Popülizm, körleşme ve farkındalık

Abone Ol
Popülizm körleşmeye ihtiyaç duyar. Çünkü, ister sol isterse sağ popülizm olsun, otoriteryen eğilimlerin, tutarsız ve keyfi uygulamaların, kayırmacı ekonomik ve sosyal politikaların büyük bir yalanın arkasına gizlenmesine ihtiyaç duyulur. Pandeminin ortaya çıkışından bu yana hem dünya gündemi hem de Türkiye gündemi hızla değişmekte. Her geçen gün yenisi ortaya çıkan krizler, küresel ekonomik durgunluk (stagflasyon), tedarik zincirlerindeki bozulmalar, savaşlara varan çatışmalar ve artan göç dalgalarının altından kalkmada yerel iktidarlar kadar küresel güçler de zorlanmakta. Üzerinden uzun bir zaman geçmemekle birlikte, unutulmuş olması ihtimaline karşı Trump’ın kaybettiği seçimleri ve sonrasındaki gelişmeleri yeniden hatırlamak gerektiği kanaatindeyim. 2021 yılı Ocak ayında seçimi kaybeden Trump’un silahlı destekçilerinin Temsilciler Meclisi ve Senato’nun bulunduğu Kongre (Capitol) binasını işgal görüntülerini unutmamak gerekir. ABD örneği bize, popülist iktidarların körüklediği olağanüstü dönemlerden olağan yöntemlerle çıkılmasının çok zor olduğunu gösterdi. Seçimlerle kaybettiği iktidarını devretmemek için popülist bir liderin taraftarlarını bir ayaklanmaya nasıl davet edebildiğini izledik. İzlerken, “aman neyse bunlar Amerika’da oluyor” diye düşündük belki. Oysa önümüzde yaklaşan seçimler var. ABD’de yaşananlardan çıkarılacak en önemli ders kuşkusuz daha fazla demokrasi ve daha fazla sosyal adalet talebiyle baskı kuran sivil (sivil toplum kuruluşları, medya) ve siyasal (siyasal partiler, liderler) aktörlerin varlığının ne kadar önemli olduğudur. Neden dünyada demokrasiler popülist bir meydan okumayla karşı karşıya? Bu sorunun nedenlerine daha önceki yazımızda biraz değinmiştik[1]. İl-liberal demokrasi uygulamalarına karşı halkın büyük çoğunluğunda hâkim olan teslimiyet derecesindeki kabullenişin seçkincilik ve çoğulculuk karşıtlığından, yürüttükleri kimlik siyasetine kadar pek çok söylemsel ve ideolojik kalkanı mevcuttur. Popülizmin demokrasi karşısındaki yükselişi demokratik tahayyülün ötesine geçmekle birlikte, toplumun geniş kesimlerinde oluşturduğu bağlılık-bağımlılık ilişkisinin kısa vadede çözülmesinin güç olduğunu söyleyebiliriz. Popülist iktidarların çoğunlukçuluk üzerinden toplumun yüzde 50’siyle kurduğu derin ekonomik-kültürel bağımlılıkla mücadele sadece demokrasi ve adaletin yeniden tesisiyle değil, aynı zamanda genişletilmesiyle kazanılabilir[2]. Bu mücadelede kusurlu demokrasinin hak ve özgürlükler, kültürel haklar ve sosyal adalet alanındaki zafiyetlerinin üzerine inandırıcı bir analizle, cesaretle, politik sağduyu ve sıkı çalışmayla gidilmesi gerekiyor. Ancak bu noktada muhalefetin karşısına popülist iktidarın hegemonyası altındaki medya duvarının yarattığı körleşme çıkıyor. Kamu yayıncılığı ilkesinden uzak, siyasal iktidarın veya iktisadi tekellerin hegemonyası altındaki medya toplumda toptan bir körleşme etkisi oluşturarak, popülist iktidarın sürekliliğini sağlayan büyük yalan tekniğine hizmet etmektedir. Medya aracılığıyla yaratılan körleşmeyi, Saramago’nun[3] aynı isimli post-apokaliptik romanındaki olağanüstü durumun normalleştirilerek güncele uyarlanması olarak değerlendirebiliriz. 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü almış olan kitapta körlük metaforu üzerinden sistem, devlet, iktidar, özgürlük alanları eleştirisi yapılırken, insanın insana karşı olan güvensizliğinin ve özünde taşıdığı vahşiliğin belirleyiciliğinin altını çizer. Aslına bakılacak olursa popülizm bir ölçüde bu körleşmeye ihtiyaç duyar. Çünkü, ister sol isterse sağ popülizm olsun, ampirik olarak popülizmin örgütsel biçimlerine içkin olan politik otoriteryen eğilimlerin, tutarsız ve keyfi uygulamaların, kayırmacı ekonomik ve sosyal politikaların büyük bir yalanın arkasına gizlenmesine ihtiyaç duyulur. ABD örneğinde medyanın haberden yoruma kayan ve popülist iktidarlara hizmet eden rolünün halk dilinde megafon (yankı odası) veya ponpon kız olarak iki boyutuna işaret edilir[4].
İçerme ve dışlama söylemi aracılığıyla bizden olanlar ve olmayanlar ayrımının her gün yeniden kurgulanarak canlı tutulması gerekir. Bu yüzden körleşme metaforunun ana aygıtı medyadır.
