Loading...
Bırakın Türk vatandaşlarını, sayıları milyonları bulan Suriyeli, Afgan ve Pakistanlı mülteci söz konusu iken AB’ye tam üyelik değil, vize serbestisinin dahi gündeme gelmesini çok ama çok uzak bir ihtimal olarak değerlendiriyorum.Öte yandan, Türkiye'nin hızla mülteciyle dolması nedeniyle AB sınırlarını daha sert bir şekilde koruma altına alacaktır. Zira AB'ye üye ülkelerde sağdan ya da soldan politikacıların neredeyse tümü her geçen gün daha yüksek bir sesle birlik sınırlarının olabilecek en etkili şekilde korunmasını talep ediyorlar. Bu bağlamda, yakın zamanda Türkiye'ye cüzzamlı muamelesi yapılması hiç de şaşırtıcı olmaz. Bu nedenle kontrolsüz mülteci seli meselesinin içte ve dışta Türkiye açısından çok sayıda sorununun tetikleyicisi olacağı açık bir şekilde görülüyor. AB'nin, "Türkiye ile mültecileri baş başa bıraktığı" ya da "mültecilerin içinden belirli kriterlere uyanları aldığına" ilişkin söylemlere karşı çıkmamakla birlikte bu durumun ülke içinde yaşanan sıkıntıyla birincil derecede ilintili olduğunu düşünmüyorum. Burada temel mesele "mülteci" diye kategorize edilen insanların her iki blok tarafından da politika malzemesi yapılması, bu yapılırken sorunun asıl kaynağı ve tek muhatabı olan siyasal İslamcı iktidarın kadraj dışında bırakılmasıdır. Mülteci meselesi iktidar ile birlikte tartışılmalıdır. Diğer yandan, kontrolsüz göç meselesinde tedirginliklerini dile getirenlerin "ırkçı" olarak yaftalanmasının, yaftalayanlar açısından üzüntü verici olduğuna inanıyorum. İnsanların yaşadıkları ve gelecekte evlatlarının yaşayacağı ülkeye ilişkin kaygı hissetmeleri ve bunu dile getirmeleri neden rahatsızlık veriyor? Bu bağlamda "mülteciler defolsun gitsin"ciler ile "Kaygılanıyoruz. Bu iş daha sistemli ve planlı yapılmalı" diyenler arasındaki farkı anlayabilmek önemli. Ülkenin sınırlarının kevgire dönmesi ve gelenlerin kültürel kodları ile hiçbir entegrasyon çalışması olmaması konusunda tedirgin olanlara saygı göstermek gerekiyor. Ezcümle, her ne kadar yüksek yetkilerle donatılmış ama hiçbir sorumluluğu bulunmayan bir iktidar tarafından yönetiliyor olsalar da vatandaşların bu konuda seslerini yükseltmeleri, görüşlerini paylaşmaları iktidar sosyetesinin hep dem vurduğu o "ileri demokrasi"nin bir gereğidir. Ayrıca kaygılarını dile getirenlerin "ırkçılık" ile yaftalanarak susturulmaya çalışılmaları da bir çeşit faşizm uygulamasıdır. "SAKİN OLMAK GEREKİYOR" Mülteci meselesine ilişkin olarak kendi düşüncelerimi içeren girişin ardından sözü Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Göçmen'e bırakalım. Sayın Göçmen ile "mülteci krizinin siyaset ve günlük yaşama spesifik etkileri neler olabilir", "mülteci meselesinde suç kimde", "mültecilerle yerleşik toplumun karşı karşıya getirilmesinden kimler kazanç sağlıyor" ve "kurulu olan uygarlığa zarar vermeden bu problem nasıl çözülür" sorularına bir filozofun penceresinden yanıt aradığımız söyleşide bir araya geldik. Sayın Göçmen'e ayırdığı zaman ve sorularımıza içtenlikle verdiği yanıtlardan ötürü teşekkür ediyoruz.
