Refah kaybı asgari ücret artışları ile kapatılamıyor

Abone Ol
Asgari ücret %54.7 artırılsa bile bu artış, önümüzdeki günlerde yaşanacak fiyat artışları ile hızla eriyecektir. İnsanlar kısa bir süre nefes alacak, göğüs kafesleri önümüzdeki dönemde daha da daralacaktır. Dün açıklanan kararla net asgari ücret 8.506,80 ₺’ye yükseltildi. Bu rakam, 2022 yılının ikinci çeyreğinde geçerli olan net asgari ücretin %54,7 artırıldığı anlamına geliyor. Açıklanan asgari ücret artış oranı, -ilk altı ayda yapılan artış da dikkate alındığında- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan enflasyon oranının üzerinde bir oran. Enflasyon oranının gerçeği tam olarak yansıttığını varsayarsak, ücretlilerin satın alma gücünde bir iyileşme olacağını düşünebiliriz. Peki, durum gerçekten böyle mi? ASGARİ ÜCRET SİYASET MALZEMESİ HÂLİNE GELDİ Asgari ücretin yakın dönemde siyaset malzemesi olarak kullanılmaya başlanmasının hikayesi, 2016 yılına kadar gitmekte. Bu tarih öncesinde çoğunlukla beklenen enflasyon oranı ve ekonomik büyüme oranı gibi ekonomik göstergelere belirlenen asgari ücret artışları, 2016 başından itibaren daha çok seçim yatırım malzemesi olarak kullanılmaya başlandı. Enflasyon oranının %8.8 olarak gerçekleştiği 2015 yılında brüt 1.273 ₺ olan asgari ücret, yapılan %30’luk artışla 1.647 ₺’ye yükseltilmişti. ASGARİ ÜCRET ARTIŞLARI SATIN ALMA GÜCÜNÜ İYİLEŞTİRMEDİ Herkes yüksek oranlı asgari ücret artışının satın alma gücünde bir iyileşmeye yol açmasını bekliyordu. Enflasyon oranının üzerinde gerçekleşen bir asgari ücret artışının tüketim sepetinde bir iyileşmeye neden olmasını beklemekten daha doğal ne olabilirdi ki! Ancak tersi bir şekilde toplumun önemli bir kesimi, kendi yaşam standartlarında bir azalma hissediyordu. Enflasyon oranı şiddetlendikçe hissiyat daha da belirginleşti. Yaşam standardındaki tahribat 2022 yılında, son altı yılın zirvesine ulaştı. ENFLASYON EN ÇOK SABİT VE DÜŞÜK GELİRLİ KESİMİ ETKİLEDİ Bu durumun kabaca iki nedeni var. Birincisi, enflasyonun farklı gelir gruplarını farklı oranlarda etkilemesi. Fiyat artışları, gıda ve ulaşım gibi alanlarda daha yüksek oranda gerçekleşti. Tüketim sepetlerinde bu ürünlerin payı daha yüksek olan kişiler -ki bu kişiler daha çok dar gelir grubundaki kişilerdir- ister istemez fiyat artışlarından daha fazla etkilendi. İkincisi ise izlenen politikaların fiyatları, ücret artışlarından daha hızlı artırması. Hükümet bir taraftan asgari ücreti artırırken diğer taraftan dizi politika değişikliğine yöneldi. İrrasyonel yapıdaki bu politikalar, zamanla kur üzerinde şiddetli etkiler doğurdu ve maliyetlerin artmasına, sonrasında da enflasyon beklentilerinin bozulmasına neden olarak fiyat artışlarını daha da hızlandırdı. Fiyatlarda yaşanan artış da hanehalkının satın alma gücünün azalmasına yol açtı. FİYATLAR ASGARİ ÜCRETTEN DAHA HIZLI ARTIYOR Hanehalkının satın alma gücündeki azalışı aşağıda yer alan şekilden görebiliriz. Şekil, Türkiye’deki brüt asgari ücretin ve TÜİK tarafından açıklanan fiyat endeksinin 2016 yılından itibaren seyrini vermekte.[1] Şekilde asgari ücret ile ürün fiyatları başlangıçta eşit konumda. Yıl içinde ise fiyatlar artarken asgari ücret sabit kalmakta. Birikimli olarak ele aldığımızda aradaki farkın zaman içinde iyice açıldığını görebilmekteyiz. TOPLUMUM REFAH KAYBI ARTIYOR Hakan Kara, bu iki değer arasındaki farkı toplumun refah kaybı olarak tanımlıyor. Aşağıda yer alan şekil, yukarıdaki iki değer arasındaki farkı, yani refah kaybını gösteriyor (Farkın eksi değer alması refah kaybına, artı değer alması ise refah kazancına karşılık gelmekte). Dikkat edilirse asgari ücret artışları 2021 yılına kadar refah kaybındaki azalışı bir miktar tolere edebilmekte. 2021 yılından itibaren ise yaşanan yüksek enflasyon ile asgari ücret artışlarının tolerans kabiliyeti tamamen ortadan kalkmıştır. ENFLASYON DÜŞÜRÜLMEZ İSE ASGARİ ÜCRET ARTIŞLARI ÇARE OLAMAZ Enflasyon problemine çözüm bulunmadığı ve izlenen irrasyonel politikalardan vazgeçilmediği sürece asgari ücret artışları refah kaybını gidermede işlevsiz kalmaya devam edecektir. Asgari ücret %54.7 artırılsa bile bu artış, önümüzdeki günlerde yaşanacak fiyat artışları ile hızla eriyecektir. İnsanlar kısa bir süre nefes alacak, göğüs kafesleri önümüzdeki dönemde daha da daralacaktır. İnsanlar arasında yapılan sohbetler, artık toplumun tüm kesimlerinin Keynes’in para illüzyonu olarak ifade ettiği durumun farkında olduğunu gösteriyor. Artık insanlar nominal değerlere değil, reel değerlere, yani tüketim sepetlerine bakıyor. %54.7’lik zam bile artık sohbetlerde beklenen heyecanı yaratmıyor. Para illüzyonunun ortadan kalması sonrası ekonominin normale dönmesi için geriye tek bir unsur kaldı: Ücret artış taleplerine ilaveten enflasyon oranının düşürülmesi taleplerinin artması. Toplumda bu tür bir talebin oluşup oluşmadığını ise sanırım seçimlerde görebileceğiz. [1] Şekli elde ederken, öncelikle ölçek sorunundan kurtulmak için brüt asgari ücretin ve fiyat endeksinin doğal logaritmasını aldık. Daha sonra iki seri arasında kıyaslama yapabilmek için her iki serinin de 2016 yılının ocak ayındaki değerini 100 olarak belirledik. Sonrasında diğer değerleri, 100 sayısını dikkate alarak içler-dışlar çarpımıyla yeniden türettik.