TBMM Genel Kurulu'nda, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin görüşmeleri başladı. CHP Grubu adına CHP Genel Başkanı ve Manisa Milletvekili Özgür Özel konuştu.

Sözlerine Isparta'da şehit olan altı asker için başsağlığı dileyerek başlayan Özel, bütçe hakkının insanlık ve demokrasi tarihi açısından ağır bedeller ödenerek edinilmiş bir hak olduğunu belirterek, "Bütçe görüşmelerini sadece rakamlardan ibaret görmek, el kaldırıp indirilerek geçilecek rutin bir işlem olarak değerlendirmek milletin beklentilerine ve bu millete verdiği yetkiye açık bir istismar olarak kayıtlara geçecektir" dedi.

Konuşmasında asgari ücrete değinen Özel, daha önceki taleplerini yineleyerek "CHP'nin 2025 yılının sadece ilk yarısı için asgari ücret teklifi 30 bin liradır. Bizim asgari ücret teklifimiz 30, bunun altında yokuz demekteyiz" ifadelerini kullandı.

Özel, şunları kaydetti:

'Devletle millet karşı karşıya gelirse her zaman millet kazanır'

* Bugün milletiyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve bu devletin ilk bütçelerini yaparak az zamanda büyük bir kalkınmayı başaran CHP’nin Genel Başkanı olarak karşınızdayım. Geçen sene bugünlerde yeni seçilmiş bir genel başkan olarak bu kürsüdeydim. O gün bugünden farklı olarak ana muhalefet partisi ve son seçimlerin ikinci partisiydik. Şimdi ise milletin iradesiyle 31 Mart seçimlerinde Türkiye’nin birinci partisi olan CHP’nin Genel Başkanı olarak bu kürsüde olmanın hem gururunu hem de sorumluluğunu taşımaktayım.

* 1980 darbesi tanklarla bütün örgütlenmelerin, bütün siyasi partilerin, bütün sendikaların üstünden geçtiğinden beri siyaset kalesinin başarı kapısı CHP’ye kapalıydı. Biz bu kapıyı, kurucumuzdan aldığımız ilhamla ve onun mirası olan üç anahtarla, yani daha çok kadınla, gençlerle ve bilimle açtık. Kadınların ve gençlerin enerjisini, bilimin gücünü, partimizin 100 yıllık tecrübesiyle birleştirerek açtık. CHP, devlet kuran bir partidir. Partimizin ve tüm üyelerinin devlete karşı saygısıyla, devlet çağırdığında askere koşmasıyla, vergisini vermesiyle ve devleti zor duruma düşürecek her durumda doğru yerde durmasıyla övünürüz. İlkelerimizden biri de devletçiliktir zaten. Ama ne zaman ki devleti yönetenler iktidarı şahsileştirmiş, devleti liyakatle ve adaletle yönetmek yerine kendi çıkarlarına alet etmiş, devlet ve parti ayrımını ortadan kaldırmışsa o zaman birileri devleti milletin karşısına dikmiş demektir. Eğer devletle millet karşı karşıya gelirse her zaman millet kazanır.

Batı Akdeniz için fırtına uyarısı Batı Akdeniz için fırtına uyarısı

'Devleti milletin karşısına dikenler için tarih tekerrür etmiştir'

* Kenan Evren, asker kökenli bir başbakan adayı işaret ettiğinde milletin onu seçmediği gibi, 15 Temmuz akşamı Atatürk’ün değil, Fetullah’ın askerleri olanlara milletin göğsünü siper ettiği gibi, 31 Mart seçimlerinin hikayesi bundan ibarettir. Devleti milletin karşısına dikenler için tarih tekerrür etmiştir. Atatürk’ün cepheden doğru haberler versin diye kurduğu Anadolu Ajansı ile 86 milyonun vergisi ile hayatına devam eden TRT’nin muhalefete kapalı, tek sesli yayın organlarına dönüştürüldüğü, kaymakamların seçim gezilerine katıldığı, valilerden il başkanı performansı beklendiği, AK Parti’nin seçim kaybettiği illerde valilerin başarısız olsun diye görevden alındığı, gözbebeği ordumuzun mensuplarından hiç yaşamadıkları ve hiç yaşamayacakları beldelerde, ilçelerde oy kullanmalarının istendiği bir dönemde devletle millet karşı karşıya getirilmiştir. CHP ise böyle bir ortamda yine milletle aynı tarafta durmuş, devletle millet yarışmış ve yine millet kazanmıştır.

