Ekonomi yazarımız Baki Demirel, “Küresel enflasyon yüksek, dolayısıyla bizde de enflasyon yüksek” söylemini değerlendirdi. Bunun doğru bir söylem olmadığı gibi politika yapıcıların kendi kendilerini yanıltmalarına, aşırı iyimserliğe neden olduğunu yazdı
Enflasyon sorunu üzerine daha önce kaleme aldığım yazılar son birkaç ay içinde karşılaşılan durum hakkında önemli uyarılara sahipti. Diğer yandan neler olabileceği konusunda farklı düşüncedeki iktisatçılar arasında bile belirgin bir uzlaşı vardı.
Para ve maliye politikası tepkileri ve bölüşüm etkileri konusundaki önemli farklara rağmen mevcut politikaların olası sonuçlarını tahmin etmek konusunda bir uzlaşı olduğu da açıktır. Bir başka uzlaşı da küresel piyasalarda meydana gelen yeni durumların gelişen piyasa ekonomileri üzerindeki etkileri konusundadır diyebilirim.
Öte yandan küresel ekonomik sorunların Türkiye ekonomisinde yol açtığı olumsuz sonuçların diğer ülkelere göre daha fazla olması, Türkiye ekonomisinin yüksek kırılganlığından ya da ülkeye özgü yapısallıklarından kaynaklanmaktadır.
Örneğin, TCMB başkanı Sayın Kavcıoğlu’nun “Enflasyon Raporu II Bilgilendirme Toplantısı” konuşma metninde geçen şu ifadeleri ele alalım;
“Orta vadeli tahminlerimize geçmeden önce, enflasyonun temel makro belirleyicilerine ilişkin değerlendirmelerimize yer vermenin faydalı olacağını düşünüyorum. Yaptığımız analizler enflasyondaki yükselişin temel belirleyicilerinin küresel emtia fiyatları, döviz kuru ve arz yönlü aksaklıklar olduğuna işaret etmektedir.
Yılın ilk çeyreğinde ithalat birim değer endeksi emtia fiyatlarını takiben belirgin artışlar göstermiş ve enflasyonu yukarıya çeken esas unsurlardan biri olmuştur. Emtia piyasalarındaki arz-talep dengesizlikleri nedeniyle süregelen fiyat artışları, Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmayla birlikte daha da güçlenmiştir. Enerji endeksi yüzde 44 oranında çeyreklik yükselişle öne çıkarken emtia fiyat artışlarının alt endeksler geneline yayıldığını görüyoruz.
Şubat ayı sonunda sıcak çatışmaya dönen jeopolitik gelişmelerle birlikte gıda fiyatlarına ilişkin riskler belirginleşmiş, başta buğday ve ayçiçek yağı olmak üzere uluslararası tarımsal emtia fiyatlarında yüksek artışlar gözlenmiştir. Bu dönemde, uluslararası gıda fiyatları tarihsel olarak en yüksek seviyesine ulaşmıştır”.
Evet, gerçekten de küresel tedarik zincirleri kaynaklı yani küresel ekonominin üretim tarafında yaşanan sorunlar ve Ukrayna-Rusya savaşı tüm ekonomilerde enflasyonun artmasına neden olmaktadır. Küresel ekonomi bir önceki yazımda belirttiğim gibi bir birini besleyen enerji-iklim-gelir eşitsizliği ve borç krizleri ile karşı karşıyadır. Dünyadaki tüm ülkeler bu sorunlardan olumsuz etkilenmektedirler. Ama bazıları daha fazla.
Enflasyon küresel bir sorundur ancak bu sorun gelişmekte olan ülkeler için daha büyüktür ve sosyal hayatı daha olumsuz etkilemektedir. Türkiye, enflasyon sorununu en fazla hisseden ve yoksullaşmanın arttığı ülkelerden biridir. Çünkü yüksek kur ve TL’nin kırılgan yapısı küresel fiyatlardaki yükselişi, örneğin emtia ve gıda fiyatlarındaki artışı yurt içinde küreselde meydana gelen artıştan daha fazla hissetmemize neden olmaktadır.
Enflasyon küresel bir sorundur ancak bu sorun gelişmekte olan ülkeler için daha büyüktür ve sosyal hayatı daha olumsuz etkilemektedir. Türkiye, enflasyon sorununu en fazla hisseden ve yoksullaşmanın arttığı ülkelerden biridir.
Dolayısıyla “küresel enflasyon yüksek, dolayısıyla bizde de enflasyon yüksek” demek doğru bir söylem olmadığı gibi politika yapıcıların kendi kendilerini yanıltmalarına, aşırı iyimserliğe neden olmaktadır.
