Bu sermayenin şu an için Türkiye ekonomisine katacağı çok fazla bir şey olmadığını düşünüyorum; peşinde getireceği alışkanlıklarından başka.
Sayın Bakan Nureddin Nebati bir süre önce yabancı yatırımcılarla Cannes’da yaptığı toplantıda ülkemize yabancı yatırımcı çekmeye çalıştı. Verdiği sözler arasında bir tanesi var ki, ülke kamuoyunda çok tepki çekti. Sayın Bakana göre, Türkiye yabancı yatırımcılar için uygun koşullara sahip bir ülke ve Sayın Bakan yatırımcıların ülkemizdeki bürokrasiden dolayı karşılaşabilecekleri herhangi bir engel olursa doğrudan Sayın Cumhurbaşkanımızın devreye girmesiyle kolayca halledilebileceğinin sözünü verdi. Ona göre bu, başka ülkelerde olmayan bir kolaylıktı. Ama yatırımcıların karşılaştıkları her sorunun çözümü için, yeni sistemde iş yoğunluğu artmış olan Cumhurbaşkanına erişimde karşılaşılacak sıkıntılardan bahsetmeye gerek duymadı Sayın Bakan.
Elbette Sayın Nebati’nin verdiği bu sözlerin bazı yatırımcılar nezdinde bir anlamı var. Ama o yatırımcıların Fransa veya İngiltere’deki yatırımcılar olduğu şüpheli.
Batılı iş dünyasının daha kural temelli ekonomik ilişkileri tercih ettiği bilinir. Ama bazen de, bunların bizim gibi ülkelerde yaptıkları işlerde, bürokrasinin engellemelerini aşabilmek için gayri ahlaki birtakım yollara saptıkları da bilinir. Geçmiş, bu tarz davranış sergileyen firmaların kendi ülkelerinde karşı karşıya kaldıkları soruşturmaların ve cezalandırmaların örnekleriyle dolu. Aslında Sayın Nebati dolaylı yoldan bu yatırımcılara, “
bunlar gibi yan yollara sapmaya gerek yok. Biz bu bürokratik engelleri birinci elden ve meşru kurallar çerçevesinde aşmanız için imkân sunuyoruz” demek istiyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında, Batının Rusya’ya uyguladığı ekonomik yaptırımların ardından yapılan bu çağrı Rus oligarklar için bir fırsat sunmuş oldu. Zaten yaptırımlar sonrasında Rus oligarklar kendi canlarının derdine düşmüş, çıkış arıyorlardı. Şu an görünen o ki ülkemizdeki kamuoyu da pek iştahlı çıktı bunun oligarkları sahiplenme konusunda.
Sayın Nebati’nin söylediği imkânlardan ülkemizde de yararlanan bazı “
seçkin” iş insanları mevcut. Onlar da, Rus oligarklar kadar olmasa da, son zamanlarda endişeleri artmış, azalan itibarlarını toparlama peşine düşmüşlerdi. Her şeyde olduğu gibi, kişisel itibarlarını da devletin toparlamasını, bunun için yasal düzenleme yapılmasını istemekteydiler. Varlıklarının sebebi olan devleti hayatının her anında görmeye alışmış bu sermaye grubu, kendi başına itibarını savunamayacağını düşündüğü için, yasa korumasına sığınmakta bulmuş çareyi.
Aslında tüm bunlar Sayın Nebati’nin yabancı yatırımcılara verdiği sözün sınırlarının nerelere kadar uzanabileceğinin göstergeleri.
Gerek Rus oligarklar, gerekse bizimkiler için kamu erkinin gücünü arkalarında hissedebilmek yeterli olacak mı? Eğer ekonomik oyunun kuralları değişmeye başladıysa, bu iş insanlarına yeni kurulan oyunda iş yoksa yani ekonomideki fonksiyonları ve kabiliyetleri bakımından vazgeçilmez değillerse, bugünkü kamu erkinin onlara sağlayacağı yasal korumalar geçici olacaktır. Sadece “
kaçınılmaz sonu” bir süre geciktirecektir.
