Putin ile barışmak mümkün mü?

Abone Ol
Amerikalı Rusya uzmanı Fiona Hill'in Putin ve ekibiyle uzun saatler geçirmişliği var. Hill onun düşünce yapısını bizzat bir tanık olarak anlamlandırabiliyor. Ve ‘’iktidarda geçirdiği 22 yıl onu bir Çar yaptı’’ diyor. 

Loading...

Karşımda oturan kadın gücün ilk elden tanığı. Aynı zamanda güçlünün karşısına dikilip hesap sormuşluğu da var. Hem de bütün dünyanın gözünün önünde. Amerikan savunma bürokrasisinin en kıdemli Rusya uzmanlarından Fiona Hill, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de eski ABD Başkanı Donald Trump’ın da öfkesini tatmış bir insan. İlkiyle aynı masada oturup Putin’in Ukrayna’dan ilhak etmeye çalıştığı toprakları savundu; ikincisinin aleyhine Kongre’de ifade verdi. Oysa Fiona, Kuzey İngiltere’de, maden işçisi bir aileye doğmuş o kız çocuğundan izleri taşıyor hâlâ. Nefretini kazandığı insanlar gibi güçle sarhoş olmamış; tersine, kendi geçmişinden birinin güce böylesine yakın durmasının ne kadar istisnai bir durum olduğunu bildiği için tarihi bir sorumlulukla konuşuyor. London School of Economics’in düzenlediği bir söyleşideyiz. Her ne kadar Hill, anılarını yazdığı yeni kitabı There is Nothing For You Here’i tanıtmak için burada olsa da ister istemez kitaptan çok Putin’in Ukrayna’yı işgaline dair konuşuyor. Hoş, iki konu da ister istemez birbirini destekliyor. Hill, Amerikan savunma bürokrasisinin de yüksek konumu gereği devlet başkanlarının karar verme mekanizmalarına oldukça hâkim. Putin ve yakın ekibiyle uzun saatler geçirmişliği var. Bu yüzden Rusya devlet başkanının düşünce yapısını bir gözlemci sıfatıyla değil, bizzat tanık olarak anlamlandırabiliyor. Ve bu yüzden de uluslararası ilişkilerin -kimi akademisyenlerin aksine- sadece büyük trendlerin ve güç çatışmalarının bir parçası olarak algılamıyor. ‘’Elbette bu trendler, gittikçe güçlenen ya da güç kaybeden ülkeler, uluslararası alanda neler yaşandığını etkiliyor’’ diyor. ‘’Ama savaşı ilan edenin bir lider olduğunu da hiçbir zaman unutmamak lazım.’’ Tam da bu yüzden savaşın bugünü kadar, yarınını konuşurken de o liderin zihnini anlamak gerekiyor. Zira işgalci Rusya’nın barışa yanaşıp yanaşmayacağı da onun ağzından çıkacak kelimelere bağlı. Putin barışmak istemedikçe ya da Rus ordusu sahada kaybetmedikçe, işgalin bitmesi için de bir yol yok.
Savaşın bugünü kadar, yarınını konuşurken de o liderin zihnini anlamak gerekiyor. Putin barışmak istemedikçe ya da Rus ordusu sahada kaybetmedikçe, işgalin bitmesi için de bir yol yok.
Putin için ‘’İktidarda geçirdiği 22 yıl onu bir Çar yaptı’’ diyor Hill. ‘’En azından kendi bilincinde öyle.’’ "PUTİN KENDİNİ TARİHİ BİR ANLATININ PARÇASI OLARAK GÖRÜYOR" Kitabında anlattığı, 2014’te Kırım’ın ilhakından sonra Moskova’da Putin’le yaptıkları bir toplantı, bunun ne demek olduğunun özeti gibi. Bütün dünyanın bir ucunda Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un diğer ucunda Putin’in oturduğu masayla tanıdığı o meşhur odada yapılmış bir toplantı… Konu Kırım’a gelince Putin, birkaç saniyeliğine ABD büyükelçisinin omuzunun arkasına bakıyor. Bir heykele. Onunla birlikte odadaki diğer diplomatlar da odanın köşesindeki o heykele dönüyorlar. Karşılarında Kırım’ı Osmanlı’dan alan Rus Çariçesi Büyük Katerina’nın heykeli çıkıyor. Odanın diğer köşesindeyse -Putin’in geçtiğimiz günlerde kendini karşılaştırdığı- Büyük Petro’nun heykeli var. Onun anlatısıyla, 21 yıl