Popülist İktidarların Mantığı ve Seçimler

Abone Ol
Popülist hareketler kullandıkları aşırı duygusal kutuplaştırma siyaseti ile kendileri dışındaki herkesi hain, düşman, şeytan vb. olarak görür ve gösterir.

Loading...

Türkiye’nin de içinde bulunduğu Macaristan, Polonya, Venezüela, Trump ABD’si gibi ülkelerin ortak paydası olarak tarif edilen popülist iktidarların anayasal demokrasiye meydan okuyan doğası son 10 yıldır siyaset biliminin başlıca inceleme konularından biridir. Popülist iktidarlara yönelik ilginin artmasında popülizmin demokrasiye verdiği zarar ve iktidarın otoriter eğilimlerini besleme kapasitesinin önemi yadsınamaz. Liberal demokrasiyi dönüştürerek onu il-liberal özelliklerle donatan popülizm melez bir rejim oluşturur. Popülizmin ve popülist iktidarın seçimlere ilişkin tahayyülünü ve popülizmin alternatifinin hangi mekanizmalar üzerinden kurulabileceğini ortaya koymayı amaçlayan bu yazının temeli Arato ve Cohen’in son çalışmasına[1] dayanmaktadır. Arato ve Cohen’e göre, popülizmin iktidara gelişi demokratik rejim içindeki bir melezleşme süreci aracılığıyla gerçekleşir. Bu sayede otoriter pratikler ve normlar mevcut demokratik rejime karışarak kalitesini düşürür ve dinamiklerini bozar. Demokratik melezleşme sürecinde seçilmiş popülist yöneticiler tarafından yürütülen anayasal demokrasinin temel özelliklerinin parça parça baltalanması gerekir. Bir başka ifadeyle popülist oyun kitabı, hükümetteki popülistlerin demokrasinin ön koşulu olan prosedürel, normatif, kurumsal yapıları, siyasi partileri ve sivil toplumu zayıflatacak, baltalayacak anti demokratik eylemler repertuarına sahip olmasını gerektirir. Melezleşmenin yolları çok çeşitlidir. İlk adım kurumsal ayrıcalıklara ilişkin hoşgörü ve hoşgörünün iki temel meta normunun altının oyulmasıdır. İktidarı elinde tutan popülist seçkinler parlamentodaki muhalefeti ve rakip partileri yozlaşmış, vatanseverlik eksikliği olan, başarısız ve kendilerine yönelik varoluşsal bir tehditmiş gibi davranırlar. Diğer partileri ve liderlerini siyasal rakipten öte birer hasım ve düşman olarak gören bu yaklaşım iktidar ile muhalefet arasında demokratik işbirliği ve uzlaşma normunun altını oyar. İktidar ve muhalefet partisi liderlerinin bir masa etrafında bir araya gelmesi imkansız hale gelir. Kazananın her şeyi aldığı seçimler aracılığıyla ihlal edilen ikinci hoşgörü normu kurumsal hoşgörüdür. Kurumsal hoşgörüsünü kaybeden ve iktidarı tek başına elinde tutan popülist lider kurumsal ayrıcalıklarını sonuna kadar kullanır, yasanın lafzına saygılı ancak ruhunu açıkça ihlal eden eylemlerden çekinmez. Popülist hareketler kullandıkları aşırı duygusal kutuplaştırma siyaseti ile kendileri dışındaki herkesi hain, düşman, şeytan vb. olarak görür ve gösterir. Toplumun bazı gruplarına yönelik bu dışlama kendi tabanına bir seferberlik duygusu aşılarken, kendi dostlarına her türlü esenlik, refah, statü ve dayanışma sunarlar. Bu noktada, Kutlu Kağan’ın Politikyol’da yayınlanmış yazısını hatırlamak gerekir[2]; “...siyaseti belirleyen yegâne hat; kayırmacılarla halk arasında dönen savaştır. İmtiyazlı zümreler ile ulus arasında geçen büyük ve şedit mücadeledir. Bu mücadele ne sınıf ne kimlik mücadelesidir. Muhafazakâr atanamamış işçi bir öğretmenle iktidarın kaynak dağıtımından muaf liberal bir sermayedar; mağdur Kemalist bir emekli öğretmenle kadro alamamış milliyetçi bir akademisyen bu hatta buluşuyor, işte siyasetin ana ekseni ve meselesi de budur”. Duygusal kutuplaşmanın sonuçları siyaseten yıkıcıdır. Çünkü buradaki asıl hedef siyasal rekabeti baltalamak ve iktidar değişimi olasılığını azaltmaktır.
Popülist evrendeki liderler için seçimler, popülist hükümetin politikalarının eleştirel değerlendirilmesi ve hesap verebilirliğine hizmet etmek yerine popülist lidere övgü ve körü körüne itaat etmekle ilgilidir
