Avcı toplayıcılar haftada iki gün çalışırlardı. Bu süre besin bulmak için gereken zamandı. Şimdi sanayi toplumunun köleleştirilmiş insanları olarak şu anki çalışma koşullarına nasıl geldiğimiz düşündürücü.Tüm örnekler sahip olmaya ket vuruyor. Ne kadar az ‘benim’ dersek o kadar çok ‘insan’ oluyoruz. Ama biz aksi yöndeyiz: paylaşmadığımız için statü kazandıran, bizi daha güzel, daha özel hissettirecek evin, arabanın, giysilerin peşindeyiz. Sahip olmadan yaşamak mümkün mü? İdeal dünya, sadece Thomas More’un hayal gücünde saklı değil. Peki sahip olmanın ve onun neden olduğu kıskançlığın, hırsın, iktidarın, rekabetin, olmadığı bir dünya olabilir mi gerçekten? Zamanda insanın bunu yapabildiğini gösteren kanıtlar var. O zaman şimdi neden olmasın? Not: Avcı ve toplayıcı kabilerle ilgili bilgiler, Tom Standage’e ait ‘İnsanlığın Yeme Tarihi’ adlı kitabından alınmıştır.
Sahip olmak ya da paylaşmak!
Ne kadar az ‘benim’ dersek o kadar çok ‘insan’ oluyoruz. Ama biz aksi yöndeyiz: paylaşmadığımız için statü kazandıran, bizi daha güzel, daha özel hissettirecek evin, arabanın, giysilerin peşindeyiz. Sahip olmadan yaşamak mümkün mü?
Yeterince değil hiç paylaşmıyoruz: Facebook, instagram vs. paylaşımlarımızı saymazsak tabii. Sahip olduklarımızı göstermek üzerinden yürüyor şimdiki yaşam. Evimize, arabamıza, sahip olduğumuzu sandığımız eşimize, çocuğumuza sıkıca sarılarak hatta daha fazlasına isteyip, onları edinme edimleriyle geçiyor ömrümüz. Evimi taşırken yüzlerce kullanılmayan eşyayı bir yandan diğer yana aktarırken sordum: Kullanmadığım onca eşyayı neden saklıyorum? Ve gerçekten neden sahip olmayı bu kadar önemsiyoruz? Bir gencin yaşam planında bir ev, bir araba, bir eş, bir çocuk sahibi olmak listesinin olmazsa olmazı. Toplum da bir aileye, mala mülke sahip olana başka gözle bakıyor zaten. Biz de bunlar olmayınca kendimize ayıplı bir ürün gibi davranıyoruz.
Buraya nereden geldik? Atalarımız böyle miydi? İnsanın antik tarihinde durum oldukça farklıydı. Avcı toplayıcılar haftada iki gün çalışırlardı. Bu süre besin bulmak için gereken zamandı. Şimdi sanayi toplumunun köleleştirilmiş insanları olarak şu anki çalışma koşullarına nasıl geldiğimiz düşündürücü. Atalarımızın mal biriktirme gibi bir derdi yoktu. Yapılan araştırmalar avcı toplayıcı bir ailenin mal dökümünü çıkardığında bıçak, mızrak, flüt, tarak, keser gibi ürünlere ulaşıyor. Bir de üstüne üstlük bu kadar az aile malının ortak kullanıma açık olduğunu ekleyince... Neresinden bakarsan bak akıllı insanlarmış, herkesin kendi malını taşımasındansa daha az enerji ile taşınan malların paylaşılmasından daha mantıklı ne olabilir? O zamanlar bu, toplumsal bir yaşayış tarzıydı. “Benim” sözcüğünün olmadığı bir dünya kulağa farklı geliyor olsa gerek!
Olur da bir hayvan mı avladı avcı toplayıcı. Bu avı kampa götürdüğünde yemek isteyen herkesle paylaşmak durumundaydı. Bu da mantıklı. Yine bir düşünün. O gün şanslı bir gününüzdü büyük bir av avladınız. Diğer günler bu kadar şanslı olacağınızı kim garanti edebilir? Avcı toplayıcılar şunu biliyorlardı aç kalmamak için bölüşmek zorundasın. Böyle düşününce bencillikte sınır tanıyan biz insanların değil malını ekmeğini bile bölüşmeye razı gelmediği, diğerinin aç kalmasına göz yumduğu dünyada ne kadar gaddar olduğuna şahit oluyoruz.
Durun daha bitmedi. Afrika’daki avcı toplayıcılardan Buşmanlar yaşanabilecek kıskançlıkların önüne geçebilmenin formülünü de bulmuşlar. Formül basit “paylaş”. Örneğin bir gruptan bir kişi bıçakla çok mu fazla ilgileniyor, onu parlatıyor, uzun uzun mu bakıyor. Diğer grup üyelerinden biri o bıçağı o an isteyebilirdi. “Bir şeyi uzun süre elinde tutmak, bir şeyle özel olarak ilgilenmek kıskançlık getirirdi. Diğeri eğer isterse verilmeliydi.” Şimdiki insan nesli için yaşanması zor, fazlasıyla ağır bir erdem.
Hatta Buşmanlarla ilgili bir ilginç nokta daha, gurur ve kibirden hiç hoşlanmamaları. Bu duyguları gruplarından uzak tutmak için de bir formül bulmuşlar: Avcının yakaladığı ava değersiz bir şey gibi davranıp avcının içindeki arzuyu söndürerek onu uysal ve daha anlayışlı biri hâline dönüştürüyorlardı.
Şöyle düşünün; büyük ve yakalanması zor bir av yakaladınız. İçinizden ne kadar müthiş bir avcı olduğunuzu düşünüyorsunuz. O sırada karşınızdaki yaptığınız değersizmiş bir şeymiş gibi davranıyor. İki bin küsurlu yıllarda yaşayan biz insanlar için egonun paramparça olduğu ne yıkıcı bir drama!