Tam 100 yıl olmuş. İstiklal Harbi’ni tamamlamışız. Benim aslında biraz garibime de gitti. Çünkü bu farklı bir mantık. Savaş bitmiş. Savaşın yaralarını sarmak vs. gibi işlerle uğraşırken birdenbire iktisat öne çıkmış. Ben, bu kadar uzun olduğunu da bilmiyordum. Bayağı uzun bir kongre yapılmış ve İzmir’de yapılmış. Ülkemizin bütün bölgelerinden buraya davet edilen uzmanlar, görüş sahibi olan insanlar gelmişler. Herkes gelememiş ama oldukça büyük bir sayı... İzmir 1. İktisat Kongresi icra edilmiş. Ben, elbette bu kongreyi o zaman da tertip eden başta Mustafa Kemal ve arkadaşları olmak üzere hepsini şükranla anmayı bir görev biliyorum. Çok acı bir dönem geçirdik. Bir ayı geçti. Yüzyılın adeta felaketi olarak adlandırılan depremde hayatını kaybedenlere Cenabı Hak’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, hastalarımıza ve yaralılarımıza da şifalar niyaz ediyorum. Cenabı Hak böyle bir acıyı bir daha ülkemize, insanımıza yaşatmasın diye dua ediyorum. Özet yapmakta, bazı noktalara da dikkatinizi çekmekte fayda görüyorum. Öncelikle şunu hemen ifade edeyim; Birinci İktisat Kongresi’nin maddelerini mutlaka bulun ve okuyun. Öyle uzun değil. 9 madde öne çıkmış, 12 başlık var ayrıca. Bunları okumakta fayda var. O kongreden sonra Türkiye’de aslında ciddi bir hamle başlamış. Şunu unutmayalım; Osmanlı’nın son dönemlerinde birtakım iktisadi faaliyetlere başlandı. Ama bunlar ülkemizi ayağa kaldıracak seviyeye gelmedi. Gıdamız, giyim kuşamımızla ilgili neyimiz varsa dışarıdan geliyordu. Bundan dolayı, İzmir İktisat Kongresi’nden sonra, -o zaman bunları yayacak televizyonlar, radyolar da yok- fakat oluşturulan hava neticesinde bir hamle başladı. İkinci İktisat Kongresi’nden sonra ise bunlar biraz daha şekillenme yoluna girdi. Hangi fabrikalar kurulacak, o fabrikaları kurabilmek için hangi finans müesseseleri hayata geçirilecek? İşte Sümerbank, Etibank gibi. Malatya’da kurulan Mensucat Fabrikası gibi. Bir müteşebbisin, köylünün başlattığı Uşak’taki şeker fabrikası gibi. İşin garibi, benim şahsi kanaatime göre, bugün Türkiye’de yapılması icap eden en önemli işlerden bir tanesi, uçak sanayinin teşhisidir. O dönemde bu, en önemli mesele olarak gündeme getirilmiş. Uçak fabrikasının temeli hemen atılmış, uçak imalatına hemen başlanmış. Ne zaman? 1920’ler. Peki biz neredeyiz şimdi? Havanda su dövüyoruz. Bazı konular gündeme getirildiğinde ‘O kadar uçmayın’ deniyor. Ne uçması? Millet Ay’a, Mars’a gidiyor. Biz, kendi ülkemizde bir yerden bir yere giderken başka ülkelerin imal ettiği uçakları alarak ancak seyahat edebiliyoruz. Ama maalesef çok kısa bir zaman içinde bu teşebbüslerin hepsi akim kalmış. Ben, Vecihi Hürkuş’u unutamam. Böyle bir meseleyi kendine dert etmiş. Uçak imalatına hemen başlamış. Birkaç yüz tane uçak imal etmiş ve ihraç etmiş bunları. Ben, ister istemez, böyle bir konu gündeme geldiği zaman Nuri Demirağ’ı unutamam. Kendisine, 1930’larda Silahlı Kuvvetlere uçak alabilmek için yardım talebinde bulunanlara kardeşi yardım etmişi. Ama demiş ki ‘Ben bir kuruş vermem. Ama siz bana bu uçağı sen yapar mısın dersen ben onu yaparım’ demiş. Yaklaşımdaki fark, düşünce. Nuri Demirağ, Demirağ soyadını nerden almış? Fransızlar, İngilizler Türkiye’de demir yolu döşüyorlar, senede 100-150 km. ‘Sizin o bütün projelerinizi ben 1,5-2 sene içinde tamamlarım’ demiş. Kendisine vermişler. Onu tamamlayınca da Mustafa Kemal Atatürk, kendisine ‘Demirağ’ soyadını vermiş. Durduk yere verilmemiş ki isim.