Popülizmin ana unsurları olan karizmatik liderle halkın geniş kesimlerinin talepleri ve şikayetleri arasında kurulan ilişkinin ve seçmenle kurulan hayali eşdeğerlik zincirinin retorik ve ideolojik inşasında medyanın rolü büyük olacaktır. Kurgulanan hayali bir eşdeğerliktir. Çünkü toplumda veri olan toplumsal çoğulculuk ve heterojenliktir. Bunun karşısında çeşitli dini-kültürel talepler ve zararlar temelinde eşitlenmiş bir eşdeğerlik zinciri ancak söylemsel olarak inşa edilebilir. Popülizmin başvurduğu unsurlardan biri olarak, iç ve dış ötekiler yani düşmanlarla mücadelede karşıtlıkların kurgulanmasında, şeytanlaştırma olmaksızın dost’u birleştirmek zor olacağından bu da medya ve propaganda üzerinden gerçekleştirilir. İçerme ve dışlama söylemi aracılığıyla bizden olanlar ve bizden olmayanlar ayrımının söylemsel olarak medya üzerinden her gün yeniden kurgulanarak canlı tutulması gerekir. Bu yüzden körleşme metaforunun ana aygıtı medyadır. Jose Saramago “Neoliberalizm ve Vicdan” başlıklı konuşmasında, Neoliberalizme alternatif olarak Farkındalık kavramını düşünmeyi önerir. Ne bir ekonomik sistem, ne piyasa düzeni, ne de siyasal rejimle ilgili olmayan farkındalığın bunların daha ötesinde olduğunu vurgular. Her şey ve herkes karşısında tam olarak ihtiyacımız olan tek şeyin farkındalık olduğunu belirterek, eğitimde, düşünmede, tartışmada meselelerin derinlemesine incelenmesinde elimizde farkındalıktan başka bir şey olmadığının altını çizer. Saramago için mevcut sistemi reddetmek için de elimizde farkındalıktan başka bir şey yoktur. Endişelenmemiz gereken bir durum vardır ortada[5],“ İçinde yaşadığımız gezegenin ne için, kimler için hazırlandığına dair mesela. Baştan sona zenginler için hazırlanan bir dünyadır bu. Ve yine de tam emin olamasam da, ne diyeceğimden tam emin değilim, elbette bana öyle de geliyor ki, her halükarda da, bununla da oldukça tesadüfi bir biçimde, dünyada bir takım çatışmaların olması. Kimsenin de onların bir parçası olmak istemediği çatışmalardır bunlar. Birbirlerini öldürmelerini kim umursar ki, mahvetmelerini, birbirlerini parçalamalarını, binlercesinin binlercesini ve binlercesinin birbirlerini. Şöyle düşünüyorlar birbirlerini öldürsünler ki, biz de onları öldürmek zorunda kalmayalım. Ve böylelikle de işler kolayca hallediliyor. Peki, buna nasıl karşı çıkmalıyız? Otorite değiliz, hükümet de değiliz, çok uluslu şirketlerimiz de yok, küresel finans spekülasyonlarına da hâkim değiliz. Hiçbirine de sahip değiliz. Öyleyse nasıl karşı çıkacağız peki? Yalnızca farkındalıkla karşı çıkacağız. Gerçeklerin farkındalığıyla, kendi haklarımızın farkındalığıyla, insan olduğumuzun farkındalığıyla. Yalnızca bir insan olduğumuzun farkındalığıyla ve yalnızca da bunu istemekle. Dünyada bana ait olanın farkındalığıyla, mülkiyet manasında değil tabii bana ait olan sorumluluklar manasında yani: bilme hakkı olarak bana ait olan. Müdahale etme manasında bana ait olan. Değiştirme manasında bana ait olan. İşte buna da farkındalık denir”.
Toplumda hayali eşdeğerliliklerin ötesinde, bize benzemeyen ama şeytanlaştırmadığımız öteki ile farklılıklar temelinde birlikte yaşama arayışının itici gücü demokratik sivil toplum ve özgür medya olacaktır.
Sosyal sermaye olarak adlandırılan güven üzerine inşa edilen sivil toplumun ikinci önemli ayağı farkındalıktır. Toplumda hayali eşdeğerliliklerin ötesinde, bize benzemeyen ama şeytanlaştırmadığımız öteki ile farklılıklar temelinde birlikte yaşama arayışının itici gücü demokratik sivil toplum ve özgür medya olacaktır. İktidar ve iktisadi tekellerin elindeki medyanın oluşturduğu körleştirici etkisinden kurtularak, sivil toplum temelli seferberliğin desteklenmesi, toplumda en fazla ezilen kadınlar ve çocuklar üzerinden iş birliği ağlarının kurulması kendi haklarımıza dair farkındalığı oluşturmada önemli bir adım olacaktır. Politik ve sosyal aktörler arasında farkındalık üzerinden kurulacak ilişkiler ve sivil toplum temelli seferberlik hareketleri aşağıdan hareketler ile yukarıdan hareketlerin ortada, ortak bir noktada buluşmasını sağlayabilir. Hayali eşdeğerlik zincirinin kırılarak çoğulculuk ve farklılıklar temelinde yeni bir özgürlük ve sosyal adalet talebinin şekillenmesine katkı sağlayabilir. --- [1] Gülgün Erdoğan Tosun, “Popülist İktidar Altında Demokratik Sivil Toplumun Önemi”, Politikyol, 22 Nisan 2022 [2] Andrew Arato, Jean L.Cohen, Populism and Civil Society: The Challenge To Constitutional Democracy, Oxford University Press, Oxford, 2022, s.vii. [3] Jose Saramago, Körlük, Çev.Işık Ergüden, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2017. [4] Arato ve Cohen, a.g.e., s.49. [5] Jose Saramago, “Neoliberalizm ve Vicdan”, 4 dakikalık konuşma için bkz. Erişim adresi: https://www.youtube.com/watch?v=pczAB6vdUO0 Erişim tarihi: 19 Mayıs 2022