Peker konuştukça kim/ler kaybediyor?

Abone Ol
PEKER’İN GÖRMEDİĞİ: SORUN DEVLETİN KENDİSİNDE Peker’in bütün videolarında var olan “kutsal devlet”, “suçlu birey/kurum” ayrımı son videoda kendini bir kez daha gösterdi. Nitekim, son videoda ifade ettiği; “Vallahi ilk sinirle yaptım, özür bekledim. Haklıyım ya. …” sözler bu seriye başlamasının nedeni olarak açıklanırken; son vermeyi de; “Tek bir şey umurumda olur, devletin zarar görmesi”ne bağlıyor. Bu açıdan devlet kutsamaya devam ederken, kendince “devlet” şemsiyesi altında “suç işleyenleri” ifşa ediyor. Ancak Peker bizatihi insanların suç işlemesinin bu devlet ideolojisi nedeniyle olduğunun farkında değil. Çünkü devletin ideoloji, kendini toplumdan üstün görmeye, toplumun kendini idare edeceğine olan güvensizliğe dayandığı için; bu tür yapılar, insanlar ve suçlar toplumu ve toplumsal taleplerin kamusal yansıması olan siyaseti kontrol etmek için devlet şemsiyesinde ortaya çıkıyor. Devlet hakkında bu temel ideolojiyi o kadar okumasına rağmen görmek istememesi, Peker’in de özünde otoriter zihniyeti açık biçimde ortaya koymaktadır. TÜRKİYE’Yİ ZORDA BIRAKCAK İTİRAFLAR Son videoda Peker, Suriye’deki El Nusra güçlerine kendisi üzerinden Suriye’ye yardım adı altında bazı isimler vererek açıkladığı silah ticaretiyle ilgili iddialar basit birer suçlamanın ötesine geçip, Türkiye’yi uluslararası hukuk karşısında sanık durumuna düşürecek cinstendir. Peker burada, SADAT’ın “Sedat Peker yardım konvoyu” üzerinden Suriye'ye, Türkmenlere karşı savaşan cihatçı El Nusra'ya silah, araç, mühimmat ve ekipman yolladığını öne sürdü. Nitekim Peker bu durumu öğrendiğinde; “Ben o zaman ‘Bu silahları bunlara veriyorsunuz bunlar bizim Türkmenlerle savaşıyor, bizim insanımız’ dedim. Bir bilelim, bizim üstümüzden gidiyor.” dediğine ve kendisine “Yeni bir dengeler kuruluyor…” dendiğini açıklıyor. Ki daha önceki videolarında Suriye konusuna değineceğini ifade etmişti. Yine konuşmasında Suriye’de ticaret yapmanın ancak devlet içinde bir grubun bilgisi ve onlara verilecek pay ile mümkün olacağını Murat Sancak, Ramazan Öztürk, El Nusra’nın sorumlusu Ebu Abdurrahman gibi isimler vererek suçlayıcı iddiaları dile getirdi. Peker bu suçlamasında her zaman yaptığı gibi devlet ile SADAT’ı yani suç işlediğini iddia ettiği kurum/kişileri ayırıyor. Parantez açarak ifade edelim ki, SADAT sadece son olayla ilgili değil en başından bu yana devlet içinde ayrı bir paramiliter örgütlenmenin kaynağı olarak anılıyor. Peker her ne kadar bu açıklamalarla Türkiye’nin uluslararası hukuk alanında suçlanmayacağını öne sürse de, böyle bir olasılığın hukukun değil siyasetin konusu olduğunu farkında görülmüyor. Ki, benzer suçlamalar daha önce uluslararası yayınlarda dile getirilmiş ve çeşitli uluslararası kurumlara da bu konuda başvurulara da yapılmıştır. Ancak biliyoruz ki, bu yapılan başvuru ve şikayetlerin işleme alınması onların iddiaların hukuki olup olmamalarıyla ilgili değil, siyasi konjoktür ve siyasal güç dengeleri ile doğrudan bağlantılı. Yine Peker, Suriye’ye silah yollanması dışında orayla ticaret ve o ticaretten faydalanan kesime de değinerek büyük hacimli ticaretin Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan bazı isimler üzerinde geçtiğini iddia etti. Kabul edelim ki bunlar ağır suçlamalar ve ağır olduğu ölçüde de yargının konuları. KONUŞTUKÇA KAYBEDENLER… Son videoda Peker, Suriye’de olanlarla ilgili açıklamaları ile yaşananları uluslararası ilişkiler ve hukukun konusu yaparken; içerde de muhataplık çıtasını en yukarıya Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yükselmiştir. Peker; “Keşke Tayyip abi, bu işleri çözseydi. Bu kadar veri belge varken çözseydi. Nedense bize, doğrulara değil onlara inanmak istedi. … Sayın Cumhurbaşkanımız, Tayyip Abi, bir uluslararası komplo olduğunu, bu komplonun da merkezinde benim olduğumu ismimi geçirmeden anlattı. ‘Görecekler, bulup getireceğiz’ dedi. Devlet, bulup getirir orada bir sıkıntımız yok. Beni bulup getirmek gerçekleri değiştirecek mi Tayyip Abi? Madem ben uluslararası komplonun parçası ajansam o zaman bundan sonraki videoyu da Tayyip Abi oturup ben kardeş olarak ben anlatacağım. Ne zaman tanıştık, ne zaman görüştük. Ne bir eksik ne bir fazla.” sözleri ile sonraki videosunda Erdoğan ile helalleşeceğini ifade etmiş oldu. Bakalım önümüzdeki Pazar sabahı neler dinleyeceğiz. Peker’in ne söyleyeceği bu hafta içinde ulusala ve uluslararası gelişmelere bağlı olacak. Ara mı bulunacak yoksa köprüler tamamen mi atılacak göreceğiz. Ama geride kalan 8 videonun ortaya çıkardığı tablo: Erdoğan’ın, Bahçeli’nin, Soylu’nun, Cumhur İttifakı’nın yıprandığı ve kaybettiği ama onlardan daha önemlisi Türkiye’nin uluslararası alanda bir kez daha kaybettiğidir. Bu kayıp ancak, devletin demokratikleştirilmesi yani siyasi alanın, siyasetin, demokrasinin güçlenmesi ile olacaktır. Bu ise vara olan siyasi muhalefet dışında bu durumdan rahatsız olan tek tek bireylerin siyasal alana katılıp, kendi geleceğimize sahip çıkmamızla olacaktır.