Sahte Muhalefet: İktidarın lacivertidir
İKTİDAR KİMDİR, NEDİR, NEREDEDİR?
Hükümetler, iktidarın sınırlı ve görünen yüzüdür. İktidar yani “muktedir ses”, toplumun üzerine görünmez bir tül gibi serilmiştir. Günlük yaşamdan diplomasiye, küçükten büyüğe, tepeden tabana her yerde iktidarın gölgesi vardır. İktidar, tepedeki koltukta oturan kişi değil tüm halkın üzerine yayılan ağdır.
Kural koyan baba da, talep eden toplum da iktidardır. Sorgulayamadığımız din, eleştiremediğimiz bilim, onun yüzünden kendimiz gibi davranamadığımız “elalem” iktidardır. Ramazanda sokakta su içirtmeyen, başörtülüyü okula aldırtmayan, kadına şiddeti mazur gören, erkeğin ihanetine çapkınlık, kadının kahkahasına edepsizlik diyen ses iktidardır. Tekerlekli sandalyeler için yapılmamış kaldırımlar, alt yazısı olmayan televizyon programları, öpüşenlere gösterilen öfke, şiddete gösterilen tolerans iktidardır. İktidar toplumun normal ve anormali belirleyen, bunu her zaman somut bir dışsal baskıyla yapmayan, içimizdeki vicdani sese dönüşmüş fısıltılardır. Dışarıdaki yasa, kafadaki “elalem” algısıdır.
İktidar bilim, iktidar hükümet, iktidar din, iktidar dinsizliktir kimi zaman. Roller bağlama ve zamana göre değişebilir. Kimi iktidarlar kültürün ve geleneklerin içine siner ve nesiller boyu aktarılırlar. Kimi iktidar sesler ise belli bir dönemle sınırlı kalır. İktidar, sınırları belirlemek ister ve dayatır. İktidar, insanın kendini ayıplayan iç sesi, mahallenin baskı yapma gerekçesi, kınanacak ve kınanmayacakları belirleyen çekirdek kodlardır..
İktidar, salt kötü değildir elbette ancak tek başına kaldığında zehirlenir-zehirler. Ana akıntıdır ve gölgelere müsaade etmek istemez. İktidarın tabiatında tüm alanı kaplamak vardır. Nufuz etmek ve yerleşmek ister. İktidar, azınlık sesleri içinde eritmeye çalışır. Çan eğrisinin uçlarını yok sayacak güçtür o. Normu yaratır. Ki iktidar, içimizdeki korku, suçluluk ve tereddüt olur.
İktidar, evde hep başköşeye oturan baba ya da camide mekanın dörtte üçünü kaplayan erkek cemaat, evde su getirme görevinin kadına verilmesidir. “Erkek çalışır para getirir” diyen kadın da iktidardır. Hangi renkleri daha çok giyeceğinize karar veren moda, kaç kiloda olmanın normal olduğunu belirleyen sistemdir. İnsanın içinden başlar, toplumun bütününe uzar. Ve bir bumerang gibi toplumun bütününden insanın içine geri seker. Halka içinde halkadır. Böylece iç ve dış birbirini besler.
MUHALEFET KİMDİR, NEDİR, NEREDEDİR ?
Muhalefet, bir soru işaretine tutunarak yaşamaktır. İktidar, arkadan iten bir güçle yokuş aşağı inerken muhalefet yokuş yukarı gitmektedir. Gölgede kalanlara bakmak, azınlığı görmek, küçük ihtimalleri gözetmek, “anormali” sahiplenmek, yanlışlayan verileri aramaktır. Muhalefet; “normal”de bir “anormallik var mı”; “miras aldığım fikirleri yanlışlayan bir nokta var mı” gibi sorular sormayı gerektirir. Muhalif zihin, anti tez üretir. Çürütmeye çalışır. Mesele diyalektik bir ilişkide yenilenmek ve yenilemektir. İktidarı budaya budaya, ekleye ekleye, çıkara çıkara güzelleştirir. İktidara ideal kıvamını veren ve onu daralmış bir algı ve muhtemel bir yozlaşmadan kurtaracak olan muhalif düşüncedir.
“Muhalif; inancından ya da inançsızlığından, ideolojisinden ya da geleneğinden şüphe edendir. Düşünmek yetmek, düşünceleri hakkında da düşünür. Düzeni sorgulayan insan, teoriyi eleştiren öğrenci, güzellik sistemine karşı koyan kadın, hükümeti yüzleştiren kişi, çevresiyle ters düşebilen birey, hakkını arayan işçi, inancını sorgulayan dindar, kınayanın kınamasından korkmayan kişidir. Anadolu’daki girişimci kadın, hayalinin peşinden koşan kız, patronunu eleştiren çalışan; muhalefettir. Muhalefet ilk önce ve en başta kendine soru sorabilmektir: Başka bir gerçeklik mümkün mü?” diye.
Muhalif, sistemin(in) kör noktalarını görmek ister. Öbür kutba bakma cesareti gösterir. Öteki ile diyalog kurar. İçimizdeki iç sestir. “O kadar emin olma” der ve “başka bir açıklaması olabilir mi?” diye sorar. Düşünmeyi kafi bulmaz. Düşünceleri hakkında da düşünür: “Bu inandıklarımda yanılıyor olabilir miyim?” diye.
PSEUDO-MUHALEFET: NE MUHALEFET DEĞİLDİR?
