İnsan beyninin politik kısayolları nerededir? Hangi düğmelere basarsam nasıl tepki alırım? Bu kısayolları keşfederek insanların siyasi eğilimlerini tahmin edebilir ya da değiştirebilir miyim? Politik Nörobilim alanı bu sorularla ilgileniyor.
Seçim öncesi kampanyaların son sürat devam ettiği bu günlerde, işim ve merakım gereği etrafımda gördüğüm billboardlara, kampanyalarda kullanılan görsellere büyük bir dikkatle bakıyorum. Politik pazarlama ve iletişim bilim dallarının konularını oluşturan bu ilgi çekici alan bize hangi siyasinin nasıl bir sözlü ve sözlü olmayan iletişim kampanyası tasarlayarak kitleler üzerinde daha büyük bir etki bırakabileceğine dair ipuçları sunuyor. Bu, halkla ilişkilerin kurucusu olarak kabul edilen Edward Bernays’in 1920’lerde sansasyonel başarılar elde eden siyasi kampanyalarından bu yana yoğun ilgi gören bir alan. Son yıllarda bu alanın çıktılarının daha verimli olabilmesi, yani bizi daha hızlı, kolay ve etkili bir biçimde ikna edebilmeleri için neler yapılabileceğine dair tartışmalara nörobilimin de katkı sağladığını görüyoruz.
İnsan beyninin politik kısayolları nerededir? Hangi düğmelere basarsam nasıl tepki alırım? Bu kısayolları keşfederek insanların siyasi eğilimlerini önceden tahmin edebilir ya da değiştirebilir miyim? Politik Nörobilim (Nöropolitika) alanı bu sorularla ilgileniyor. Bu son derece ilginç konuya hem kişisel merakım hem de laboratuvardaki çalışmalarımız doğrultusunda giderek daha fazla zaman ayırıyoruz. Bazı bulguları sizlerle de paylaşmak istiyorum ki nasıl bir makine tasarımının içinde yaşadığımıza dair daha net bir fikir sahibi olabilelim…
Politik nörobilim siyasi bilgi işleme ve karar vermenin altında yatan nöral mekanizmaları anlamaya odaklanmış bir alan. Araştırmalarda genellikle beynin duygusal ve bilişsel verileri işleyen amigdala, insula ve ön singulat bölgeleriyle birlikte sosyal farkındalık, karar verme ve ödül işlemeden sorumlu bölgeleri ele alınıyor. Bu alanda ele alınan konular ise öncelikli olarak basit siyasi uyaranlara verilen tepkileri ölçmekle başlamış: örneğin bir adayın seçim kampanyası için hazırladığı afişin kendisine ilişkin duygu ve düşüncelerimizi nasıl etkilediği, kendisine oy verme ihtimalimizi arttırıp arttırmadığı gibi etkilere bakılmış. Daha yeni çalışmalarda ise bir adım öteye geçildiğini, beynin siyasi kararları nasıl verdiğinin anlaşılmaya çalışıldığını görüyoruz. Nispeten yeni bir alan olan politik nörobilim, siyasi adaylar ve seçilmiş yetkililer hakkında nasıl muhakeme yaptığımızı ve bu süreçlerin zannettiğimiz gibi kontrollü süreçler olmaktan çok otomatik karar süreçleri olup olamayacağını inceliyor.
Birkaç çarpıcı araştırma ile alanın neden çok önemli bilgiler üretme kapasitesine sahip olduğuna bakalım: 2013 yılında yayımlanan bir araştırmada, kendisini muhafazakar ya da liberal olarak tanımlayan kişilerin beyinlerinin farklı bölgelerinde işlevsel ya da yapısal farklılıklar olup olmadığına bakılıyor. Araştırmanın ön bulgularına göre – şaşırtıcı olmayan bir şekilde - muhafazakarların güvenlik, öngörülebilirlik ve otorite taleplerinin liberallere kıyasla daha yüksek olduğu, liberallerin ise yenilik, nüans ve karmaşıklığa karşı daha toleranslı ve talepkâr oldukları görülüyor.
Şaşırtıcı olan kısım ise şu: fMRI sonuçlarına göre liberaller ve muhafazakârlar, sosyal ve duygusal bilgileri işleyen beyin bölgelerinin yapısı (hacmi) açısından birbirinden farklılaşıyor. Hataları tespit etme ve çatışmaları yönetmede rol oynayan bir alan olan anterior singulat korteks ve gri madde (nöral hücre gövdeleri) hacminin, muhafazakarlara kıyasla liberallerde daha büyük olduğu görülüyor. Buna karşın muhafazakarlarda ise duyguları düzenlemekten ve tehdit algısını değerlendirmekten sorumlu olan amigdalanın daha büyük olduğu ortaya çıkıyor. Nörobilim alanındaki çalışmalar, yapı ile işlevin birbiriyle ilişkili olabileceklerine dair önemli bulgular sunuyorlar. Bu demek oluyor ki bir bölge ne kadar çok çalışıyor ise o bölgedeki yapılar o kadar kalın ya da büyük hale gelebiliyor.
