Rusya’nın güvenlik endişesini anlıyorum. Ama ya Ukrayna halkının hayalleri?

Abone Ol
Bu savaş, dünyayı bin bir türlü felakete sürükleyen 19. yüzyıl romantik milliyetçiğin, modası geçmiş bir düşünce olarak 21. yüzyılda vücut bulması olarak da değerlendirilebilir. Bugün yayımlanacak yazımı geçen hafta başında yazmış, bekliyordum. Kısmet olmadı yayımlamak.  Gündem o kadar hızlı gelişiyor ki, hızına yetişebilmek bazen zorluyor.  Bu hafta yaşadıklarımızı gelecekteki bazı önemli gelişmelerin başlangıcı olarak gördüğüm için, yeni bir yazı yazmayı uygun gördüm. Konu malum olduğu üzere Ukrayna-Rusya savaşı. Bu iki ülke arasında yaşananların “savaş” olup olmadığı tartışmasını uzmanlara bırakalım. Onlar tartışa dursunlar.  Sıradan bir vatandaşın bakış açısında ben bu yaşananlara “savaş” demek istiyorum. Hem de bin türlü gerekçeyle, “güçlü” olanın “güçsüz” bir halkın hayallerini yok etme pahasına girişilmiş bir savaş… Benzeri bir durum, şiddeti daha az bir şekilde Kırım’da da yaşanmıştı.  Yine uzun uzun hamasi söylemler yapılmış, karşılıklı tehditler savrulmuştu.  Batı ülkelerinin tepkileri Rusya’ya ekonomik ambargo koymaya kadar varmış, ama siyasi manada bunların statükoyu değiştirecek bir etkisi olmamıştı.  Daha sonra da suskunluğa bürünen Batı, Rusya’nın Kırım üzerindeki hâkimiyetini üstü kapalı bir şekilde tanımıştı. Bunların bir başka benzeri geçtiğimiz aylarda Kazakistan’da yaşanmış, Rus askerinin varlığıyla iktidarda kalmayı başarabilen Kazak elitleri Putin’in uydusu haline gelivermişlerdi. Gürcistan, Ermenistan ve hatta Azerbaycan bunlardan farklı mı? Hiç sanmam… Kamuoyunda yapılan değerlendirmelerde, biraz da Putin’in bizzat kendisinin yaptığı açıklamaların da etkisiyle, Rusya’nın tüm bu müdahalelerdeki amacının SSCB dağılmadan önceki topraklarda tekrar hâkimiyet kurmak olduğu sıkça dile getirilmektedir. Özellikle Çarlık Rusya’sının toprakları olarak kabul ettikleri bu topraklar üzerinde tekrar hak talep edilmektedir. Her otoriter liderin yaptığı gibi, otoritesinin devamını sağlayabilmek ve iktidarını güçlendirmek için, geçmişten medet ummak olarak da düşünülebilir bu talepler.  Dünyayı bin bir türlü felakete sürükleyen 19. yüzyıl romantik milliyetçiğin, modası geçmiş bir düşünce olarak 21. yüzyılda vücut bulması olarak da değerlendirilebilir. Bizde olduğu gibi, çağın gerçeklerinden kopartılmış halk kitlelerinin “beka” ve “yerlilik ve millilik” gibi, anlamları bu çağda tekrar tanımlanmaya muhtaç fikirlerin yarattığı duygusal ortamda, siyasi destek devşirme gayreti olarak da düşünmek mümkün. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında hâkim olan, son derecede rekabetçi uluslararası kapitalizm şartlarının geçerli olduğu bir dönemin oluşturduğu koşullarda anlam ifade eden bu milliyetçilik ve milli pazarlara sahip olma düşüncesinin, insanlık için ortak değerlerin oluşturulma gayreti içine girildiği 21. yüzyılda tekrar vizyona konulması gerçekten düşündürücüdür.  Bir o kadar da umut kırıcıdır. Her şey bir yana, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin uzun vadeli, iktisadi bir perspektiften değerlendirilmesinin gerektiğine inanıyorum.  Kamuoyunda yapılan değerlendirmelerde eksik kalan, ama verilecek cevabın da Rusya’nın bu hamlesinin uzun dönem sonuçlarını anlamak bakımından önemli olacağını düşündüğüm birtakım konuları dile getirmenin yararlı olacağını görüyorum.  Değerlendirmelerde cevapsız kalan noktalara değinerek, Ukrayna halkının geleceği açısından cevapsız kalan bazı iktisadi sorulara cevap bulmaya çalışıyorum.
SSCB gibi, kendine has tutarlığı olan bir sistemin sıkı sınırları içine hapsolmuş, son derecede kontrollü bir siyasi birliği bir arada tutabilmenin lüksüne bugün sahip değil Putin.
