AKP ekonomi politikalarının devam etmesi hâli, bir ödemeler dengesi krizine girmemizin temel ekonomi bilgisine göre kaçınılmaz olduğunu anlatıyor. Yanında düşük faizle para yaratmada ısrar AKP politikaları nedeniyle ufukta beliren ödemeler dengesi krizine hiper-enflasyonun da eşlik edebileceğini anlatıyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) resmi sayfasına göre 2001 ekonomik krizinden sonra Türkiye, döviz kurlarının piyasadaki arz ve talep koşullarına göre belirlendiği “dalgalı kur rejimini” benimsedi. Bankanın ekonomi literatürüne uygun kendi tanımına göre TL’nin diğer para birimlerine karşı değerini belirleyen arz ve talep koşulları da
para ve maliye politikaları, ekonomik altyapı, uluslararası gelişmeler ve beklentiler olarak sıralanmakta.
Daha anlaşılır ifadeyle, TCMB kendi sayfasında TL’nin değerinin bu sıralanan dört faktörün bir fonksiyonu olduğunu ilan ediyor. Ötesine de karışmayacağını da dolaylı olarak taahhüt ediyor. Yine bankanın kendi sayfasında kamuya ilan ettiği üzere dalgalı kur rejiminde döviz kuru bir “politika aracı” olarak kullanılmamakta ve bu nedenle TCMB herhangi bir nominal veya reel kur hedefi belirlememekte. Bankanın TL’de aşırı hareketler olması halinde tek taahhüdü finansal istikrar risklerini azaltmak amacıyla önlemler almakla sınırlı.
TCMB ayrıca Türkiye'nin altın ve döviz rezervlerinin tutulmasından ve yönetilmesinden sorumlu.
Bugüne hızlı bakışla TCMB’nin döviz rezervlerinin swap hariç eksi 40 milyar dolar civarına takılı kalması, Türk Lirası’nda dalgalı kur rejiminde olmayacak şekilde çifte değerden işlem görmesi hâlleri tamamen merkez bankasının sorumluluk ve yetkisinde olan bir durum. Bu durumun da merkez bankasının sorumlu olduğu alanda ne kadar sorumsuz adımlar attığını anlatmak amaçlı bu yazı.
Yeni Ekonomi Modeli (YEM) deneyi dış ticaret açığını ve enflasyonu zirvelere taşıyan ölçekte bir başarısızlık tesciliyle bilimsel açıklamasını iktisattan çok psikoloji alanında aratacak derecede bir inatla devam etmekte. Seçimden sonra da bu deneyin devam edeceği daha bu hafta başında bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından ilan edildi.
Haftanın haberleri içinde YEM’in doğrudan sonucu olarak şirketlere
kredi musluklarının kapandığını, Kapalı Çarşı TL/Dolar kuruyla TCMB kuru arasındaki makasın açıldığını okuyoruz.
“Krediye erişimin durma noktasına geldiği piyasalarda bayram öncesi nakit krizi yaşanıyor. Kredi maliyetlerini %40’lara çıkaran özel bankalar 2-3 ay üzeri çekleri kabul etmiyor. Kamu bankaları %18,5-20 faizle sadece limiti olan firmalara ‘harcama karşılığı’ kredi kullandırıyor. İhracatçıların yoğun olarak başvurduğu TL reeskont kredilerinin döviz rezervlerine katkısı da ilk iki ayda en düşük seviyede.”
PEKİ TÜM BUNLARIN ANLAMI NE VE NEREYE VARACAK?
Bir ülkenin meşru cari hesap işlemleri için tek bir döviz kuru olmalı. Ancak bazı ülkelerde, cari hesap işlemleri için iki (veya daha fazla) döviz kuru görülebilmekte: "resmi" bir oran ve “paralel bir piyasa” oranı. Genellikle bu ikili kur durumuna neden olan ödemeler dengesi zayıflıkları. Kaynağı da çoğu zaman, parasal otorite tarafından "desteklenen" aşırı mali teşviklere yanıt ortaya çıkan yüksek enflasyon ve/veya emtia fiyatı şokları.
