Popülizmin alametifarikalarından ilki saf halkı yozlaşmış seçkinlerin karşısına koymaktır. Puslu sisli bazı seçkinler vardır ve bunlar halk düşmanıdır. İkincisi ise halkın kirlenmemiş iradesini temsil eden bir lider iddiasının varlığıdır.
Loading...
Bu yazının amacı bir tür anti-politika zeminine kendini oturtan popülizmin kitleleri içine soktuğu ideolojik halüsinasyon halini Türkiye örneğinde analiz etmeye çalışmaktır.
Popülizm ile ilgili yazında popülizmi anti-politika yani politika karşıtlığı ile birleştirmeye çalışan yaklaşımlara son dönemde sıkça rastlanmaktadır. Mudde popülizmi, toplumun nihai olarak iki homojen ve karşıt gruba (“saf halk”a karşı “yozlaşmış seçkinler”) ayrıldığını düşünen ve siyasetin halkın genel iradesinin (volonté générale'sinin) bir ifadesi olması gerektiğini savunan
ince merkezli (sığ) bir ideoloji olarak tanımlar
[1]. Popülizmin alametifarikalarından ilki saf halkı yozlaşmış seçkinlerin karşısına koymaktır. Seçkinler ahlaksızken, halk ahlaklıdır. Sağcı popülizmde seçkinler tanımlamasının sınırları bilerek, kasten belirsiz tutulur. Puslu, sisli, belirsiz bazı seçkinler vardır ve bunlar halk düşmanıdır. Saf halkı ortadan kaldırmaya çalışırlar.
İkincisi ise, saf halkın
kirlenmemiş iradesini temsil eden, kendini halkın tek ve gerçek temsilci olarak konumlandıran popülist bir lider iddiasının varlığıdır. Burada
kirlenmiş irade ise popülist lider ve partisinin dışındaki herkes ve her oluşumdur. Bu çerçeveden bakıldığında popülizm ne çoğulcudur, ne liberaldir ne de kendi içinde demokratik değerleri barındırır. Dolayısıyla popülist bir liderin toplumu veya devleti demokratik bir hedefe ulaştırması kesinlikle mümkün değildir.
Türkiye örneğinde homojenleştirilmiş ve kutuplaştırılmış toplum algısı üzerinden kendini açık bir şekilde
Milli irade kavramına yaslayan mevcut iktidar popülizmin yukarıdaki açıklayıcı tanımına dair bütün unsurlara sahiptir. Seçkinler tabirinin belirsiz tutulması ülkemizde doktorlar, avukatlar, öğretmenler, avukatlar, mühendisler gibi toplumun okumuş, diplomalı kesimlerine yönelik şiddetin başlıca kaynağı olarak gösterilebilir. Çünkü halkın bir kesimi, tam olarak tanımlanmamış bu seçkinler grubunun kendi aleyhine, kendini ortadan kaldırmak için çalıştığını, en hafifinden ahlaksız olduklarını düşünmektedir.
Benim kişisel olarak Covid 19 sonrasında ortaya çıkan
sisli beyin durumuna benzettiğim bu
ideolojik halüsinasyon halinin ortaya çıkış koşullarına biraz daha yakından bakmak gerekir.
Politikacıların ve/veya liderlerin halkla iletişim kurdukları bir siyasal iletişim stratejisi olarak algılansa da popülizmin kendisinin bir ideoloji olarak kabul edilip edilmeyeceği tartışmalıdır
[2]. Dini muhafazakarlıkla
kalınlaştırılmış AKP tipi popülist kutuplaşmanın en fazla zarar verdiği alanlardan biri partiler arasındaki ideolojik farklılıkların belirsizleştirilmesidir. İdeolojik farklılıkların silikleştirilmesinde propaganda 4.0 tekniklerinden yararlanılmaktadır.
Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada etkili olan popülizmin güncel örnekleri kendini propaganda 4.0 üzerinden yeniden inşa ederken, demokrasiyi patlamış mısır otokrasisine dönüştürme potansiyeline sahiptir
[3]. Propaganda 4.0 ana akım medyayı temel destek aracı olarak kullanırken, Facebook, YouTube ve WhatsApp gibi uygulamalar aracılığıyla sosyal medya ve web siteleri de yeni hegemonya alanları olarak kurgulanır. Parti destekçileri ve seçmenler bir yandan internet ve sosyal medya uygulamaları aracılığıyla kendi ideolojilerini güçlendiren sanal mekanlara hapsedilirken, asıl propaganda 4.0 ana akım medya üzerinden çalışır.
Son 10 yılda güçlenen popülist iktidarların en büyük yardımcısı, onların hakikat ötesi durum olarak tanımlanan büyük yalanlarının sistematik olarak yayılmasını sağlayan propaganda 4.0’dı. Avrupa ülkeleri örneğinde iyi çalışan propaganda 4.0 sağ popülizmin başarılı bir kaynağı olup, Avrupa çapında bir ideoloji ortaklığı oluşturmuştur. Ayrıca üçüncü bir ortak nokta olarak kendi aralarında benzer pazarlama yöntemlerini değiş tokuş eder
[4]. Avrupa dışına çıkıldığında da komplo teorileri üzerinden işleyen pazarlama yöntemlerinin farklı ülkelerde, farklı şekillerde kendisini gösterdiği söylenebilir. Bu anlamda
kopya popülist iktidarlar çağında yaşadığımızı belirtmek gerekir.