boyunca sürdürdüğü bir savaşla Rusya’nın ‘kaybettiği’ toprakları tekrardan imparatorluğa kazandırmış o tarihi hükümdarın heykeli… Benzer bir durumu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Suriye’yi konuşmak üzere bir araya geldiklerinde yaşadığını söylüyor Hill. Günün sorunlarını konuşmak yerine, Osmanlı tarihinden konuya giren Erdoğan karşısında Trump’ın ne diyeceğini bilemediğini aktarıyor. ‘’Bu liderler, kendilerini tarihi bir anlatının parçası olarak görüyorlar’’ diyor. ‘’Tam da bu yüzden kişilikleri, bırakmak istedikleri miras ve kendilerine o tarih içerisinde uygun gördükleri yeri anlamadan; yaptıklarını anlamak da mümkün değil.’’ Dolayısıyla Putin için Ukrayna, hızlıca sonuca bağlanabilecek, kolayca geri adım atılabilecek bir savaş da değil. Tam da bu yüzden Henry Kissinger gibi düşünürlerin Rusya’ya kimi bölgelerde ‘zafer’ vererek barışın sağlanabileceğine dair inançlarına şüpheyle yaklaşmak gerekiyor. Barış istemeyen bir adamdan barış istemek, pek gerçekçi durmuyor. Eğer barış bir ihtimal değilse, savaş ne kadar sürdürülebilir peki? Aslında Ukrayna’nın işgale direnişinin geleceği de bu soruya Batılı devletlerin verecekleri cevaba bağlı. Zira Ukrayna’nın direnci, Batı’dan gelen yardımlarla devam edebiliyor. Ancak bu yardımların geleceği de bir muamma. Çünkü Batı, her ne kadar savaşta insanlarını kaybetmiyor olsa da, giderek artan enerji ve gıda fiyatlarıyla mücadele etmek zorunda. Birçok Avrupa Birliği ülkesinde, Britanya’da ve ABD’de enflasyon tarihi seviyelere çıktığını görüyoruz. Dünyada gıda fiyatları en son bu kadar arttığında Orta Doğu’da Arap Baharı başlamıştı. UKRAYNA'NIN İŞGALİ BATI'DA POPÜLİZMİ YÜKSELTİR Mİ? Geçtiğimiz haftalarda sohbet ettiğim akademisyen Dr Adrien Favero da savaşın bu dolaylı sonuçlarının Avrupa’da kimi popülist hareketleri tekrardan popülerleştirebileceğini söylüyordu. Romanya Cumhurbaşkanlığının eski dış ilişkiler danışmanı Veronica Anghel de benzer endişeleri paylaştığını anlatıyordu. ‘’Avrupa için Ukrayna’nın bir ‘tampon bölge’ye dönüşmeye razı olması, baş ağrısını azaltacak bir senaryodur’’. Dolayısıyla Avrupa’da kendi siyasi geleceklerini korumak isteyen hükümetler Ukrayna’yı barışa zorlamak isteyebilirler. Zira Batı İttifakı içinde de söylenenleri duymaya başladık: İtalya ve Macaristan hükümetleri, açık açık Ukrayna’yı barışa zorlamak istediklerini açıkladı. Öte yandan Rusya ile ‘sorunlu’ ilişkilere sahip olmanın anlamını bilen Doğu Avrupa ülkeleri de Avrupa’nın, uzun vadede güvenliğini korumak ve Ukrayna’nın egemenliğini savunmak için bedel ödemesi gerektiğini söylüyor. Savaş uzadıkça ve küresel ekonomik dalgalanmalar sürdükçe, bu iki kamp Avrupalı devletlerin içinde de tartışmaya başlayacak. Hill de Batı’nın içinde yaşanabilecek olası siyasi depremlerden korkuyor. Biri, Trump’ın tekrardan ABD Başkanı seçildiği bir senaryoyu dillendirdiğinde, ‘’Putin savaşın radikal siyasi değişimlere yol açma ihtimaline parasını koymuş durumda’’ diyor. ‘’Ve bu ona büyük bir kazanç sağlayabilecek bir bahis olabilir.’’ Fakat, savaşın bugüne kadar gösterdiği tek bir şey varsa, o da büyük güçlerin siyasi pozisyonları kadar, Ukrayna halkının direnme inadının da gözardı edilmemesi gerektiği. Anghel, tam da bu yüzden, Ukrayna’nın topraklarından vazgeçtiği herhangi bir ‘barış’ın sürdürülebilir olmayacağını söylüyor. ‘’Çünkü insanlar direnmeye devam edecektir. Tıpkı bugüne kadar olduğu gibi.’’