2013’teki bir araştırmaya göre liberaller ve muhafazakârlar, sosyal ve duygusal bilgileri işleyen beyin bölgelerinin yapısı açısından birbirinden farklı. Çatışmaları yönetmede rol oynayan gri madde hacmi liberallerde daha büyük.
Bu durumu test etmek üzere yapılan bir başka araştırmada beyin yapısı ile statükoculuk arasında herhangi bir bağlantı olup olmadığı saptanmaya çalışılıyor. 2018 yılında Nam tarafından yapılan bu araştırmada statükonun bozulmasından rahatsız olduklarını ve bu nedenle statükoyu desteklediklerini ifade eden kişilerin, statükoya karşı çıkma olasılığı daha yüksek olan kişilere kıyasla daha büyük bir amigdala hacmine sahip oldukları ortaya konuluyor.
Bir önceki çalışmanın bulgularını destekleyen bu çalışma da bize gösteriyor ki, değişimi tehdit olarak algılayan kişilerde, tehditlere karşı verdiğimiz tepkileri yönetmekten sorumlu olan beyin bölgesi daha gelişmiş. Bu bulgulardan hareketle şu çıkarıma varabiliriz:
İdeolojiniz, beyninizdeki yapıların -muhtemelen bu bölgenin ne kadar aktif olarak çalıştığı üzerinden- değişikliğe uğramasına neden oluyor. Dolayısıyla beynin farklı bölgelerindeki yapısal değişiklikler üzerinden sizin hangi ideolojiye sahip olduğunuzu söylemek mümkün olabilir.
Bu kuvvetli hipotezi test etmek üzere doğrudan bu amaçla yapılan yakın tarihli bir araştırma bize ilginç bulgular sunuyor. Ohio State Üniversitesi akademisyenleri tarafından 2022 yılında yapılan bu araştırmada
“Sadece beyne bakarak bir kişinin hangi politik davranışı sergileyeceğini anlayabilir miyiz?” sorusuna cevap aranıyor. Araştırmaya katılanlara farklı görevler verilerek, bu görevler esnasında beyinlerinin farklı bölgelerinde gerçekleşen aktivasyonlar inceleniyor. Hangi bölgelerin aktive olduğuna dair veri, bir yapay zekâ algoritması ile işleniyor ve kişinin muhafazakar-liberal skalasındaki politik görüşü tahmin edilmeye çalışılıyor.
Verilen görevlerden ilki bir empati görevi: Katılımcılara, kendilerine gösterilen resimlerdeki kişileri, ruh hallerine göre nötr, mutlu, mutsuz ve korkulu olarak 4 kategoriye ayırmaları isteniyor. İkinci görevde katılımcılara küçük bir hafıza görevi veriliyor. Son görevde ise ellerindeki düğmeye ne kadar hızla bastıklarına göre para kazanmalarına ya da kaybetmelerine neden olan bir görevi tamamlamaları isteniyor. Her üç görev esnasında katılımcıların farklı beyin bölgelerinden gelen aktivasyon sinyalleri bir algoritma tarafından işleniyor ve sonuç olarak algoritma bu kişilerin hangi siyasi görüşe sahip olduklarına dair bir karar veriyor. Sonuçlar son derece enteresan: Algoritma kişilerin muhafazakâr mı liberal mi olduklarını %80 doğrulukla tahmin edebiliyor!
İdeolojiniz, beyninizdeki yapıların değişikliğe uğramasına neden oluyor. Dolayısıyla beynin farklı bölgelerindeki yapısal değişiklikler üzerinden sizin hangi ideolojiye sahip olduğunuzu söylemek mümkün olabilir.
Bu araştırma literatürde büyük bir kırılım yarattı; zira bugüne kadar yalnızca biyolojik işaretlere dayalı olarak politik eğilim belirleyen ve bunu bu derece yüksek bir doğruluk oranıyla yapabilen başka bir araştırma yok.
Önceki araştırmalar üzerinden yaptığımız tartışmayı da ekleyecek olursak karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor: Yalnızca nörobiyolojik verilerinizin alınması suretiyle politik görüşünüz tespit edilebilir ve duygu, düşünce ya da davranışlarınızı etkilemek üzere size politik görüşünüzle uyumlu uyaranlar ya da içerikler gönderilebilir.
Şu anda politik görüşlerinizi anlamak için sizi bir MR cihazına sokmamız gerekiyor. Ama yakın gelecekte farklı teknolojiler vasıtasıyla bunu sizler bilgisayar karşısında otururken başınıza takılacak olan küçük bir başlık ve hatta gelişmiş bir VR headset ile de yapabilmek mümkün. Bu veriler bizi manipüle etmek için kullanılabilir mi, evet. Tehlikeli mi, evet. Ama pek çok farklı teknolojiyle ilgili olarak tekrar tekrar belirttiğim gibi düğüm yine insanda çözülüyor. Bu bilgiyi iyi ya da kötü yönde kullanmak insanın elinde. Peki hangi yönün iyi, hangi yönün kötü olduğuna kim karar veriyor? İşte bu, bu yazarın da cevabını veremeyeceği en temel ve en karmaşık soru…