'İktidar, seçmenin sandıkta verdiği mesajdan ders çıkarmamıştır'

* İçinde siyasi partilerin değil, milletin ta kendisinin olduğu; bölünmeyi, kavgayı, çatışmayı değil, birlik ve beraberliği savunan Türkiye İttifakı kazanmıştır. Türkiye İttifakı’nı bir araya getiren, milletle devleti yerel yönetimlerimizle buluşturan halkçı ve kamucu yönetim anlayışımızdır. Bunu genel siyasete taşıma iddia ve irademizi samimi bulan yurttaşlarımız, ülke yönetiminden beklediğinin kalkınmacı, dayanışmacı, refah temelli bir yönetim olduğunun en güçlü mesajını yine o gece vermiştir. İşte biz nasıl ki belediyelerimizde, yerel yönetimlerde bu anlayışla kamu hizmetini götürüyor ve bu hizmetleri merkezine alan bütçelerle yurttaşlarımızın karşısına çıkıyorsak aynı güçteki bir vizyon ve o vizyonun bütçelerini merkezi düzeyde yapma iddiasındayız. Ama iktidar, seçmenin sandıkta verdiği mesajı almamış, bundan ders çıkarmamıştır.

'Yanlış tarafta durmakta ısrar ediyorlar'

* İktidar, bu Meclis’e getirdiği bütçeyle yine yanlış tarafta durmakta ve yanlış tarafta durmakta ısrar ettiğini 86 milyona göstermektedir. Bu bütçe kalkınmacı değildir, dayanışmacı değildir, refah temelli değildir. Vergi toplarken adaletli değildir. Yine ve ağır vergi yükü yoksulların ve ücretlilerin sırtındadır. Hakça bölüşüm yoktur. Bütçe imkanları bu toplumun büyük bir bölümünü oluşturan yoksulların değil, zengin bir çevrenin lehine kullanılmaktadır. Siyaset öncelik belirleme işidir. İktidar siyasi tercihinin ne olduğunu, önlerinizdeki bütçe teklifinin maddelerinde ikrar etmektedir.

'Anormal siyaseti normale çevirmek için mücadele verdik'

* Milletin sandıktaki mesajını doğru okumaya gayret ettik. Millet siyasete, ‘Kavgayı bırakın, benim derdimi çözün’ dediği için anormal siyaseti normale çevirmek için mücadele verdik. Bu sene yeni yıla girerken Türkiye’nin ikinci partisi olarak Sayın Meclis Başkanımızı ve Meclis’te bizden sonra temsil edilen partilerin genel başkanlarını, milletvekili sayılarına göre sırasıyla tek tek aradım ve yeni yıllarını tebrik ettim. O gün genel başkan seçildiğimde beni aramayan Erdoğan’ı aramamıştım. Yerel seçimlerden sonra 10 Nisan’da, Ramazan Bayramı’nda, bu kez Türkiye’nin birinci partisi olmanın verdiği sorumlulukla Erdoğan dahil 16 genel başkanımızı arayarak bayramlarını kutladım. 2 Mayıs’ta Erdoğan’ı AK Parti’nin Genel Merkezi’nde ziyaret ettim. 11 Haziran’da kendisini partimizde ağırladık. Aynı zamanda diğer siyasi partilerin sayın genel başkalarını, sayın eş genel başkanlarını partimizde ağırladık ya da talep ettiğimiz randevularla onları genel merkezlerinde, Meclis’teki makamlarında ziyaret ettik.

'Normalleşme sadece milletin gündemine yoğunlaşmaktır'

* Yaptığım her görüşmede elbette güncel, sıcak siyasi konuları da konuştum ama ısrarla emeklilerin, asgari ücretlilerin, çiftçilerin, atanmayan öğretmenlerin, adalet bekleyenlerin sorunlarını gündeme getirdim. Çünkü normali buydu, normal olan zaten buydu. ‘Normalleşme nedir’ diye soranlara bir kez daha ifade edeyim: Normalleşme siyasetin kısır kavgalarından, şahsi tartışmalarından arınıp sadece milletin gündemine yoğunlaşmaktır. Normalleşme anormal siyasetin konforuna kapılarak ülkeyi kutuplaştırıp yerini sağlamlaştırmak isteyenlere karşı, milletin konforunu düşünen bir siyaseti var etmektir. Ancak iktidar bu konfordan kurtulmayı kendi adına maliyetli gördüğü için attığı her adımda bu konuda bir samimiyet ortaya koymamıştır.

