Teknolojiyle ilgili istisnasız her konuşmada bu bahis açılır. X teknoloji birdenbire gelip insanın elinden yine bir şeyi almıştır… Bana öyle geliyor ki bizler bunların hiçbirine sahip değiliz. Sadece kayıplarımız için bir günah keçisi arıyoruz, o kadar.
Loading...
Bu hafta teknoloji haberlerinde önemli bir gelişmeye rastladım. Bilim insanları insan gözünden daha iyi fonksiyon gösteren bir yapay göz geliştirmeyi başarmışlar. Göz, yapı olarak insan gözünü taklit ediyor. Ancak insan gözüne kıyasla daha hızlı hareket ediyor, daha keskin bir görüş sağlıyor, ışık değişimlerine çok daha hızlı adapte olabiliyor ve hatta bizim göremediğimiz renkleri dahi görebiliyor. Teknolojinin insandan daha iyi performans göstereceğine “inanmadığımız” her alanda yanılmaya devam ediyoruz. Kibirden müteşekkil sancaklarımız tek tek yere düşüyor.
Bu durumun en keskin örneklerinden birini geçtiğimiz yıl içinde yaşadık. Yapay zekanın en azından kısa vadede insan hakimiyetini deviremeyeceği alanlardan biri olan kreatif alanlarda da inanılmaz bir beceriye ulaştığına tanık olduk. Artık saniyeler içerisinde bir resim, şiir ya da beste üretebilen algoritmalarla karşı karşıyayız... Ve iddia ya da umut ettiğimizin aksine, bu eserler içimizde hiç de yabana atılamayacak yoğunlukta düşünceler ve duygular uyandırabiliyor. Yapay zekanın rutin işleri insanın elinden alacağını biliyorduk; ama en azından sanatın bizim tekelimizde kalacağına dair mutlak inancımız sürüyordu. Yanıldık.
Teknolojiyle ilgili istisnasız her konuşmamızda bu bahis açılır. X teknoloji birdenbire gelip insanın elinden yine bir şeyi almıştır.
Sosyal medya bizi gerçek hayattan uzaklaştırmış, filtrelerin arkasında, sahteliklere sürüklemiştir. İnsanlar sanal dünyadaki hayatlarında –mış gibi yaşamlar sürmeye başlamış, insan ilişkileri, arkadaşlıklar yüzeyselleşmiş, aşklar derinliğini kaybetmiş, aldatmalar artmış, evlilik kurumu çatırdamış, tüm insanlık birkaç saniyelik hazların peşinde sürüklenir hâle gelmiştir.
Yapay zekâ, mavi yakalıların işlerini tamamen ellerinden alarak işsizlik oranlarını yükseltmektedir. Öyle bir zaman gelecektir ki bu algoritmalar istisnasız hepinizin çok sevgili işlerini kaybetmesine neden olacaktır. Yakın zamanda kreatif işleri dahi elimizden almaya başlamış, mesleklerin gerekliliğini ve hatta bazı durumlarda saygınlığını sorgulanır hâle getirmiştir.
İnternet üzerindeki bilgi kirliliği gerçeğe ulaşma ihtimalinizi elinizden almış, insanlar asla teyit edemeyecekleri bilgiler içerisinde kendi düşünceleri ve ideolojileriyle uyumlu hakikatlerin peşinde sürüklenmeye başlamıştır. Artık bir bilginin doğruluğunu teyit etme ihtimaliniz yoktur; zira kaynaklar, düşünceler ve varsayımlar sonsuzdur. Somut gerçeği (?) bilemez, ancak ve ancak hangi hakikate “inanacağınızı” seçebilirsiniz. İnternet çağında gerçeğe erişim hakkınız da elinizden alınmıştır.
Politikacılar Facebook gibi teknoloji otokratlarının desteğiyle seçimlere müdahale etmektedir. Seçim sonuçları dijital tablolar üzerinden manipüle edilir, sistemler hacklenir; teknoloji, temsili demokrasiye büyük bir darbe vurmuş, seçebilme hakkınızı da elinizden almıştır.
Yapay organlar üretilecek, ömürler uzayacak, hastalıklar tedavi edilecek ve doğal bir yaşlanma süreci dahi yaşamadığınız bir ömürde, belki de sizin tercihiniz olmadan, istediğinizden daha uzun süreler yaşamaya zorlanacaksınızdır. Tabii burada da devreye para girecektir. Varlıklı olanlar en hızlı koşan bacağa, en parlak cilde, en iyi gören göze ve en iyi duyan kulağa sahip olurken, dar gelirli olanlar sağlık sigortasının karşıladığı (kuvvetle muhtemel, karşılamadığı) organlarla yetinmek zorunda kalacaktır.