O dönemdeki hayal, ufuk, bizde maalesef bugün yok. Kardeşlerimiz, genel başkanlarımız, arkadaşlarımız güzel ufuklar çizdiler ama bugüne kadar biz bir şey yapamamışız ki bu noktada. Kendi içimize kapanmış, çekişmelerle uğraşmışız. Bizim problemlerimizi çözecek adımları atamamışız. Aslında ülkemizin ayağa kalkması, yaşanabilir bir ülke haline gelmesi için iktisaden kalkınması şart. Ama nereden başlayacağız denildiği zaman herkes ittifak etti, dikkat ederseniz. Adalet. Bir ülkede adalet olmadan siz hiçbir şey yapamazsınız. Adalet olmazsa güven, huzur olmaz. Biz, bunu biraz daha kapsamlı olarak, ahlaki ve manevi değerler ihya edilmeden bir ülkede huzur olmaz diyoruz. Ahlaki ve manevi değerleri bazıları sadece bir utangaçlık gibi tarif etmeye kalkıyor. Hayır. Bunun başında adaletin tesisi gelir.

O kongreden sonra Türkiye’de aslında ciddi bir hamle başlamış. Şunu unutmayalım; Osmanlı’nın son dönemlerinde birtakım iktisadi faaliyetlere başlandı. Ama bunlar ülkemizi ayağa kaldıracak seviyeye gelmedi. Gıdamız, giyim kuşamımızla ilgili neyimiz varsa dışarıdan geliyordu. Bundan dolayı, İzmir İktisat Kongresi’nden sonra, -o zaman bunları yayacak televizyonlar, radyolar da yok- fakat oluşturulan hava neticesinde bir hamle başladı. İkinci İktisat Kongresi’nden sonra ise bunlar biraz daha şekillenme yoluna girdi. Hangi fabrikalar kurulacak, o fabrikaları kurabilmek için hangi finans müesseseleri hayata geçirilecek? İşte Sümerbank, Etibank gibi. Malatya’da kurulan Mensucat Fabrikası gibi. Bir müteşebbisin, köylünün başlattığı Uşak’taki şeker fabrikası gibi. İşin garibi, benim şahsi kanaatime göre, bugün Türkiye’de yapılması icap eden en önemli işlerden bir tanesi, uçak sanayinin teşhisidir. O dönemde bu, en önemli mesele olarak gündeme getirilmiş. Uçak fabrikasının temeli hemen atılmış, uçak imalatına hemen başlanmış. Ne zaman? 1920’ler. Peki biz neredeyiz şimdi? Havanda su dövüyoruz. Bazı konular gündeme getirildiğinde ‘O kadar uçmayın’ deniyor. Ne uçması? Millet Ay’a, Mars’a gidiyor. Biz, kendi ülkemizde bir yerden bir yere giderken başka ülkelerin imal ettiği uçakları alarak ancak seyahat edebiliyoruz. Ama maalesef çok kısa bir zaman içinde bu teşebbüslerin hepsi akim kalmış. Ben, Vecihi Hürkuş’u unutamam. Böyle bir meseleyi kendine dert etmiş. Uçak imalatına hemen başlamış. Birkaç yüz tane uçak imal etmiş ve ihraç etmiş bunları. Ben, ister istemez, böyle bir konu gündeme geldiği zaman Nuri Demirağ’ı unutamam. Kendisine, 1930’larda Silahlı Kuvvetlere uçak alabilmek için yardım talebinde bulunanlara kardeşi yardım etmişi. Ama demiş ki ‘Ben bir kuruş vermem. Ama siz bana bu uçağı sen yapar mısın dersen ben onu yaparım’ demiş. Yaklaşımdaki fark, düşünce. Nuri Demirağ, Demirağ soyadını nerden almış? Fransızlar, İngilizler Türkiye’de demir yolu döşüyorlar, senede 100-150 km. ‘Sizin o bütün projelerinizi ben 1,5-2 sene içinde tamamlarım’ demiş. Kendisine vermişler. Onu tamamlayınca da Mustafa Kemal Atatürk, kendisine ‘Demirağ’ soyadını vermiş. Durduk yere verilmemiş ki isim.

O dönemdeki hayal, ufuk, bizde maalesef bugün yok. Kardeşlerimiz, genel başkanlarımız, arkadaşlarımız güzel ufuklar çizdiler ama bugüne kadar biz bir şey yapamamışız ki bu noktada. Kendi içimize kapanmış, çekişmelerle uğraşmışız. Bizim problemlerimizi çözecek adımları atamamışız. Aslında ülkemizin ayağa kalkması, yaşanabilir bir ülke haline gelmesi için iktisaden kalkınması şart. Ama nereden başlayacağız denildiği zaman herkes ittifak etti, dikkat ederseniz. Adalet. Bir ülkede adalet olmadan siz hiçbir şey yapamazsınız. Adalet olmazsa güven, huzur olmaz. Biz, bunu biraz daha kapsamlı olarak, ahlaki ve manevi değerler ihya edilmeden bir ülkede huzur olmaz diyoruz. Ahlaki ve manevi değerleri bazıları sadece bir utangaçlık gibi tarif etmeye kalkıyor. Hayır. Bunun başında adaletin tesisi gelir.