Bir iktisatçı olarak ben sorayım dedim. Gerçekten Rusya ekonomik olarak bu yaptığının arkasını getirebilir mi? Putin’in iddia ettiği gibi, SSCB’nin gerçekleştirdiği cinsten bir birliği uzun dönemde sürdürebilmesi mümkün mü? Hele de ülkemizde bir kesimin ileri sürdüğü şekliyle, NATO’nun ve AB’nin Rusya’yı tehdit eder bir şekilde genişlemesine “haklı” bir tedbir olarak görülen bu hamlesinin sonu var mı? Yoksa kaçınılmaz olan bir sonucu geciktirme gayreti midir tüm bunlar? Bu soruların cevaplarını kısa bir yazıda verebilmek zor. Ama en azından cevabımızın temel doğrultusunu oluşturan bakış açımızı verebilmek için yeterli olur diye düşünüyorum. Kanımca bu hamleler, uluslararası iktisadi sistemde kalmayı amaçlayan ve bu sistemin kurallarını kendine göre adapte etmiş olsa da bu sistemin ana kurallarını benimsemiş bir Rusya’yı, özellikle de Putin’i zorlayacaktır. SSCB gibi, kendine has tutarlığı olan bir sistemin sıkı sınırları içine hapsolmuş, son derecede kontrollü bir siyasi birliği bir arada tutabilmenin lüksüne bugün sahip değil Putin. Dünya ekonomisiyle kendine göre bütünleşmiş, piyasa mekanizmasının işleyişine rıza göstermiş ve bu yönde adımlar atarak sınıfsız bir toplumdan “hiyerarşik bir toplum” yaratmaya çalışan bir ülke Rusya. Rusya, demokratik bir ülkedeki alışılmış kurumlara sahip olmasa da, bunların yerine benzerlerinin oluşturulduğu oligarşik bir devlet yapısıdır. Bu yüzden ülkedeki karar süreçlerinde etkili az sayıda unsurun geniş bir kitle üzerinde, onlara vaat edilen bir refahın ürettiği demokratik yollarla belirlenen bir rızaya dayanmaktan ziyade, toplum üzerinde baskıyla hâkimiyet kurulduğu bir devlet yapısıdır. Aslında Putin’in bu siyasi müdahaleleriyle yapmaya çalıştıklarının, kendi uluslararası güvenliğinin bahanesiyle, müdahale ettiği topraklardaki insanların hür iradeleriyle belirledikleri hayalleri ve beklentileri hiçe sayarak, kendi ülkesi içindeki baskı düzenini Ukrayna’daki insanlara da “vaat etmekten” başka bir anlamı bulunmuyor. Putin’in Rusya’sı Çarlık dönemindeki topraklar üzerinde bir birlik sağlayarak, bu topraklarda uydusu yapacağı ülkelere vaat edecekleriyle böyle bir birliğin sürdürülebilirliğini, ama daha da önemlisi meşruluğunu sağlayabilir.  O yüzden ABD yaptığı müdahalelerde “demokrasi” vaat etmez mi? 1991 ve öncesinin koşullarını yaşamış o ülkelerdeki insanlar SSCB’nin onlara vaat ettiği refahı onlara sağlayamadığı için o birliği terk ettiler. Bağımsızlıklarını ilan etmeleri böyle bir refah arayışının sonucudur.  Bugünkü Rus halkının o günlerdeki talebi de buydu. Bugün Rusya sadece o günkü toprak bütünlüğünü değil, aynı zamanda SSCB gibi devasa devlet aygıtının ekonomideki mutlak kontrolünü kaybetmiş durumdadır. Evet... Batı Avrupa ve dünya ekonomisinde doğal kaynak ve enerji ihracatçısı bir ülke olarak Rusya’nın önemi artmıştır. Ama bir o kadar da, Rus ekonomisinin istikrarı bakımından Rublenin istikrarı da dolar ve diğer uluslararası rezerv paralara karşı bağımlı hale gelmiştir.
Bu krizde kendi güvenliğini bahane olarak kullanan Putin Rusya’sı, bu topraklardaki insanların taleplerini hiçe sayarak, Rusya’nın güvenlik ihtiyacından başka, Ukrayna’ya ne vaat ettiğini dünya kamuoyuna yeterince anlatamamıştır.
En basit şekliyle SSCB’nin dışa kapalı, kendi içinde işleyen kontrollü iktisadi yapısı içinde, Rublenin değerini kontrol etmek bugünden çok daha kolaydı.   Herhangi bir piyasa zorlamasına maruz kalmadan oluşturulan bu değer, SSCB sistemi içinde yer alan diğer ülke paralarının çıpalanacağı bir referans oluşturmaktaydı Ukrayna ve benzeri ülkeler için.  Ancak bugün kendi kontrolü dışındaki uluslararası sistem içinde Rusya’nın, müdahale ettiği bu ülkelerin para birimlerini çıpalayabilecekleri istikrarlı bir para birimine sahip olmadığı görülmektedir.  Özellikle bu ülke halkının yüzde 70’i tarafından seçilmiş bir lidere sahip olan ve liderlerini seçimlerle değiştirmeye alışmış, askeri ve siyasi olarak müdahale ettiğiniz ve uydu haline getirdiğiniz ülkeyi uzun süre nasıl kontrol edeceğiniz ise son derecede şüphelidir. Bugün Putin Rusya’sının girdiği bu yol, niyetlenmenin kolay, ama bu şekilde devam etmenin son derecede zor olduğu bir yoldur. Zira bu krizde kendi güvenliğini bahane olarak kullanan Putin Rusya’sı, bu topraklardaki insanların taleplerini hiçe sayarak, Rusya’nın güvenlik ihtiyacından başka, Ukrayna’ya ve halkına ne vaat ettiğini dünya kamuoyuna yeterince anlatamamıştır.