Mültecilere mutlaka politik ve kültürel eğitimler verilmeli. "Demokrasi, cumhuriyet nedir", "politik süreçler", "yurttaşlık bilgileri", "dil eğitimi" vb. bunların tümünün dahil olduğu bir eğitim sürecinden bahsediyorum.Tabii ki güncel sistemsel sorunlar da var. Bu meseleler çözülene kadar elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız ya da ırkçılık bataklığına saplanmadan alternatif politikalar geliştirecek miyiz? Mevcut göç hareketlerinin var olan emperyalist/kapitalist sistemi korumak gibi bir karakteristiği var mı buna da bakılması gerekiyor tabii ki. Bu nedenle ilk etapta düşünülmesi gereken, insanlığın yakaladığı uygarlık seviyesini yıkmadan mültecileri sisteme dahil edebilmek olmalı. Yakalanmış olan bu uygarlık seviyesini koruyacak önlemleri almak gerekiyor. Bu da mülteciler aşağılamadan yapılmalı. Mültecilere mutlaka politik ve kültürel eğitimler verilmeli. "Demokrasi, cumhuriyet nedir", "politik süreçler", "yurttaşlık bilgileri", "dil eğitimi" vb. bunların tümünün dahil olduğu bir eğitim sürecinden bahsediyorum. -AKP iktidarı sınırların bu derece açık olmasından pek de rahatsız görünmüyor. Ancak bu kontrolsüz göçü yaratırken bir planlama hatası yapmış olabilirler mi? Örneğin, yerleşik kültürün misafir kültüre bu derece direnç göstereceği hesap edilmemiş olabilir mi? Haklısınız. Bu göç planlandığı şekilde hiç olmadı. Bunlar şöyle düşündüler bence, "Sınırları açarsak Suriye de kim var kim yok kaçar ve Esad'ın sistemi çöker ama insanlar bir bütün olarak evlerini terk etmediler ve sistem çökmedi orada. Bu arada milyonlarca mülteci de Türkiye'nin başına kaldı maalesef. Ne yaptı hükümet bu gelenlere? Öylece sokağa saldı. O nedenle açık sınır politikasının savunulacak bir tarafı yok. Özet olarak, insanlar evlerinden, barklarından olmuş, durumları budur ve onlara insanlık elini uzatmak gerekir ama yaratmış olduğumuz uygarlık seviyesinin aşağıya çekilmesine müsaade etmeden. "Sığınmacı oldular" diye daha az ihtiyaçları olan insanlar değiller. Onların da sağlık, eğitim sorunları var örneğin. Şunu da vurgulamak gerekiyor ki ırkçılığı köpürtmesi boyutuyla kontrolsüz göç dalgaları bütün bir insanlığı barbarlığın pençesine düşürecek kadar tehlikeli.
Onlara el uzatmak gerekir ama yarattığımız uygarlık seviyesinin aşağıya çekilmesine müsaade etmeden. "Sığınmacı oldular" diye daha az ihtiyaçları olan insanlar değiller. Onların da sağlık, eğitim sorunları var örneğin.Fakat şimdi diyeceksiniz ki "Bizim kendi gençlerimizin, kendi insanlarımızın tonlarca sorunu var. İş yok örneğin." Doğru. Bu da bize bütün bir çalışma hayatının ve iş olanaklarının yeniden dizayn edilmesi gerektiğini gösteriyor. Mültecilerin, kendi vatandaşlarımızı gücendirmeden sağlık, eğitim olanaklarından uygun bir şekilde yararlanmalarını sağlayacak bir sistem gerekli. Bununla birlikte mültecilerin iş sahibi olup yeniden onurlu bir yaşam kurmalarını mümkün kılacak bir sistemden bahsediyorum. Bunun yapılması gerekirken iktidar ne yapıyor, göçmenleri insanların üzerine gönderip gündemi esir alıyor. Bu nedenle insan ve mülteci düşmanı pozisyonuna düşmeden, hükümetin asla almayacağı önlemleri belki de bizlerin alması gerekiyor. Bu dernekler, sendikalar, siyasi partiler üzerinden olabilir. "TOPLUMA KARŞI İŞLENMİŞ BİR SUÇ..." -Şöyle bir sorun var burada sanıyorum Hocam, insanlar konunun daha somut yansımalarıyla ilgileniyor. Örneğin, mülteci erkeklerin "selfie çekiyoruz" gibi yapıp oradaki kadınları fotoğrafladıkları görülüyor birçok videoda. Hatta kadınların bunlara tepki gösterdikleri, cep telefonlarını mültecilerden alıp bizzat fotoğrafları kendilerinin sildiği görüntüler de var. İnsanlar bunu yaşam tarzlarına müdahale olarak algılıyorlar. "Bu şekilde taciz ederek kadınlarımıza burka giydirmek istiyorlar" tarzında yorumlar da yapılıyor. Vatandaşlar bu nedenle çok tepkili. Bu