Koşulsuz şartsız karşı çıkmak pseudo(sahte)- muhalefettir. Sahip olduğu ideolojiyi iktidar haline getirmek için koşulsuz şartsız mevcut sistemi eleştirmek sahte muhalefettir. Muhtemelen o da gücü ele geçirdiğinde muhalefeti bırakacak ve iktidar sesin kendisi olacaktır. Pseudo-Muhalif; yalnızca karşı görüşe karşı çıkan kişidir. Ana felsefesi her şeye eleştirel bir yerden bakmak değil mevcut iktidarın yerine kendi iktidarını geçirmek adına koşulsuz şartsız karşı çıkmaktır. Böyle bir fikir üretme sürecinin eleştirel ve özgün olduğu söylenebilir mi? Bu, gölgeleri görmek isteyen içkin bir ses değil, iktidar neyse onun karşıtı olmaya koşullanmış yapay ve ofansif bir duruştur. “O beyaz ise siyah, siyah ise beyazı savunmak”, referansı ve ekseni iktidar olan, kimliksiz ve bağımlı bir duruştur. Bu durumda ortada özgün bir varoluş, eleştirel bir zihniyet ve sahici bir muhalefet söz konusu değildir.
Pseudo-Muhalefet, “muhalefet kılığındaki iktidar kafası”dır. Muhalif gözükür ancak amaç, diyalektik yaratarak gerçekliğe yaklaşmak değil koşulsuz şartsız iktidara saldırarak kendi iktidarının temelini hazırlamaktır. Yani Pseudo-Muhalefet, aynı köhne iktidar zihniyetinin lacivert rengidir.
Oysa araçsal olmayan sahici bir muhalefet anlayışı, meta –özellikte bir üst değerdir. Yani bir düşünme stilidir. Neyin savunulduğundan ve kimin gücü ele geçirdiğinden bağımsız gölgelere ve diğer kutuplara bakmayı ister. İhmal edilen öbür uçları yakalamaya çalışır. Bu nedenle her daim eleştirel, sorgulayıcı ve bilimsel bir tavrı olmalıdır. İnanılanlar, savunulanlar, ideolojiler karşısındaki duruşu değişmez. Anti-tezler ve eleştiriler üzerinden iktidar sesi budaya budaya onu en verimli versiyonuna ulaştırır ve kemikleşerek yozlaşmasını önler.
Türkiye’de ise muhalefet genelde konuya göre belirler konumunu: “Kendi iktidarımız için mevcut iktidarın eleştirilmesi” şeklinde karşımıza çıkar. Dolayısıyla üretken bir diyalektik oluşturmaz, işe yarar sentezler üretemez, samimi bir adalet arayışı duygusunu aktaramaz.. Olan genellikle şudur: kendi iktidarın için muhalif davranmak ve sıra senin iktidarına geldiğinde bu duruşu rafa kaldırmak.
Bu yüzden Pseudo-muhalefetin argümanları kısır kalır. Toplumu ilişkisel ve duygusal anlamda yakalayamaz ve söylemlerinin mayası bir türlü tutmaz. Türkiye’de genel olarak iki “iktidar zihniyeti” vardır. Biri aleni olan, diğeri ise muhalefet kılığındaki iktidar.
İKTİDAR – MUHALEFET DİYALEKTİĞİ
İster insanın kendi psişik yapısında olsun ister toplumsal ister küresel ölçekte; tek seslilik, muhalefeti yitiren bir iktidar ve aşırı homojen bir yapı; çürümek demektir. Hem bireysel hem toplumsal anlamda psikolojik iyilik; kutupların varlığını, diyaloğunu, çatışmasını ve bütünleşmesini içerir.
Zizek’e göre merkezsiz iktidar, toplumu kapsayan bir ağ şebekesi gibidir. Herkesin paylaştığı bu ağda her birey dolaşıma girer. İktidara ve muhalefete katkıda bulunur ve onun bir parçası olur. İktidar ve muhalefet, tek bir kişi ya da hükümet değil bütün bir organizma olarak toplumdur. Yalnızca belli partilerin üzerine görev olarak yıkılmış muhalefet fonksiyonu bu bakışa katkıda bulunmayan toplum tarafından sabote edilmiş olacaktır. Teorik olarak muhalif olan birçok kişi, bireysel pratiklerinde iktidar görüşlerin bir parçası olmaktadır. Bu durumda üzerinde düşünülmesi gereken şudur: “muhalif/eleştirel bir zihniyetin halkın pratik yaşamındaki izdüşümleri nasıl olmalıdır?
Hegel’e göre her durum içinde kendi olumsuzlamasını taşır. Bu da onu gelişip daha büyük bir şey olmaya zorlar. Hegel, dünya tarihinin despotluktan aristokrasiye ve oradan da anayasal monarşiye doğru geliştiğini söyler. Bunun sebebi insanın diyalog ve diyalektik özelliğidir. Bu sayede insanlar ve toplumlar kendi tamamlanmamışlıklarını fark ederek yükselir.
İktidar ve muhalefet arasındaki diyalektik hayatidir. Ancak her devrin muhalifi olamayan, sahte muhalefeti kendi iktidarı için geçici bir araç olarak kullanan zihniyet; muhalefetin teki bir partiye indirgenmesi ve topluma bilişsel ve davranışsal bir kültür olarak aktarılamaması yozlaşmış bir iktidar kültürünü beslerler.
İktidarın yozlaşmasın önlemek, kendini güncelleyebilen canlı bir organizma olmasını sağlamak; ideolojiler ve siyaset üstü bir meta-muhalif duruşu gerektirmektedir. Her devrin muhalifi olabilmektir bu.