Posthumanizmin Soykütüğü ve Gelecek Projeksiyonu (III)

Abone Ol
Teknolojik ilerlemenin verdiği güven, insan evrimine insan eliyle müdahale yapılacağını düşündürüyor. Transhumanizm olarak anılan bu anlayış, yaşam döngüsünün sonsuza uzatılmasını amaçlıyor. Geçen haftadan devam ediyoruz… HÜMANİST İNSANIN DİRİLİŞ PROJEKSİYONU: TRANSHUMAN Günümüzde teknolojik ilerlemenin verdiği güven, gelecek bilimcilere yakın bir gelecekte insan evrimine insan eliyle transbiyolojik ya da postbiyololojik bir dışsal müdahale yapılacağını düşündürüyor. Bu müdahaleyle insanı güçsüz ve ölümlü kılan biyolojik sınırların kaldırılarak insan doğasının aşılması, doğal evrimin, rasyonel bir mühendislik devrimiyle yeniden tasarlanması söz konusu.  (Moravec, 1990, s. 5; Harrison & Wolynak, 2015, s. 465; Garreau, 2005, s. 231) Transhumanizm olarak anılan bu anlayış, nano teknoloji, gen klonlama, yapay zeka gibi ileri teknolojilerin insan bedenine eklenerek, insanın zihinsel, fiziksel ve duygusal yetilerinin geliştirilmesini, hastalıkların, acıların yok edilmesini ve yaşam döngüsünün sonsuza uzatılmasını amaçlıyor. Bu ağ örgüsünün, insanı adım adım zihin dışındaki biyolojik gereksinimlerinden özgürleştirerek onu yepyeni bir insan kılacağı, daha doğrusu ontolojik olarak insandan başka bir varlığa, ölümsüz posthuman’a (insan ötesi) taşıyacağı öngörülüyor. Transhuman aşamasında kısmen biyolojik, kısmen makine bir sibernetik organizma (cyborg) olacak insan, zihin dışındaki biyolojik gereksinimlerinden tümüyle soyutlanıp, arı bir zihne - neredeyse salt bir yazılıma - evrildiğinde posthuman’a dönüşecek. Böylece insan “fırlatıldığı” dünyanın doğa koşullarından özgürleşecek, tümüyle sanal bir dünyada yaşamaya elverişli hale gelecek. Bildiğimiz anlamdaki maddesel dünya sona erecek ve bugün kısmen kullandığımız sanal dünya her şeyi yutacak, yaşam artık orada devam edecek. Tanrı’nın ölümüyle bu dünyada olmasa da öte bir dünyada sonsuza dek yaşama olanağı elinden alınan insan, posthumana sıçrayarak, kendisini yeniden sonsuza taşımayı başarıyor, nihilizmin ile varoluşçuluğun bunalımlı dünyasından ve postmodernizmin kendisini öldürüp yatırdığı tabuttan varlığına yeni bir çıkış yolu açıyor.  Nietzsche’nin “Tanrı öldü” duyurusuna, transhumanistler, “insan artık ölümsüzdür” vaadiyle yanıt veriyorlar.
Transhümanizm bir post-Darwinciliktir çünkü Darwinist evrim sürecinde doğanın tecrübesine dayanan bir yapı söz konusudur. Oysa transhümanizmde tecrübeye değil, rasyonel öngörüye dayalı bir evrimleşme vardır.
