#PandoraBelgeleri ve ekonominin finansallaşmasından kurtulamayışımız
Bürokratların çalışmalarını işler hale getirmesi gereken politik güç sahibi birçok lider büyük sermayeyle beraber bizzat kontrol etmeye çalışır göründükleri sistemin kendisinden beslenmekte. Dünya ekonomisinin finansallaşmasının engellenmeyişinin en önemli nedeni de işte bu.
İçinde BBC’den tutun da Washington Post’a kadar birçok saygın basın kuruluşundan oluşan Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu önemli bir küresel araştırmacı gazetecilik çalışmasına imza attı. Panama, Belize, Kıbrıs Cumhuriyeti, Birleşik Arap Emirlikleri, Britanya Virjin Adaları, Singapur ve İsviçre'nin de dahil olduğu ülke ve bölgelerden 14 finansal hizmet şirketine ait 12 milyon dokümanı inceledi. Adına “Pandora Belgeleri” denen arşivde dünya liderleri, siyasetçiler ve milyarderlere dair gizli finansal hizmetler sunan şirketlerin karmaşık çalışma biçimleriyle dünyanın en güçlü insanlarından bir kısmının servetlerini nasıl gizlediklerini su yüzüne çıkardı.
Sızdırılan finansal belgelere göre örneğin Ürdün Kralı Abdullah, kurduğu gizli şirketler ağıyla ülkesi dışında emlak zengini. Kral’ın avukatları bu mülklerin kişisel servetiyle alındığını ve bu alımlar için off-shore şirketlerin kullanılmasının yanlış bir şey olmadığını söylediler. Batı’nın Orta Doğu'daki “ılımlı müttefiki” Ürdün’deyse zenginleşen krala karşı halk, artan vergiler ve kemer sıkma politikaları nedeniyle son yıllarda protestolar düzenlemişti.
Çek Cumhuriyeti Başbakanı Babis'in 2009 yılında Fransa'da bir dağ köyündeki şatoyu almak için vergi cennetlerindeki tabela şirketlerine mal varlığı bildiriminde yer almayan 22 milyon dolar aktardığı ortaya çıktı. Babis’e göre işlemler kanunlara aykırı değil, ortaya çıkmaları da cumartesi yapılacak seçim öncesi rakiplerinin işi.
Ekvador Devlet Başkanı Lasso, Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev ve ailesi, Kenya Devlet Başkanı Kenyatta, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski ve Hollanda Maliye Bakanı ve Hristiyan Demokrat Parti (CDA) lideri Hoekstra da benzer belgelerle şaibe altında. Pakistan hükümetinde bazı Bakanlar ve kamu bürokratları listelerin içinde. Pandora Belgeleri içerisinde adı geçen eski devlet ve hükümet başkanları arasında eski İngiltere Başbakanı Tony Blair de var. Hemen her ülkeden çok sayıda iş insanı ve şirketle ilgili yolsuzluk ve özellikle de vergi kaçakçılığı vakaları belgelerde.
Rusya Devlet Başkanı Putin ve bir anda aşırı zenginleşen yakını “oligarklar” da off-shore şirketlerle gerçekleştirdikleri finansal işlemlerle Pandora Belgeleri’nin göbeğinde. Putin ve kendisine yakın iş insanlarının Avrupa’daki gizli emlak varlıkları belgelerde. Rusya’dan gelen cevap ise “ilginç”. Belgeler gerçek görünmüyor ve araştırma yapmaya değmez.
Türkiye’den şimdilik ön plana çıkan kamu ihalelerinin vazgeçilmezi Rönesans Holding. AKP hükümetinden sayısız ihale ile alan Rönesans Holding'in, vergi cennetine 210 milyon dolar aktardığı ortaya çıktı. Şirket yaptığı açıklamada işlemleri kabul ederken kanunsuz hiçbir iş yapmadığını söylüyor. Fakat Rönesans Holding; Pandora Belgeleri’ne göre vatandaşların vergileriyle ödenen kamu projelerinden elde ettiği kârların bir kısmını vergiden kaçınmak için Britanya Virjin Adaları'na aktarmış.
Off-shore işlemler yasak değil elbette. Belgelerde yer alan ticari işlemlerin çoğu yasalara uygun hatta. Fakat en iyi olasılıkla vergi kaçırmak için en kötü olasılıkla da kara para aklamak amaçlı.
KANUNLAR “GÜÇLÜ KİŞİLERE KARŞI” ÇALIŞMIYOR
2008’deki Küresel Finansal Kriz’den (KFK) bu yana yaşananların tekrarlanmaması için bir yandan aşırı kaldıraçlı işlemlerin sınırlandırılması bir yandan da finansal şeffaflık sağlanması için yoğun çabalar var. Fakat Pandora Belgeleri işte bu çabaların nasıl da bir yere varamadığının en net göstergesi oldu. Gölge finansal sistem olarak da tanımlanabilecek off-shore şirketlerle ilk “sızıntı” 2013’ten bu yana değişen fazla bir durum yok. Hükümetler 2013’te ortaya çıkan ilk skandalın ardından kurumlar vergilerini düşürerek off-shore işlemlerininin cazibesini azaltmak için yola çıkmışlardı; elde edilen bir kazanım yok. Söz konusu off-shore cennetlerinden o kadar çok para geçiyor ki, bu tür fiktif kâğıt işlemleri artık herhangi bir ülkenin gerçek dış yatırımlardan elde ettiğinden çok daha büyük bir sermaye akışını oluşturuyor. Her yıl off-shore hesaplar nedeniyle yaklaşık 600 milyar dolar ile 1 trilyon dolar arasında vergi buhar oluyor. Avrupa Birliği’nin söz verdiği ancak henüz ne şekilde finanse edeceği netleşmeyen orta vadeli Yeşil Dönüşüm paketi örneğin sadece bir senede kaybolan vergi gelirlerine eşit.
Bürokratların çalışmalarını işler hale getirmesi gereken politik güç sahibi birçok lider büyük sermayeyle beraber bizzat kontrol etmeye çalışır göründükleri sistemin kendisinden beslenmekte.
Dünya ekonomisinin finansallaşmasının engellenmeyişinin en önemli nedeni de işte bu. Tekelde toplanan bu kadar mantıksız miktarda zenginlik ve güç olduğu sürece bu kişiler varlıklarını en çok “koruyacak” yerlere taşımanın yollarını aramaya devam edecekler. Finansal şirketler bu işlemlerden kazanç sağladıkları için de boşluklar bulma konusunda uzmanlaşarak karlarını artıracaklar. Servet konsantrasyonu bu tür ataklarla sermaye hareketlerinin liberalleşmesine sonsuz destek vermeye devam edecek.
Sorun gerçekte 1970'lerde Bretton Woods sisteminin çöküşünden bu yana dünya çapında hareket eden sınırsız sermaye akışlarında. Sermaye hareketlerine sınır ötesi kısıtlamaların olmayışı ve aslında denetimsizlik de devletlerin vergi matrahı erozyonunu hızlandırdıkça pandemi ve aşılama döneminde izlenmekte olduğumuz gibi milyarlarca fakir kalabalığın hayatı pahasına bu döngü devam edecek. Ekonominin küresel ölçekte bu şekilde finansallaşması bir avuç aşırı zengin dışında da kimseye yaramayacak.