığı sistem tarafından “ezilen Almanlar”ın temsilcisi olarak pazarlıyor. Bu pazarlama faaliyetinin alıcısının oldukça fazla olduğu önceki seçimlerde görüldü. Bununla birlikte, Almanya’da bundan 2 yıl önce gerçekleşen diğer doğu eyaletleri Brandenburg ve Saksonya seçimlerinde AfD'nin yakaladığı “sarsıcı” başarının etkileri halen sürüyor. Bu seçim başarılarının ardından neonazi partisinin yerelde de olsa bir iktidarının mümkün olup olmadığı konusu uzun bir zamandır zaten tartışılıyor. Bu tartışmalar kabaca iki ana eksen etrafında yürütülüyor. Bunlar, “hangi şart altında olursa olsun faşist parti ile ortaklık yapılmaması” ve “faşist partinin daha fazla görmezden gelinmesinin onun yükselmesini sağlamaktan başka bir işe yaramadığı, oysa iktidara konuşlanmış bir AfD’nin ‘protesto partisi’ olması özelliğini yitireceği ve büyüsünün bozulacağı” savunuları etrafında kategorize oluyor. Bu son tezi savunanlarının kendilerine züğürt tesellisi aradıkları muhakkak. Şöyle bir üstten faşist partilerin iktidara geldikten sonra giriştikleri eylemlere baksalar meselenin hangi noktalara evrileceği konusunda bir fikir sahibi olabilirler. Öyle 1930’lara falan baksınlar demiyorum. 2021’in Macaristanı’na ya da Polonyası’na bakmaları yeterli olur. Bu nedenle, neofaşistlerin herhangi bir halde, ne olursa olsun ülkenin herhangi bir eyaletinde yönetime gelmelerinin uygun olmadığı açık bir şekilde ortada. Zira dünyanın tüm faşistlerinde olduğu gibi Alman faşistleri de cehaletten, hurafelerden ve mitlerden besleniyor. Bu nedenle topluma “nefret” ve “ötekileştirmeden” başka verebilecekleri bir şey olduğuna inanmıyorum. Ayrıca, bu iktidara gelişin diğer eyaletlerde domino taşı etkisi yaratacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu etkiyi yaratacaktır çünkü, zaten ülkede 2015 yılından bu yana yükselen İslamofobi kaynaklı ırkçılık artık olgunlaşma ve günlük hayata yerleşme aşamasını tamamlamış bulunuyor ve bu bağlamda neofaşistlere kucak açacak milyonlar var Almanya’da. Aksi halde, bir süre önce Alman medyasında da konu olan, Berlin’deki bir alt geçidin duvarına  yağlı boya ve oldukça büyük harflerle yazılan “Müslümanlardansa Neonazileri tercih ederim”  cümlesine ilişkin olarak akıllara takılan “durduk yerde nereden çıktı bu” sorusu oldukça mantıksız olurdu. Sonuç olarak, en kötü senaryo gerçekleşir ve CDU Saksonya-Anhalt yönetimi, genel merkezi çiğneyerek neonazi partisi ile bir koalisyon flörtüne başlayıp bunu nikâhla sonuçlandırırsa, muhafazakârlar Almanya tarihinde bir kez daha ülkeyi faşizme teslim eden siyasi odak pozisyonuna düşecekler. Naziler ise 1945'ten sonra ilk kez ülkede "yönetici" sıfatıyla boy gösterecekler. Liberallerle bir azınlık hükümeti arayışları da yine neonazilerin insafına terk edileceği için farklı bir sonuç doğurmayacak. Alman politikacılar, faşist söylemleri siyasetin merkezine taşıya taşıya kendilerini artan bir şekilde neonazi partisine muhtaç hale getiriyorlar. Merkez sol ya da merkez sağda faşist söylemlere yönelik devam eden güçlü eğilim yalnızca faşist partinin toplumsal zihinde legalize olmasına ve politik sahada daha da güçlenmesine neden oluyor. Ne de olsa taklitler sadece asıllarını yaşatıyor. YEŞİLLER PANZEHİR OLUR MU? Öte yandan, Almanya'da Bündnis 90/Die Grünen (Yeşiller), federal parlamento seçimlerine birkaç ay kala anketlerde bir ara Hristiyan Birlik'in (CDU/CSU) 3 puan kadar önünde görünüyordu. Son anketler Hristiyan Birlik’in ufak bir farkla da olsa yeniden öne geçtiğini gösteriyor. Almanya'da faşist söylemin siyasette ciddi miktarlarda bir taban yarattığını ve faşist söyleme oy verenlerin büyük bir bölümünün artık ideolojik saiklerle sandığa gittiğini söyleyebiliriz. Geleneksel partilerin, “Seçmenler bize kızdığı faşist hareketlere oy veriyor. Protesto oyu bunlar” romantikliği darmadağın olalı epey oldu. Faşist söylem ortanın solunu bırakın radikal solda dahi kendisine sempatizan kazanıyor. Daha geçenlerde yapılan bir araştırma Sol Parti (Die Linke) seçmenleri arasında bile az miktarda da olsa neofaşist söylemlere sıcak bakanların bulunduğunu ortaya koydu. Daha birkaç hafta önce Yeşiller'den Tübingen kentinde belediye başkanlığı yapan Boris Palmer, Afrikalı bir futbolcu için ırkçı kelimeler içeren bir mesaj paylaştı sosyal medyasında. Adamı partiden atmaya çalışıyor şimdi Yeşiller. Ezcümle faşist söylem, ülkede partiler üstü hale gelmiş ve toplumun önemli bir bölümünün sempatisini kazanmış durumda. Bu söylem, aynı zamanda argümanlarıyla şu anda merkez siyaseti domine ediyor. Almanlar, burjuva demokrasisi aparatı Yeşiller ile bu işi çözebileceklerini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Faşizmin zehrinin panzehiri sosyalizmdir o da bu kıyılardan çok uzakta... İnsanların sol politikalar adına umut bağladığı Sol Parti ise tamamen başka havalarda, bambaşka dünyalarda… Anketlerde yüzde 6-7 bandına kadar gerilediği görülen Sol Parti; paniğe kapılmadan, emin bir şekilde erimeyi sürdürüyor. Zaten 1 puan sonrası seçim barajı… Kafaları güzel oldukça yani. Hayırlı olsun.