“
Neden kaçınılmazdır” kısaca açıklayayım.
Her iki grup da piyasa mekanizmasının özgür kuralları içinde var olmadılar bugüne kadar. İş yaparken, devletin doğrudan piyasanın rekabet koşullarına müdahale etmesini ve “
bir nedenden ötürü” iktidarların yanlarında olmasını fırsata çevirerek sermaye birikimlerini gerçekleştirdiler. O yüzden kendi kendilerine var olabilme yetilerini geliştiremediler.
Bunlar, sahip oldukları ekonomik kabiliyetler itibariyle istisnai özellikleri olmayan, kendileri dışında başkalarının da kolayca yapabileceği işlerde uzmanlaşmış durumdalar. Bu nedenle “a
dil” piyasa koşullarında rekabet edemeyecek olan bu iş insanları, devleti yanlarına alarak çok da “
adil” olmayan, “
orantısız” bir sermaye birikimine sahip oldular.
Salt kendi ülkelerinde ve iktidarın doğrudan kontrol edebildiği faaliyet alanlarında iş yaparak zenginleşen bu gruplar, şartlar değiştiği zaman kendi yerine geçirilecek yeni sermaye grupları karşısında sahip oldukları tüm imtiyazları kaybedeceklerdir. Böyle bir durumda, sahip oldukları ekonomik yeteneklerle, rekabetçi piyasa koşullarında var olmaları zorlaşacaktır.
Bu nedenle “adil” piyasa koşullarında rekabet edemeyecek olan bu iş insanları, devleti yanlarına alarak çok da “adil” olmayan, “orantısız” bir sermaye birikimine sahip oldular.
Rus oligarkların örneğine dönersek, bunlar 1991 sonrası piyasa mekanizmasını oluşturmaya çalışan bir devletin geçmişten gelen alışkanlıkları neticesinde yaptığı müdahalelerle, deforme olmuş bir piyasa yapısının ürünleridir. SSCB’den kalan devlet aygıtı çok da aşina olmadığı yeni bir ekonomik düzeni yönetmeye çalışırken, sınıf mefhumuna aşina olmayan bürokrasinin yaratmaya çalıştığı sermaye sınıfıdır. Bu grup ile devlet arasında ortaya çıkan karşılıklı bağımlılık nedeniyle, daha sonra piyasa mekanizması gibi yönetiminde belirsizlikleri çok fazla olan bir mekanizmayı ikame ettikleri yeni bir yapı olarak karşımıza çıkmışlardır.
Aslında oligarkların sermaye birikimlerinin temelinde, Rusya gibi büyük bir devlette, daha önce devletin tekelinde olan kamu şirketlerini ele geçirip, ardından siyasi otorite ile yakın bir ilişkiye girerek imtiyaz elde etmek yatar.
Rus ekonomisi o gün olduğu gibi, bugün de büyük ölçüde doğal kaynak ihracına dayanan bir ekonomidir. Bu özelliği zaman içinde hiç değişmediği için, ekonomik yapısı da bu faaliyetlerden elde edilen dövize, bu dövizlerle yapılacak olan ithalata bağımlı hale gelmiştir. Ülke askeri alanda sahip olduğu teknolojik bilgi birikimini tüketici yarar sağlayacak tüketici ürününe dönüştürememiştir.
Rusya bu alanda, en azından Çin kadar bir başarıyı bile gösterememiştir.
Bunda da, büyük ölçüde doğal tekelerin kontrolünü sürdürmek maksadıyla, oligarkların kontrolü altına giren devlet bürokrasisinin piyasa mekanizmasına müdahale etmesi rol oynamıştır.
