Kurumların kaybedilmesi, seçmenin devlet ile olan ilişkilerinin zayıflaması ile sonuçlandı. Durum, politikanın amaca ulaşmak yolunda kullandığı fikirlere, planlara ve uygulamalara itiraz etmenin çok zorlaştığı bir sonuç yarattı.Türkiye, ekonomide bazı politikaları hayata geçiriyor. Yani hükümet, sahip olduğu fikirleri ve planları amaçlarına ulaşmak için uygulamaya sokuyor. Amaç, enflasyonu düşürmek ve bu amaç doğrultusunda faizin olmadığı bir ekonomik düzeni de hayata geçirmek. Kısaca amaç, faizi yok ederek enflasyonu düşürmek. Bu amaca yönelik fikirlerin içinde hükümet üyelerinin ekonomi bilgisi var. Planlar ise, hükümet üyelerinin sahip olduğu ekonomi bilgisine göre şekilleniyor. Yeni Ekonomi Modeli adı altında Kasım 2021’de ortaya konan model, hükümet üyelerinin ekonomi bilgisini yansıtıyor. Bu bilgiden çıkan planlar doğrultusundaki uygulamalar toplumdan politikanın beklediği tepkileri görüyor mu? Kısmen. O da, sözlü baskıların ve toplumun büyük bölümünün kabul etmek istemediği kanuni zorlamalarla. Toplum, enflasyonun düşürülmesi yönündeki hedefi destekliyor. Ancak, hükümetin sahip olduğu fikirler, planlar ve uygulamalarla mutabık değil. Bu nedenle politika, toplumdan beklediği tepkiyi göremiyor. Zira, fikirlerin, planların ve uygulamaların ekonomi biliminin öğretileri çerçevesinde politikayı amacına ulaştırması mümkün değil. Toplumun her kesimi bu bilimsel öğretilerden haberdar mı? Hayır. Ama, uygulama sonuçlarını yaşıyor ve tecrübe ediyor. Sosyal bilimlerin kuralları, belirli varsayımlar altında çalışıyor. Politik ekonominin konularının ve kavramlarının birbirleriyle nasıl ilişki halinde olduklarını siyasi rejimler belirliyor. Farklı siyasi rejimlerin koşulları altında ekonomi de farklı işleyiş şekillerine bürünüyor. Bilimsel tasnifte, politik ekonominin içinde kurumsal ekonomi ve kamusal ekonomi gibi çok önemli iki kavram yer alıyor. Bunların altında sosyolojinin, psikolojinin anlattığı insan ve kurum davranışları var. Türkiye, zayıf olan demokrasisini özellikle 2010 civarından itibaren daha da zayıflatarak otokratik bir düzene geçti. Mevcut hükümet, olası iktidarında hayata geçireceği bu düzen değişikliği niyetini 1990’larda açık olarak anlatmıştı. Bu düzene geçiş, politikanın amaçlarına ulaşmak için kullandığı fikirlerin ve planların uygulamalarının toplum tarafından destek görmemesi durumunda baskıyı artırabilmeyi amaçlıyordu. Kurumların kaybedilmesi, seçmenin devlet ile olan ilişkilerinin zayıflaması ile sonuçlandı. Durum, politikanın amaca ulaşmak yolunda kullandığı fikirlere, planlara ve uygulamalara itiraz etmenin çok zorlaştığı bir sonuç yarattı. Ekonomi, içinde bulunduğu rejimin doğrudan etkisi altındadır. Hükümetin ekonomi politikası, toplumdan gördüğü tepki yetersizliği ile bir politikasızlık durumunu ortaya koymaktadır. Bu hâlde politikasızlığın ortadan kaldırılması ancak otokratik bir rejim altında mümkündür. Faizin olmadığı bir düzenin yaratılması da ancak Türkiye’nin başka bir siyasi rejimin içinde olması ile olanak dahilindedir. Politikanın amaçları, fikirleri, planları ve uygulamaları. Toplumdan gelen tepkinin politikayı amacına ulaştırması. Bu kavramların bugünkü haliyle hiçbiri toplumun da talep ettiği enflasyonun düşürülmesi amacına götürmüyor Türkiye’yi. Otokratikleşme süreci sebepsiz bir tercih değildir. Ya amacın diğer kısmı? Yani, faizin olmadığı bir ekonomi düzeninin kurulması. Bu amaca hangi siyasi rejim altında ulaşılacak mevcut olanla ulaşılamayacağına göre? Politik ekonominin bakış açısıyla, seçime giden süreçte yaşanacakları tahmin etmek pek zor olmuyor. Bilim ve onun bir parçası olarak politik ekonomi yol gösteriyor.
Politik ekonomi cephesinden Türkiye tecrübesi
Politikanın amaçları, fikirleri, planları ve uygulamaları. Toplumdan gelen tepkinin politikayı amacına ulaştırması. Bu kavramların bugünkü haliyle hiçbiri toplumun da talep ettiği enflasyonun düşürülmesi amacına götürmüyor Türkiye’yi.
