S.Arabistan-BAE rekabeti ışığında Körfez’in akıbeti

Abone Ol
Arabistan 2030 hedefleri doğrultusunda bir yandan petrole bağımlılığını azaltmaya çalışırken diğer yandan da bölgesel ticari merkez olma çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. Bu, Abu Dabi yönetiminin yıllardır yapmaya çalıştığı şey. Başta S. Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Arap dünyasının en zengin ülkelerini bir araya getiren Körfez İşbirliği Konseyi, geçtiğimiz günlerde Suudi başkenti Riyad’da kritik bir zirve gerçekleştirdi. Körfez İşbirliği Teşkilatı 1979 yılında Afganistan’ın işgali ve İran’da gösterilerin bir devrimle sonuçlanması ve şahı devirmesi sonucunda kuruldu. Aynı sene Irak-İran savaşının başladığını da unutmamalı. Bugün Körfez ülkelerinin karşı karşıya kaldığı meydan okumalar, 1979 senesindeki krizlerden daha az değil. Yemen Savaşı, Arap Baharı’nın artçı sarsıntıları, İran’la Körfez ülkeleri arsında yaşanan gerilim ve yer yer bu gerilimin sıcak olaylara neden oluşu, Suriye ve Irak’ta IŞİD’in mağlup edilmesine rağmen tehlikenin bütünüyle geçmeyişi, Körfez ülkelerinin İsrail’le normalleşmesinin beraberinde getirdiği tepkiler bölgesel krizlerin başında geliyor. Öte yandan küresel ölçekte yaşanan Pandemi koşulları, Körfez ülkeleri arasındaki rekabetin ve krizin kısmen devam etmesi gibi hususlar da Körfez’de karşı karşıya kalınan diğer riskleri gösteriyor. Bütün bunlara bir de Batılı ülkelerle İran arasında Viyana’da süren müzakerelerin başarısızlığa uğraması ihtimaliyle bölgenin çatışmalı süreçlere geri dönme ihtimalini de eklemeyi unutmamalı. Öte yandan S. Arabistan’la BAE arasındaki son günlerde giderek artan ekonomik rekabet de Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) açısından istikrarsızlığa ve her iki ülke arasında gerilime yol açma potansiyeli taşıyan ciddi bir sıkıntı kaynağı. Şöyle ki, S. Arabistan 2030 hedefleri doğrultusunda bir yandan petrole bağımlılığını azaltmaya çalışırken diğer yandan da bölgesel bir ticari merkez olma çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. Bu ise Abu Dabi yönetiminin yıllardır yaptığı ve yapmaya çalıştığı şey. Ancak Riyad yönetiminin bu kararları hızla hayata geçirmesi, iki ülke arasında yaşanan (Örneğin Yemen’de bazı lokal anlaşmazlıkların yanında) yeni gerilim noktalarının oluşmasına neden olabilir. Riyad yönetimi bu noktada Orta Doğu lojistik merkezini ya da ticari karargâhını S. Arabistan sınırları içerisine taşımayan şirketlere devlet ihalesi vermeme kararı aldı. Bir şirket Riyad yönetiminden ihale alacaksa bunun yolu, bölgesel merkezini Suudi topraklarına taşımaktan geçiyor. İşin ilginç tarafı, S. Arabistan sermayeli en büyük medya kuruluşlarını içinde barındıran Al Arabiya Group örneğin, Dubai’deki çalışanlarını Riyad’a yerleştirmeye başladı bile. Son zamanlarda Suudi yetkililer, krallığın bölgesel bir ticaret merkezi olma ve yabancı sermayeyi çekme çabalarının bir parçası olarak başkent Riyad'da 44 uluslararası şirkete lisans verdiğini söyledi. Hatta Unilever, Baker Hughes ve Siemens dâhil olmak üzere teknoloji, yiyecek ve içecek, danışmanlık ve inşaat gibi sektörlerde faaliyet gösteren çok uluslu şirketler de bu kararlardan payını alacak ve şirketin bölgesel merkezini Riyad’a ya da bir başka Suudi kentine taşımak zorunda kalacaklar. Suudi Arabistan, yabancı şirketlere 2023'ün sonuna kadar mühlet vermiş durumda. Aksi takdirde bu şirketler lisans ve ruhsatlarını kaybedebilir. İki ülke arasında yaşanan ekonomik rekabetin politik bir rekabete dönüşmemesi düşünülemez. Zira Riyad yönetiminin bu kararı, Abu Dabi’yi de zor durumda bırakacak bir karar. Bunun mutlaka politik ve bölgesel sonuçları olacaktır. Elbette ilişkilerde çok hızlı bir gerilim yaşanmayacak belki ama ileriki süreçlerde bunun yansımalarını görmek mümkün olacak. İşin bir de Türkiye’yi ilgilendiren bir yönü var. Ekonomik krizin iyice boğucu hale geldiği Türkiye, öyle görünüyor ki Körfez ülkelerine iyice angaje olacak. Kaynaklar, Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle arasındaki husumet ve gerginliğe son vermek için ilişkilerde yeni bir aşamayı başlatma niyetinde ve bu yüzden Riyad yönetiminden Körfez ülkeleri ve Mısır da dahil liderler düzeyinde bir görüşmeyi talep etmiş bulunuyor. Riyad'da genişletilmiş bir zirve düzenlenmesi konusunda anlaşmaya varılmaması durumunda ise Erdoğan'ın önümüzdeki Şubat ayında BAE'ye yapmayı planladığı ziyareti, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Umman'ı kapsayacak şekilde genişletilmesi de yine aynı kaynakların bahsettiği bir diğer ihtimal. Arap basını, Ankara'nın siyasi İslam dosyasıyla ilgili bazı konulara olumlu karşılık vermesinden sonra, Türkiye ile bir dizi Körfez ülkesi arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi açısından büyük ilerlemeye tanık olunduğunu belirtiliyor. Şayet bu tür dosyalarda ilerleme sağlanırsa Körfez ülkelerinin ekonomik olarak Türkiye’ye yardım etme ve serbest düşüşteki TL’nin itibarını kısmen de olsa kurtarmayı dahi kabul edebileceğinden bahsedilebilir diyorlar. Körfez ülkeleri TL’yi ve Türkiye’yi nasıl kurtaracak göreceğiz.