Ne devletin böyle bir teknolojik avantajı kullanmaya niyeti, ne de oligarkların böyle kolay para kazanma imkânından vazgeçmeye isteği ortaya çıkmamıştır. Sistem kısa dönemde her iki kesiminin yararına işletilmiştir. Gerek görülmesi için herhangi bir zorlayıcı gelişme de yaşanmamıştır. Oligarklar sermaye bağları açısından Rus devletine ve Rus ekonomisine bağımlı hale gelmiş, bunlar olmadan sermaye birikimleri sekteye uğrar bir niteliğe kavuşmuştur.
Sermaye büyüklüğü bakımından olmasa bile, bizdeki “
malum” sermaye grubunun durumuna ne kadar benziyor, değil mi?
Putin ve Rus ekonomisi ile devam eden bağlarından ötürü, oligarkların ülkelerinden çıkardıkları bu servet de tehlike altında. Çok daha önemlisi Putin ile ekonomik ilişkileri devam ettiği sürece, bu tehlike sürekli canlı kalacaktır.
Batının bugün uygulamaya koyduğu yaptırımlar, oligarkların Putin’in Rus ekonomisinin yönetimindeki kullandığı en önemli kozlarından olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu büyük ölçüde doğru bir tespittir. O nedenle Batı oligarkların üzerinden, onların devlet ile bağını koparıp, ekonomik olarak Putin’i köşeye sıkıştırmayı amaçlamaktadırlar.
Oligarklar ise, bir tarafta devletlerine karşı “
diyet” ödeme yükümlülüğü hissederken, diğer taraftan da kendi geleceklerini inşa edebilme telaşındalar. Anlaşılan kendi devlet yetkililerine karşı böyle bir endişeyi çok uzun zamandır hissediyorlarmış ki, her kesin gözü önünde servetlerinin büyük kısmını devlet otoritesinin ulaşamayacağı Batılı ülkelere çıkarmışlar. Şimdi ekonomik olarak Putin ve Rus ekonomisi ile devam eden bağlarından ötürü, ülkelerinden çıkardıkları bu servet de tehlike altında.
Çok daha önemlisi Putin ile ekonomik ilişkileri devam ettiği sürece, bu tehlike sürekli canlı kalacaktır.
Ancak Rus oligarkların önemli bir açmazı daha var. O da ekonomik faaliyetlerinin Rus pazarına bağımlı faaliyetler olması. Gelir elde ettikleri faaliyetler Rusya’ya ve oradaki otoritelerin korumasına bağımlı olmadan, dünyanın başka yerlerinde, özgürce ve devlet korumasına bağlı kalmayan faaliyet değildir. Bu durum onları bu sermayenin elde edilişinin bu niteliği oligarkları “
ya hep, ya hiç” davranışında bulunmaya sevk etmektedir.
Bu sermayenin şu an için Türkiye ekonomisine katacağı çok fazla bir şey olmadığını düşünüyorum; peşinde getireceği alışkanlıklarından başka. Gerçi bu alışkanlıklarla uyum sağlamış görülen bir iktidarın ülkemizde de var olduğu Sayın Nebati’nin açıklamalarından çok net bir şekilde anlaşılıyor. Sayın Bakanın açıklamalarını Rus oligarklar özelinde yorumlarsak, denilen şey “
bürokratik engelleri (ki bunlar yasalardır) boş verin; Sayın Cumhurbaşkanı ile doğrudan temasa geçerek bunları aşabiliriz. Böylece geçmişte Putin ile yürüttüğünüz tarzda bir ilişkiyi Türkiye’de de kurabiliriz.”. Ancak böyle bir ilişki ağının Rus oligarklar ile kurulması kural temelli, demokratik bir toplum taleplerine vurulmuş çok önemli bir darbe olacaktır. Türkiye bu ilişkileri oluştururken kural temelli iktisadi yönetim tarzından daha da uzaklaşarak siyasi ve ekonomik şoklara çok daha açık bir ülke haline gelecektir.
Peki, Oligarkların Rusya ve Putin için anlamını ve fonksiyonlarını çözmüş bir Batı buna izin verir ve sırf Türkiye’ye karşı tavizkar bir tutum takınabilir mi? Hiç sanmam.