Propaganda 4.0 Nazi propagandasının daha ileri bir seviyesidir. Yalan haberler toplumda bir halüsinasyon hali oluşturmakta, iç ve dış düşmanlar paranoyası ile beslenen bu halüsinasyona meydan okuyanlar ise hain olarak damgalanmaktadır.
George Orwell’ın bahsettiği Hakikat Bakanlığı tarzında işleyen propaganda 4.0 sürecinde genellikle kelimeler tersine çevrilir, gerçekler yalan habere dönüşür ve bu noktada Nazi propagandasının daha ileri bir seviyesi karşımıza çıkar. Hakikatleri gizleyerek yayılan yalan haberler toplumda bir halüsinasyon hali oluşturmakta. İç ve dış düşmanlar paranoyası ile beslenen bu ideolojik halüsinasyona meydan okuyanlar en hafifinden
hain olarak damgalanmakta. Ana akım medyadan ve yankı odalarından yayılan bu halüsinasyonları biricik toplumsal gerçeklik olarak kabullenmiş kitleler açısından diğer partiler ve liderler ile popülist partiler ve liderler arasında kesin bir ayrım yapmak zorlaşır.
Popülizmin ve anti demokratik ideolojinin hakim olduğu Polonya ve Macaristan örneğinde popülist hükümetler adalet sistemini ve medyayı yeniden yapılandırarak, parlamentoyu iktidar partisine desteği harekete geçirmek için kullanılan bir propaganda podyumuna, gazetecileri ise basit teslimatçılara (sipariş haber yazanlara) indirgeyerek sessiz çoğunluğu temsil etme halüsinasyonu yaratmada başarılı olmuşlardır
[5].
Ülkemizde de toplumdaki bütün sıkıntıları ve nedenlerini toplumdaki keskin kutuplaşma üzerinden yeniden tanımlayan mevcut siyaset anlayışı bir yandan politika karşıtı tutumuyla politik müzakere imkanını ortadan kaldırırken, diğer yandan kendisi dışındaki partileri ideolojik halüsinasyon tuzağının içine çekmeye çalışmaktadır.
Türkiye’de siyasal partilerin konumlandığı ideolojik yelpazenin sosyolojik bölünmeler temelindeki ana eksenlerini oluşturan fay hatları seçmenler açısından giderek silikleşmiştir. Popülist propaganda 4.0 tarafından her gün yeniden imal edilen kışkırtıcı, dışlayıcı, dikkat çekici ve harekete geçirici ideolojik halüsinasyona meydan okuyabilmek halkın geneli açısından sanıldığı kadar kolay değildir. Bu ortamda geleneksel siyasal yelpazede yer alan dinci sağ, milliyetçi sağ, merkez sağ, merkez sol veya sol değerlerin seçmen gruplarındaki farklılaşmasını görmek her zamankinden zordur.
Popülizmle başa çıkmanın önemli noktalarından biri Mudde’nin tanımında bahsettiği incelik yani sığlık olabilir. Popülizmin derinliği yoktur. Milliyetçilik veya Feminizm gibi diğer ideolojilerle karşılaştırıldığında derinlik ve karmaşıklıktan yoksun olması onun yumuşak karnı olarak kabul edilebilir. Dürüst insanlarla yozlaşmış seçkinler arasındaki antagonizma ters-yüz edilmeye çok açıktır. Yeter ki ideolojik halüsinasyonu besleyen propaganda 4.0 araçları yeniden demokratikleşme için kullanılabilsin.
Propaganda 4.0 tarafından dizayn edilen yalanlar ormanında dolaşan ve sürekli manipüle edilme riskiyle karşı karşıya olan bireylere (kadınlara, gençlere, yoksullara, çocuklara, işsizlere, köylülere, emeklilere, emeğiyle geçinenlere) dokunan, onların gerçeklerden haberdar olmalarını sağlayan, anti-politikanın yerine yeniden politik müzakereyi koyan bir yaklaşıma ihtiyaç var.
---
[1] Cas Mudde, “The Populist Zetgeist”,
Government and Opposition, Vol:34, No:4, 2004, s.543.
[2] Ayrıntılı bilgi için bkz. Ben Stanley, “The Thin Ideology of Populism”,
Journal of Political Ideologies, Vol:13, No:1, February 2008.
[3] Propaganda 4.0 olgusunu Almanya’daki sağ popülizm üzerinden inceleyen önemli bir referans çalışma için bkz. Johannes Hillje,
Propaganda 4.0: Wie Rechte Populisten Politik Machen, JHW Dietz Press, Berlin, 2017, s.9.
[4] A.g.e., s.23.
[5] A.g.e., s.138-145.