Popülist bir iktidar açısından seçimler popülist liderde cisimleşen ve önceden inşa edilmiş olan popüler iradeyi doğrulamak için yapılır. Oysa demokratik sistemler açısından belli bir seçmen çoğunluğunun seçtiği kişi asla halkın kendisi değildir. Siyasi temsilciler halkın üniter iradesini cisimleştirmez. Vaatleri olan politikacılardır. Politikacılar açısından vaatler ile uygulama arasında her zaman boşluk vardır. Demokratik sistemlerde seçimler bir yanıyla vaatler (politikacılar) arasında halkın seçim yapmasını sağlarken, diğer yanıyla vaatlerini uygulamalarıyla destekleyemeyen politikacıları görevden uzaklaştırarak bir tür hesap verme mekanizması olarak işler. Çünkü politikacılar vaatlerini bazen yerine getirebilirler, bazen de getiremezler. Burada üç kilit kurum karşımıza çıkar; gözetim, yaptırım/önleme ve yargılama. Popülist iktidar altında ise, halk egemenliğinin üniter iradesini somutlaştırmaya dayanan iç mantığı nedeniyle popülist liderin elindeki yürütmenin egemenliği önündeki tüm kurumsal kısıtlamalar ortadan kaldırılır.  Böyle bir ortamda gözetim, yaptırım ve yargılama yetkilerini kullanması gereken aktörler baskılanır. Yatay hesap verebilirlik kurumları olarak muhalefet partileri, mahkemeler, devlet yapıları (Sayıştay, Tüik  gibi), hatta bağımsız devlet görevlileri ile bürokratların alanı popülist liderin ayrıcalıklarının genişletilmesi amacıyla kısıtlanır. İktidardaki popülistlerin amacı bu kurumların kontrolünü ele geçirmek ve/veya özerkliklerini ortadan kaldırmaktır. Yargılama mekanizmasıyla ilgili olarak, Arato ve Cohen’in altını çizdiği bir diğer popülist iktidar stratejisi ayrımcı yasalcılıktır. Bu taktik veya strateji son kertede, demokrasinin bir diğer ön koşulu olan hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırır. Ayrımcı yasalcılık taraftarları kayırmak, muhalifleri azaltmak için mevcut yasayı ve resmi otoriteyi keyfi olarak kullanmayı gerektirir. Sivil toplumdaki özerk aktörlerin hakları dahil olmak üzere, azınlıkları güçsüzleştirme, muhalifleri susturma, bağımsız medyaya gözdağı verme, eleştirel gazete ve gazetecileri taciz etme, hedef gösterme, vergi denetimlerini ve iftira davalarını kullanma, kanunların bazı durumlarda gereğinden fazla, bazı durumlarda ise yetersiz uygulanması gibi uygulamaları kapsar. Popülist iktidarlar, olumsuz partizanlık yaparak bir yandan rakiplerinin kazandığı seçimleri hileli olarak nitelendirir, seçim kurallarını manipüle etmeye çalışır, diğer yandan kendisi dışındaki siyasi partileri ve muhalefeti parlamento ile sınırlandırarak bu partiler üzerinden meşruiyet devşirmeye çalışır. Kendileri aleyhinde oy kullanması muhtemel seçmenlerin seçimlere katılmasını önlemek için çeşitli taktikler kullanarak siyasal oyunu kendi lehlerine çevirmeye çalışırlar. Popülist evrendeki liderler için seçimler, popülist hükümetin politikalarının eleştirel değerlendirilmesi ve hesap verebilirliğine hizmet etmek yerine popülist lidere övgü ve körü körüne itaat etmekle ilgilidir. Kendisini halk egemenliğinin cisimleştirildiği bir sembol olarak gördüğü için, iktidar tahayyülünde örtük olarak hiçbir sınırlandırmayı kabul etmezler. Seçim oyununun alanını daraltmak, çarpıtmak, muhalefetin rekabet kabiliyetini azaltmak amacıyla otoriter normların ve uygulamaların sürece dahil edilmesi nedeniyle, demokratik melezleşme süreci sonucunda ortaya çıkan bu durum nitelikli otoriterlik  veya rekabetçi otoriterlik olarak isimlendirilir. Yukarıda genel çerçevesi çizilen bu döngü ve popülist iktidar ilişkileri ağı ile pratikleri bağlamında Türkiye’yi bekleyen 2023 seçim sürecini popülist iktidarların genel mantığı çerçevesinde değerlendirmek, iktidarın uyguladığı stratejilerin bu mantık içindeki yerini ayırt etmek muhalefet partilerinin liderleri açısından son derece önemlidir. İktidarın dışladığı kesimleri bir araya getirmek, mevcut iktidarın zayıf olduğu uzlaşma ve iş birliği konusundaki toplumsal taleplere yanıt vermek gerekir. --- [1] Bu yazı Arato ve Cohen’in çalışmasından derlenmiştir. Andrew Arato, Jean L.Cohen, Populism and Civil Society: The Challenge To Constitutional Democracy, Oxford University Press, Oxford, 2022. [2] Kutlu Kağan, “Beni Vur Beni Onlara Verme”, Politikyol, 2 Haziran 2022, Erişim adresi: https://www.politikyol.com/beni-vur-beni-onlara-verme/ Erişim tarihi: 2 Haziran 2022