Peki, yeşil siyaset ve muhalefet ne yapmalı?
Çok temel ve sayısı iki elin parmaklarını geçmeyecek kavramlar belirlemeli ve sonucunda bir seçim işbirliği, bir parti arayışı, bir hesap, bir kitap olmadan; sadece ve sadece karanlık dönemde ayakta kalmayı hedefleyerek bir zincir oluşturmalıyız.
Aynı konular olmasa da arka arkaya eklemlenebilecek konular üzerine birbiri ardına yazdığım üçüncü yazı olacak bu. İlk yazı bir Yeşiller Partisi yazısıydı. İkinci yazı biraz muğlak bir özneye olsa da Yeşiller Partisi'ne ve Yeşiller'e yüzünü çevirenlere yönelikti. Bu yazı ise Yeşiller Partisi'ni odak noktasına almıyor ya da sorumluluğu yüklemiyor. Yeşiller'in de olduğu çok daha geniş bir kümeye hitap ediyor.
Temel önermemiz aynı: "Türkiye'nin, muhalefetin önünde çok zor geçecek bir süreç var. Ne söylüyorsak karşı çıkacaklar. Attıkları her adım bize doğru olacak. Neyi korumak istiyorsak ona saldıracaklar. Hangi değeri savunduysak ona karşı bir seçim süreci yürüttüler ve kazandılar. İşin kötüsü biz haklıyız ve bu "icraatlarının" sonuçlarını sadece oy verenler değil hepimiz yaşıyoruz." Fakat burada bırakırsak akıl yürütmemiz yarım kalmış olacak. Yanıtlanması gereken koskocaman bir soru duruyor ortada. "Ne Yapmalı?"
Son bir haftada Bizlere (büyük harfle yazılan Biz ile temsil ettiğim yapıdan çok daha geniş bir kümeyi ifade etmek çalışıyorum) yaşatılan mağduriyetlerin tam listesini buraya koysam yazı yer yetmez. Sadece bir kaç tanesini seçeyim.
- AKP'li Denizli B. Belediyesi, Mabel Matiz ve Melike Şahin'in konserlerini ödül töreninde yaptıkları konuşmalar, Bursa B. Belediyesi de Hüseyin Turan'ın konserini seçim öncesi açıklamalar nedeniyle iptal etti. Bursa BB Başkanı "Milli İradeye ve toplumun değerlerine saygı gösteren sanatçılarla yola devam edeceğiz." diye de ekledi.
- Trans Onur Yürüyüşü için Taksim'de neredeyse olağanüstü hâl ilan edildi. Açıklama sonrasında dağılan katılımcılar işkence denebilecek yöntemlerle gözaltına alındılar.
- Kazdağı Ekofest iki kere yasaklandı. Festivalin başlamasına bir hafta kala iki yasak kararı verildi.
Bunlar üç farklı konudan seçilen sembolik mağduriyetler. Dediğim gibi liste çoğaltılabilir. Başlı başına Can Atalay'ın hâlen hapiste tutulması bile yeter de artar zaten.
Seçim geçti. Yerel seçimleri saymazsak neredeyse beş koca yıl var seçimlere. Siyasi hesaplar yapmak yerine nasıl davranmamız gerektiğine odaklanmamız için geçerli ve ikna edici bir neden bu uzun süre. Çünkü siyasi hesaplar işin içine girdiğinde başka hiçbir konunun sesi duyulmuyor. Buraya kadar olanlar somut gerçekler. "Ne yapmalı?" kısmı ise biraz daha teorik olacaktır. Öncelikle fazlalıklarımızdan arınmamız gerekiyor. O fazlalıklar bizi biz yapan düşünceler biliyorum. "Orada" değil de "burada" olmamızın sebebi de fazlalıklarımız. Fakat şimdi onları bir kenara bırakmalıyız. Gerçeğin sırrına eriştiğini düşünen, bu yüzden herkesten ayrı duran ama ne yazık ki çok da kalabalık olamayan parti, grup, dernek, birlik vs.ler içindeyiz ve çevremiz bunlarla dolu.
Çok temel ve sayısı iki elin parmaklarını geçmeyecek kavramlar belirlemeli ve sonucunda bir seçim işbirliği, bir parti arayışı, bir hesap, bir kitap olmadan; sadece ve sadece karanlık dönemde ayakta kalmayı hedefleyerek bir zincir oluşturmalıyız. Yeşil'in gücünü sosyalistten ve LGBTİ+'dan aldığı, LGBTİ+'nın gücünü Yeşil'den ve feministten aldığı, feministin gücünü LGBTİ+'dan ve işçiden aldığı, işçinin gücünü feministten ve Kürt'ten aldığı bir zincir... Fikrine tamamen katıldıklarımızla beraber olmamızı değil; yaşam hakkını, mücadele hakkını savunduklarımızla beraber olmamamızı sağlayacak bir zincir.
Türkiye'de ışıklar kararıyor. Bir oda içerisindeyiz. Bu karanlıktan elbette çıkacağız. Çıkana kadar yanımızda yöremizde bu karanlıktan etkilenen kim varsa, görmeye, anlamaya, değerlendirmeye çalışmadan sarılacağız. Günün sonunda Biz aynı karanlık odadayız.