Türkiye özelinde ikili kuru yaratan nedenlerden biri TL’nin değerini “sabitlemeye çalışan” merkez bankası. YEM nedeniyle artan dış ticaret açığının yarattığı döviz yokluğunu kapatmak, finanse etmek için yeterli yabancı sermaye girişi olmayışı sonucu merkez bankası rezervlerinin kullanılması. Buna ek olarak da ne kadar devam edeceği belli olamayan net hata noksan gibi kategorize edilemeyen döviz girişleriyle ödemeler dengesi içindeki cari açığın ağırlıkla finanse edilmekte oluşu. Geçen yılın petrol fiyatı şokunu da eklemek gerek.
Sorun ve potansiyel kriz nedeniyse, resmi ve paralel piyasa döviz kurları arasında zaman içinde büyüyen bir spread'in ortadan kaldırıldığında ekonomide yaşanan şoklar.
Piyasa kuruna geçerek "gerçekliği tanımak", ekonomik gerçeklikle uyumlu olmayan resmi bir kur seviyesinin ekonomiye dayattığı çarpıklıkları ve verimsizlikleri ortadan kaldırır. Fakat, bu eşitlenmenin- ki paralel piyasa oranına yakın seviyede- gerçekleşmesi enflasyonda yeni bir sıçrama yaratır. Bu sıçramanın asgari seviyeye indirilmesi için söz konusu eşitlenmenin gerçekleşmesinden önce uygun faiz oranı ve maliye politikalarının devreye girmesi gerekir.
Bugün TCMB, YEM ile yaratılan ekonomik dengesizliklere rağmen politik nedenlerle TL’nin seçime kadar paralel piyasa kuruna eşitlenmesine direniyor. Çünkü TL’de değer kaybı hızla çoktan kontrolden çıkmış enflasyona yansıyacak.
Bugün TCMB, YEM ile yaratılan ekonomik dengesizliklere rağmen politik nedenlerle TL’nin seçime kadar paralel piyasa kuruna eşitlenmesine direniyor. Çünkü TL’de değer kaybı hızla çoktan kontrolden çıkmış enflasyona yansıyacak.
Sürdürülebilir olmayan bir döviz kuru politikasının sürdürülmesi, ekonomide altta yatan makroekonomik politikaları ve dengesizlikleri yansıtan bir dizi bozulmaya yol açar. Piyasa kurundan belirgin şekilde daha güçlü olan resmi kur, talebin her zaman arzı aşacağı anlamına gelir.
- Bankalar kredi vermek için iyi projeler bulmakta, doğru değerlemeler yapmakta zorlanır.
- Doğrudan yabancı yatırımlar azalır.
- İstatistikler ve kurumsal hesaplar çarpıtılır.
- Bankalararası FX piyasası zayıflar. İşlemler resmi piyasadan uzaklaşır.
- Başka kaynaklardan gelir yaratma ve dürüst olmayan uygulamalar teşvik edilmiş olur.
- Genel olarak, kurdaki belirsiz durum, kurun fiyatından ve hatta faiz seviyesinden bağımsız iş geliştirme için bir engel olma eğilimi yaratır.
Bu kitabi bilgi sorunların hemen hepsi bugünkü Türkiye ekonomisinde mevcut. YEM ile seçimden sonra devam edeceğini açıklayan Cumhurbaşkanı ise elimizde veri.
Kitabi bilgiye göre ikili kur, yani resmi ve paralel piyasa kuru arasındaki marj açıldıkça bir ödemeler dengesi krizi yakınlaşır. Son bir haftadır bu marjın açılmakta oluşunu izliyoruz.
AKP ekonomi politikalarının devam etmesi hâli, bir ödemeler dengesi krizine girmemizin temel ekonomi bilgisine göre kaçınılmaz olduğunu anlatıyor. Yanında düşük faizle para yaratmada ısrar AKP politikaları nedeniyle ufukta beliren ödemeler dengesi krizine hiper-enflasyonun da eşlik edebileceğini anlatıyor.
Bu politikalardan kurtulmanın, daha derin bir ekonomik krize girmememin yolu olarak 14 Mayıs’ta yapılacak seçimler son seçenek olarak karşımızda duruyor.