türden olayların siyasete etkisi ne olur Hocam? Çünkü mülteci konusu üzerine çok sert giden partiler var. Bu bağlamda örneğin, Türkiye aşırı sağcı bir dalga altında kalabilir mi? Evet, bu aşırı sağcı dalganın zemini var ve oluşmaya devam ediyor. Fakat buna kapılıp, prim vermemek gerekiyor. Bu durumun normalleşmesi için bizim bakış açımıza göre iki ayaklı bir politika uygulanmalı. Birincisi, bu insanların içerisinde muhakkak vatanlarına dönmek isteyenler vardır fakat gidecek durumları yoktur. O bakımdan dönmek isteyenlere gerekli koşulların sağlanacağına yönelik garanti verilmesi gerekiyor ancak yıllardır burada olan, burada doğan ve büyüyen insanlar da var. Zamanında bizim Almanya'da karşılaştığımız durum gibi yani. Bu nedenle kalmak isteyenlerin de kalıcı olabilmeleri için yerine getirmeleri gereken koşullar vardır. Dilin öğrenilmesi gibi... Zamanında bizim Almanya'da karşılaştığımız durum gibi yani. Bu nedenle kalmak isteyenlerin de kalıcı olabilmeleri için yerine getirmeleri gereken koşullar vardır. Dilin öğrenilmesi gibi... Görebildiğim kadarıyla mevcut durumda tam anlamıyla başı boş, lümpen, ötekileştirildikleri için ötekileştirmeye de müsait hale gelen, tepkisel davranmadan kaynaklı yoz/yobaz bir mülteci kitlesi oluşmuş durumda. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Onların uygar insanlar gibi yaşayabilmeleri için gerekli koşulların sağlanması önemli özetle. "Mültecilerin hepsini göndereceğim" gibi aşırı ırkçı bir yaklaşıma saplanılmaması lazım. Böyle bir şey de mümkün değil zaten. Birçoğu kayıt dışı bunların. Nerede bulacaksın? -Milliyetçi destekli siyasal İslamcı iktidarın toplumun büyük bir kesimiyle özellikle seküler yaşam tarzıyla kavgalı olduğu, kendilerini desteklemeyen bu kitleyi sevmediği ve ötekileştirdiği somut bir durum. İktidar yetkilileri de zaman zaman mültecilerin geldikleri ülkelerde yönetimde olan faşist/İslamcı rejimlerle inanç birliği içerisinde olduklarını ifade ediyorlar. Bu bağlamda, sosyal medya platformlarında dile getirilen, "mülteciler iktidardan cesaret alarak yerleşik halka hakarette ve saldırıda bulunuyor" ifadesine ilişkin siz ne düşünüyorsunuz Hocam? Yaygın bir önyargı fakat "mülteci" derken son derece yozlaşmış ve yobazlaşmış bir kitleden bahsediyoruz. Bunların elinden kim tutarsa kim yardım ediyormuş gibi görünürse oraya yönelirler. Bunlar tam anlamıyla Marx'ın "lümpen proleter" dediği insanlar. Yani herhangi bir ölçüsü ve kriteri yok. Bir ölçü ve kriter geliştirecek becerileri ve eğitimleri de yok. Çünkü burada bir sosyalizasyon süreçleri olmadı. Sosyal ilişkileri, iş hayatları yok örneğin. Hükümet bu konuya el atmıyor ama ülkemizde sivil toplum örgütleri var. Buralara fikri emeklerini döken kıymetli aydınlarımız var. İşte bu yapılar üzerinden mültecilerin sosyalizasyonuna ilişkin çalışmalar yapılabilir. Buradan halkta oluşan, yönü ve hedefi belli olmayan doğal protesto durumunu sol bir eyleme dönüştürmenin kalıcı yollarını aramak gerekiyor. -Son olarak, bu problemin öznesi olarak sadece mültecileri merkeze alarak tartışmak aslında yaşanan sorunun yegâne kaynağı ve sürdürücüsü olan iktidarı rahatlatmıyor mu? Mülteci meselesini iktidarın bu konuya ilişkin çalışmalarını merkeze alarak tartışmak gerekmiyor mu? Kesinlikle böyle olmalı. Doğru söylüyorsunuz. Göçmen sorununu, bu yaşananlardan kimlerin neler kazandığını ve kimlere ne gibi faydalar sağladığını ortaya koyarak tartışmak gerekiyor. Hükümetin göç sorununu çok kötü örgütlemesi ve şimdiye kadar hiçbir kalıcı önlem almamış olması en büyük açmazımız maalesef. Bu insanların geldikleri ülkelerde durum düzelince geri dönmek isteyenlerin dönmesi ya da kalıcı olmak isteyenlerin kalması için gerekli çalışmaların yapılamamış olması topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bunların hepsinin teker teker hesabının sorulması gerekiyor.