Ekonomideki gelişmeler politikayı, politikadaki gelişmeler ekonomiyi etkiler. Bu etkileşimi ekonomi cephesinden incelemeye çalıştığımızda karşımıza ekonominin disiplinlerinden biri çıkar: Politik ekonomi.
Zaman zaman ekonominin politikleştiği yönünde yapılan yorumlara katılmak mümkün değildir. Zira ekonomi, politikacıların yönetimindedir ve politikanın çok önemli bir yerinde durur.
Toplumun hangi kesiminin üretilen gelirden ne kadar pay alacağı parlamentolarda çıkarılan kanunların etkisi altındadır. Bir siyasal sistemin sendikalaşmaya tanıdığı haklar gelir bölüşümünü etkiler. Siyasal sistemin sendikalaşmaya tanıdığı hakların sınırları seçmenin hangi siyasal partiyi iktidara getirdiğine göre farklılık arz eder.
Özel kesimin hangi sektörlerdeki firmalarının kamu harcamalarından ne kadar gelir yarattıkları çok sayıda etkenin yanında bu sektörlerdeki baskı ve çıkar gruplarının hükümet ile ilişkilerinin de etkisindedir. Bir hükümetin sanayiyi ya da finans piyasalarını öne çıkaran uygulamaları ilgili hükümetin tercihleriyle şekillenebilmektedir. Hükümet, politika tercihlerini ortaya koyar. O hükümeti tercih eden de demokrasilerde seçmendir. Dolayısıyla ekonomi, politik bir kavramdır.
Ekonominin politikleştiği yönündeki iddialar ve serzenişler genelde piyasaların kanunlardan kaçma arzusunun bir ifadesidir. Oysa, çeşitli piyasaların faaliyet gösterdikleri alanlar ne olursa olsun, politikanın etkisi altındadır. Varlıkları dahi toplumun siyasi tercihlerinin şekillendirdiği politik tercihlerle mümkündür. Ancak bu, siyasi sistemin demokrasiye dayandığı durumda geçerlidir. Otokratik rejimlerde seçimler var olsa dahi siyasi tercihler her zaman toplum tarafından ortaya konamayabilir.
Ekonomi politikadır. Seçmen, rasyonel ve/veya rasyonel olmayan tercihler, siyasi partiler, sektör kuruluşları, parlamento, bir sınıf olarak siyasiler, toplumsal davranışlar, kurumlar, kanunlar politik ekonominin içinde yer alan ve birbiriyle yoğun ilişki içinde olan kavramlardır.
Politika, bir amaca ulaşmak için geliştirilen fikirlerin ve planların uygulamaya alınmasıdır. Bir politikanın uygulamalarına maruz kalan kişiler ve kurumlar politikanın ortaya koyduğu uygulamalar ile hedefine ulaşacağını düşünmüyorlar ya da politikanın hedefini desteklemiyorlarsa, politikaya destek vermezler.
Desteğini kaybetmiş bir politika, etkilemeye çalıştığı alanda bir “politikasızlık” durumu yaratır. Zira, politikanın uygulamalarından etkilenen toplum kesimleri politikanın toplumdan beklediği tepkileri göstermez. Diğer bir ifadeyle, politikanın fikirlerinin ve planlarının izdüşümü olan uygulamalar toplumdan zayıf tepkiler alır ya da hiç tepki almayabilir.
Politika uygulamalarının toplumdan beklediği tepkiyi görememesi, politikanın amacına ulaşamaması ya da kısmen ulaşması ile sonuçlanır. Böylece politika, hiç hayata geçirilmemiş gibi bir etki yaratabildiği gibi, etkilemeye çalıştığı kesimlere hasar vermiş olarak da uygulamalarını sonlandırmak zorunda kalabilir.
Politikanın başarısı ise bambaşka bir konudur. Toplumların değişen değer yargıları, toplumsal etkileşimde değişen algıları politikanın ulaştığı sonuçları başarılı ya da başarısız görmelerini dönemsel olarak değiştirebilir. Amacına ulaşmış bir politika bugünün toplumsal değerleriyle başarılı olarak nitelenebiliyorken, değişen değer yargılarıyla zaman içinde başarısız olarak da nitelenebilir.
Politik ekonomi, ekonomi tarihinde farklı tanımlar bulmuştur. Genel kabul görmüş tek bir tanımı yoktur. Adam Smith’e göre politik ekonomi bir ülkenin kaynaklarının servet yaratılması amacıyla yönetilmesidir. Karl Marx’a göre, üretim araçları mülkiyetinin tarihsel süreçleri nasıl etkilediğidir.
Yukarıda değinilen kavramlar çerçevesinde Türkiye’yi bu kavramların içine yerleştirmeye çalışalım.