Bu aşırı iyimserlik durumu mevcut iktisadi sorunlara karşı sınıfsal bir tercihin sonucu da olabilir. Bu sınıfsal tercih doğru kararlar alınmasını engellerken mevcut sorunları ve ekonomik kırılganlığı daha da artırmaktadır. Bununla beraber hükümetin son günlerde artan hayat pahalılığını (aslında yoksulluğu) kabul edici söylemleri dikkat çekici olsa da söylemler ve politika tercihleri arasındaki tutarsızlık dikkatlerden kaçmamaktadır.
Seçimler yaklaşırken hükümetin büyüme isteği anlaşılabilir bir durumdur. Buna karşın ekonomik büyüme yöntem tercihinin 2020 ve 2021 de yaşanan tecrübelere karşın kredi genişlemesine dayalı olarak ve üstelik gelir dağılımını daha da bozucu; Orta-yoksul sınıfların aleyhine olan rant ekonomisi lehine yapılması bu tutarsızlığa bir örnektir.
Bu aşırı iyimserlik halinin sonucu olarak Dünya ekonomisinde yaşanan gelişmeler de doğru tahlil edilememektedir. Rusya-Ukrayna savaşanın uzayacağına yönelik edişeler devam ederken TCMB’nin savaşın biteceğine ve bu sayede enflasyonun düşebileceğine yönelik beklentiyi kendi metinlerine eklemiş olması gerçekliklerden kopuk olmanın bir tezahürüdür.
Bir başka iyimserlik hali de dış ticaret konusunda yaşanmaktadır. 2022 yılının ilk dört ayında dış ticaret açıkları $33 milyar olurken, ana ticaret partnerlerimizde büyüme beklentilerinin zayıflaması ve tedarik zinciri kaynaklı sorunların, Ukrayna-Rusya savaşının uzaması hem dış ticaret açıklarının daha da büyümesine hem de cari açığın artmasına yol açabilecektir.
FED parasal sıkılaşmasına bağlı olarak küresel likiditenin daha da daralması ve küresel finansal sistemde riskleri daha da büyütmesi döviz sorununu büyütebilecek bir başka önemli gelişmedir. Yani bir taraftan ticaret açıkları büyürken diğer taraftan finansman zorlukları da artmaktadır. Tüm bunlar enflasyonu hızlandırmamak için kuru istikrarlı tutma çabalarını olumsuz etkileyebilecektir.
Rusya-Ukrayna savaşanın uzayacağına yönelik edişeler devam ederken TCMB’nin savaşın biteceğine ve bu sayede enflasyonun düşebileceğine yönelik beklentisi gerçekliklerden kopuk olmanın bir tezahürüdür.
Daha önceki pek çok yazımda bu nedenle KKM ve türevlerine dayalı mevcut kur politikasının sürdürülebilir olmadığını belirtmiştim. Bu politikada ısrar ve yeni araçlar kullanılma çabaları zaman kazanmak için olsa da TL’nin kırılganlığını arttırmakta ve ülke risk primini büyütmektedir. Küresel parasal hiyerarşide gittikçe daha diplere inmek buradan çıkış için gereken faiz artışını her geçen ay daha da büyütmektedir.
Bir başka sorun da küresel gıda enflasyonu ile ilgilidir. %90 seviyesine ulaşan gıda enflasyonunun yaz aylarının gelmesi ile birlikte mevsimsel etkilerle düşmesi elbette beklenebilecek bir durumdur. Ancak yukarıda bahsettiğim dış açıklar ve küresel finansal koşullara bağlı sorunların TL üzerinde yaratabileceği baskı tarımsal girdi maliyetlerini artırabileceğinden yaz aylarında gıda enflasyonunun azalacağı beklentisini hayal kırıklığına uğratabilir. Ayrıca önemli bir tarımsal girdi olan gübre fiyatlarının küresel kimyasal gübre arz sıkıntısına bağlı olarak artma eğilimini sürdürmesi TL’nin değer kaybetme süreci ile birlikte tarımsal üretimde önemli bir maliyet sorunu olarak karşımıza çıkabilir ya da mevcut sorunu daha da büyütebilir.
Sonuç olarak politika yapıcıların yani hükümetin enflasyon konusundaki aşırı iyimserliklerini yani Polyanna halini terk ederek yurt içinde artan yoksullaşmayı ve küresel iktisadi koşullardaki gelişmeleri belli bir sermaye sınıfının lehine değil de toplumsal refahı sağlamak, işsizliği azaltmak, gelirleri artırmak lehine değerlendirmelerinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Yoksa Polyanna ekonomisinde riskler büyüyor.