Sadri Alışık’ın kırışıklığı
Yaşı dahil her şeyi Cumhurbaşkanlığı için bu kadar uygun olan bir kişinin adını aday olarak telaffuz etmenin şaşılacak bir yanı yok; ancak bunun için biraz erken değil mi?
Kimin kazanacağını henüz bilmiyoruz ama görünen o ki bu tarihten sonra Cumhurbaşkanlığı tartışmaları artarak süreceğe benziyor.
Bugüne kadar yürütülen tartışmalar sırasında esas olarak ilkeler tartışılıyordu ama artık isimler de tartışılacak gibi görünüyor.
İki tarafı var bu tartışmaların; taraflardan biri, Başkanlık sistemini savunuyor ve adaylarının da mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu anlaşılıyor.
Öte yandan Başkanlık Sisteminin ülkemizi bir çıkmaza sürüklediğini de görüyoruz. Hayat pahalılığı almış başını gidiyor; işsizlik had safhaya ulaşmış bulunuyor. Çiftçimiz üretemez duruma gelmiş; işçimiz geçinemiyor; vatandaş da elde ettiği kazançla gündelik hayatını sürdüremiyor.
Ekonominin bu gidişatı, siyaseten “yönetememe hali” ile ilişkilendiriliyor ve bu nedenle yeniden parlamenter sisteme dönmenin mümkün olup olmadığı tartışması gündemimizi meşgul ediyor.
PARLAMENTER SİSTEMİN ANAHTARI KİM OLACAK?
Öyle anlaşılıyor ki önümüze gelecek ilk seçimin temel tartışma noktası, yeniden, “başkanlık mı, parlamenter sistem mi?” olacak gibi görünüyor.
Yurttaş, kabul edildiği andan itibaren tartışılan başkanlık sistemiyle arasına ilk mesafeyi, 31 Mart seçimleri sırasında koymuştu.
Seçmen, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Cumhur İttifakının etki alanında olan büyükşehir belediyelerini muhalefete vererek kendince bir denge tutturmuştu.
Seçmenin “denge tutturmak” feraseti, hiç hesapta olmayan iki ismi, Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı olması muhtemel adayları arasına kattı.
Bu iki isimden biri, son günlerde adı Cumhurbaşkanlığı için dile getirilen Mansur Yavaş’tır.
Yapabilir mi?
Tartışmasız yapar!
Bununla birlikte henüz ortada bir seçim takvimi yokken adının dillendirilmesi ne kadar doğrudur; işte bu nokta tartışmalıdır.
Daha önce yerel seçimlere CHP ile ittifak halinde girilmesine karşı çıkan Özdağ’ın, Millet İttifakı tarafından desteklenerek Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan Mansur Yavaş’ı aday olmaya çağırması ne anlama geliyor?
“Cumhur İttifakı”, “Millet İttifakı”, “6’lı Masa” derken, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın yaptığı bu hamlenin “ön almak”tan ibaret olduğu düşünülebilir mi?
Yavaş’ın, taraflı-tarafsız herkesin beğendiği bir isim olduğunu biliyoruz. Merkezi iktidarın bütün sıkıştırmasına rağmen Ankara’da olağanüstü işler yaptığına bizzat tanığız.
POTANSİYEL ADAYLARI KİM KORUYACAK?
İlk bakışta “küçük” gibi görünen işleri yaparak, en ücra köşede kalmış sıradan insanlara dahi dokunma başarısı gösteren Yavaş’ın adının Cumhurbaşkanı adayı olarak zikredilmesi sürpriz midir?
Değildir elbette!
Adı zaten Cumhurbaşkanlığı için geçiyor.
Birkaç hafta önceki yazılarımın birinde de değindiğim gibi, bir uluslararası kuruluş için yapılan kamuoyu araştırmasına göre adı sorulmadığı halde Erdoğan ile aynı oranı yakalamış olması da bunu kanıtlıyor.
Millet İttifakının diğer bileşenleri sessizler ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun her fırsatta Yavaş ile ilgili güzel şeyler söylediğini de biliyoruz.
Kılıçdaroğlu’nun, Özdağ’ın açıklamasından sonra da, “Cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusu olunca akla CHP’li bir ismin gelmesi memnuniyet verici” demesi de bunun göstergelerinden biri.
Öte yandan son günlerde, Kılıçdaroğlu’nun, “adayım” demediği halde, cumhurbaşkanlığını, kendisinin istediğine ilişkin yorumlar yapıldığını da gözlemliyoruz.
Yakından takip eden biri olarak, her fırsatta, bu ihtimali zayıf bulduğumu ve Kılıçdaroğlu’nun amacının “potansiyel aday(lar)ı korumak” olduğunu dile getirmişimdir hep.
Adını, bu nedenle cepheye sürdüğüne; okları kendine yönelterek, asıl hedef(ler)e kalkan olduğuna inanıyorum.
Bu açıdan bakıldığında, Özdağ’ın, halkta büyük teveccüh gören ve zaten Cumhurbaşkanlığı adayları arasında geçen Yavaş’ın adını zikretmesi, “ön almak” isteğinin ötesinde, öyle bir amacı olmasa da, Yavaş’ı hedef tahtasına oturttuğunu görüyoruz.
BİR ÖMRÜN OLUŞTURDUĞU…
Yakından tanıyanlar, Yavaş’ın, hırslarından azade olduğunu biliyor. Denilebilir ki yeniden parlamenter sisteme dönüş sürecinde hırslarından arınmış birinin aday olması, memleketin de hayrınadır.
Üstelik memleketi düzlüğe çıkaracak bir olgunlukla parlamenter sisteme dönülmesine rıza gösterip kenara çekilebilecek bir kişilik sergilediğini de biliyoruz.
Şu soru sorulabilir; “yaşı dahil her şeyi bu kadar uygun olan bir adayı telaffuz etmenin nesine şaşırıyorsunuz?”
Bu potansiyele sahip birinin aday olarak işaret edilmesinde şaşılacak bir şey yok ama henüz seçimlerin ne zaman yapılacağı bile belli değilken isim telaffuz etmenin karmaşık bir tarafı olduğu açıkça görülüyor.
İyisi mi bir anekdotla bitirelim bu yazıyı.
Anlatılanlar göre, Sadri Alışık, alnına iki dikiş atılacak şekilde hafif hasarlı bir trafik kazası geçirmiş.
Hastaneye gitmiş.
Müdahalede bulunan cerrah, karşısındakinin Sadri Alışık gibi ünlü bir olduğunu görünce işgüzarlık yapmaktan geri durmamış:
“Sadri Bey”, demiş; “elimiz değmişken şu yüzünüzdeki kırışıklıkları da alalım mı?”
“Aman” demiş, Sadri Alışık, “dokunmayın onlara, o kırışıklıkların oluşması için ben ömrümü verdim.”
Mesele budur!