Gerçeğimizle yüzleşelim. Sosyal medya hayatımıza girmeden önce de -mış gibi hayatlar sürmüyor muyduk? İlişkilerimiz yüzeyselleşmemiş, derin duygular yok olmamış, evlilikler şirketleşmemiş miydi?
Dahası, içinde yaşayacağınız dünyayı seçme şansınız dahi elinizden alınmaktadır. Metaverse evrenleri gelecekte sizi kendi içlerindeki yaşama mahkûm edecektir. Siz istemeseniz bile, yeni dünya bu mecralarda kurulacağı için başta işiniz olmak üzere tüm hayatınızı birilerinin tasarladığı evrenlerde geçirmeye zorlanacaksınızdır.
Doğal olandan, gerçek dünyadan kopup, duygusuz, temassız, sanal bir hayata sürükleneceksinizdir. Sonunda distopik bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz, metruk bir evin bir köşesinde iki büklüm oturan, gözündeki VR gözlüğü ile hayata tutunan, yaşıyormuş gibi yapan ruhsuz bedenlere dönüşeceksinizdir.
Teknoloji sahip olduğumuz her şeyi elimizden alacaktır. Sahip olduğumuz… Sahip olduğumuz?
Bana öyle geliyor ki bizler bunların hiçbirine sahip değiliz. Sadece kayıplarımız için bir günah keçisi arıyoruz, o kadar.
Gerçeğimizle yüzleşelim. Sosyal medya hayatımıza girmeden önce de -mış gibi hayatlar sürmüyor muyduk? İlişkilerimiz yüzeyselleşmemiş, derin duygular yok olmamış, evlilikler şirketleşmemiş miydi? İnsanlar birbirlerini her konuda aldatıp, sonra da utanmadan yüz yüze bakabilecek hale gelmemişler miydi? O zamanlarda da ilişkilerin sığlığından mideniz bulanmamış, birkaç dosta sığınmamış mıydınız?
İşinizin elinizden alınmasından gerçekten korkuyor musunuz? Yoksa hayatınızı idame ettirebileceğiniz sabit bir geliriniz olsa zaten “Lanet olsun.” deyip, bırakıp gider miydiniz? Bu durumda yapay zekâ elimizden tam olarak neyi almış, bize neyi vermiş olacaktı?
Hayatınızın herhangi bir döneminde, herhangi bir medya üzerinden “gerçeğe” erişebildiğinizi düşünüyor musunuz? Edindiğimiz istisnasız tüm bilgiler zaten birilerinin soyutlamaları ya da çarpıtmaları üzerinden bize ulaşmıyor muydu?
Seçim sonuçlarını en son ne zaman güvenilir buldunuz? Siyasilerin söylemlerini size eriştirebilme kapasitesi her zaman sahip oldukları maddi ve ilişkisel kaynaklara bağlı olmadı mı?
Varlıklı insanların fiziksel sağlığı hemen her zaman dar gelirlilerinkinden daha iyi olmadı mı? Aldıkları hizmetler, gördükleri tedaviler, kullandıkları destekler, sağlıklarını korumaları için gerekli kaynaklar herhangi bir zamanda adil dağılmış mıydı?
Metaverse’te yaşamak istemiyoruz, evet. Peki gerçek dünyanızdan yorulduğunuzda, sıkıldığınızda, artık o hayatı sürdürmek istemediğinize karar verdiğinizde, fişi çekip gidebilme ihtimaliniz neydi? Koşullarınız buna el verecek miydi? Doğadan, dünyadan zaten kopmamış, kendimizi ellerimizle inşa ettiğimiz hücrelerde, gün ışığı görmeden geçirdiğimiz hayatlara mahkûm bırakmamış mıydık?
Ezcümle, teknoloji elimizden daha önce sahip olduğumuz neyi aldı, alabildi?
Bu soruya, istisnalar haricinde, verilebilecek dürüst yanıtların ağırlığının farkındayım. Ama bana kalırsa en önemlisi, kendi gerçekliğimizin farkında olmak.
Teknoloji çift taraflı bir mercektir. Sorunları büyütebilir ya da küçültebilir. Ama sahip olduğunuz şeyleri sizin elinizden alamaz.