Postmodernizmin hümanizmi dışlayan epistemesinde insanın merkezi konumu alaşağı edilmişken, transhumanizm insana yeniden merkezi bir konum vaat ediyor. Bu nedenle bazı araştırmacılar tarafından “Yeni Aydınlanma” olarak niteleniyor. (Lilley, 2013, s. 9) Tıpkı modernist hümanistler gibi, transhumanistler de bilim ve teknoloji aracılığıyla daha donanımlı insanlar üreterek, dünyayı daha mutlu bir yer haline dönüştürmeyi amaçlıyorlar ancak bir fark var: modernist dönemde teknolojik katkılar bedenin dışında yer alırken, transhumanist dönemde bedenin parçası, posthumanist dönemde ise bedenin kendisi haline gelecek. Transhümanizm bir post-Darwinciliktir çünkü Darwinist evrim sürecinde çok uzun bir döneme yayılan evrim süreci gereksinimlere yanıt veren ve bu anlamda doğanın tecrübesine dayanan bir yapı söz konusudur. Oysa transhümanizmde tecrübeye değil, rasyonel öngörüye dayalı bir evrimleşme vardır ve bu evrimleşme makineler aracılığıyla çok dar bir zaman aralığında gerçekleşecektir. Rasyonel ütopyaların büyük oranda distopya tecrübelerine dönüştüğü akılda tutulursa, bu evrim mühendisliğinin de beklenmedik sonuçlara ve yan etkilere neden olma riski hiç de az değildir. TRANSHUMAN, NİETZSCHE’NİN ÜBERMENSCH’İ MİDİR? Nietzsche’nin übermensch (üstün insan) terimi, zaman zaman transhuman ya da posthuman ile aynı kavrammış gibi sunulur. Bu yanılgı çoğu kez terimler arasındaki isim benzerliğinden kaynaklanır. Oysa kavramlar arasında ciddi anlam farklılıkları var. Nietzsche, ışık tanrısı Apollon ile aklı, şarap tanrısı Dionysos’la irrasyonel istekleri simgelediği alegorisinde, Aydınlanma’nın tasarladığı insanın fazlaca Apolloncu olduğunu ve Dionysos’a yer bırakmadığını vurgular. (Nietzsche, Tragedyanın Doğuşu, 2002) Oysa Nietzsche’ye göre evrenin asıl özünü oluşturan, kendini amaçlı olarak gerçekleştirmeye yönelen akıl değil, kozmik bir temel güdü olan Dionysos’dur. Nietzsche, bedene ve ondan kaynaklanan arzulara, isteklere, bilinçaltını uyaran itkilere büyük önem verir. Yaşamın en az rasyonellik kadar bu irrasyonel bedensellikte gerçekleştiğinin önemle altını çizer. Aydınlanma’nın yüzünü irrasyonelden bütünüyle çekerek, olduğu gibi rasyonelliğe dönmesini eleştirir ve tam bu hatadan ötürü çok tekinsiz bir nihilist dönemin kapıda olduğu uyarısını yapar. (Nietzsche, The Will to Power, 1968, s. 7) Nietzsche, bedensiz bir zihnin insanı yozlaşmaya sürüklediği kanısındadır. Oysa transhumanizm ve posthumanizm, tam da Nietzsche’nin karşı çıktığı bir yöne radikal bir sıçrama yapmakta ve insanı bedeninden tümüyle ve geri dönüşsüz şekilde ayırmaya girişmektedir. Duygular, bedensel itkiler, bilinçaltı sonsuza değin insan varlığından sürülmekte, insan bambaşka bir varlığa dönüştürülmektedir. Nietzsche’nin istediği üstinsan, daha güçlü ve rasyonel bir insan değil, daha şövalye ruhlu, hali hazırdaki yoz değerleri yıkan, kendi değerlerini üreten, ideallerini yaşamı pahasına savunan bir kişiydi. Onun üstinsanı ile diğer insanları ayıran şey güç değil irade farkıydı ve bu irade doğrudan bedenin varlığına gereksinim duyuyordu zira bedenin zarar görmesi pahasına ifa ediliyordu. Ölümsüz, acısız ve duygusuz bir arı zihnin, Nietzsche için bir yaşam formu, hele hele de üstün bir yaşam formu sayılması olanak dışıydı. Aksine bu tam da Nietzsche’nin karşı çıktığı şeydi. Haftaya devam edecek…