'Hiçbir çıkar kavgasının milletin sesini bastırmasına izin vermiyoruz'

* Bu Meclis’in emekliye hakkını vermek için mesai yapması normaldir ama onu konuşmayıp, kavga edip bu Genel Kurul salonunun mermerlerine kan dökmek normal değildir. Bu Meclis’te emekçiler için, atanmayan öğretmenler için, kadınlar ve çocuklar için önerge verilmesi normal; bunları görmeyip, duymayıp, el kaldırıp reddetmek ise anormaldir. Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’ın bugün burada oturması ve aldığı oyları veren Hatay halkını temsil etmesi normaldir ama cezaevinde bir siyasi esir gibi tutulması normal değildir. Tayfun Kahraman’ın serbest kalması, Vera’nın babasına kavuşması, Gezi tutuklularının özgürlüğü hukukun gereği olduğu için normaldir. Biz 86 milyonun tamamı için ‘Karşımızda ne yapıyor’ diye bakmadan, ‘Bundan kim siyasi menfaat sağlıyor’ diye düşünmeden bütün millet için normal olanı yapmaya, talep etmeye bunun için mücadele etmeye devam ediyoruz. Biz artık hiçbir suni gündemin, hiçbir çıkar kavgasının milletin sesini bastırmasına izin vermiyoruz, bundan sonra da vermeyeceğiz.

'AK Parti anormal siyasette ısrarı tercih ediyor'

* Biz bu anlayışla yerel seçimlerden hemen sonra, bir yandan iktidarın çaresiz bıraktığı vatandaşlarımıza destek olmak için belediyelerimizde var gücümüzle çalışmaya başladık. Bir diğer yandan da mağdur olan ve hak arayan hangi kesim varsa onlara ses olmak için meydanlara çıktık. İstanbul’da eğitim mitingi, Ankara’da emekli mitingi, Hayrabolu’da buğday, Rize’de çay mitingi, Gebze’de emek, Giresun’da fındık, Gaziantep’te fıstık mitingi, Manisa’da çiftçi mitingi, İstanbul Beşiktaş’ta teröre ve şiddete karşı yaşam hakkı mitingi yaptık. Ama bugün iktidarda olanlar bu sorunları duymaya, görmeye, konuşmaya yanaşmadılar. AK Parti, 22 yıl sonra ilk kez seçim kaybetti. Ama ‘Ben neden kaybettim’ diye düşünmek, milletin sandıktaki mesajını doğru okumak yerine, anormal siyasette ısrarı tercih ettiler. Bugün milletimiz kendi menfaatini, Türkiye’nin menfaatinin üstünde gören bir iktidara ve onun adaletsiz politikalarına muhataptır. Yerel seçimlerden bu yana, tam da bu amaçla hem bize hem de millete suni gündemler dayatılmaktadır.

'Mevcut Anayasa’ya uymayanlarla anayasa masasına oturmayacağız'

* Önce ‘Yeni Anayasa’ denilerek gerçek gündeme sis etkisi yapacak yapay bir tartışma başlatıldı. 86 milyon insan, yalnızca tek bir kişinin siyasi ikbalinin anayasal kılıfa uydurulması için meşgul edildi. Bunun için Anayasa’nın ilk dört maddesi bile hedef alındı, tartışmaya açılmaya çalışıldı. Bu tartışmayla vatandaşın gerçek gündemi ve gerçek sorunların üzerinde bir sis perdesi çekilmek istendi. Bu nedenle CHP şekerle kaplanan zehri yutmamış, millete de yutturmamıştır. CHP, mevcut Anayasa’ya uymayanlarla anayasa masasına oturmamıştır, oturmayacaktır.

'Dikkatleri başka yöne çekmek için ‘İsrail bize saldıracak’ tartışması başlattılar'

İktidar bundan sonuç alamayınca, millet hayat pahalılığı altında ezilirken; kadınlar, çocuklar, bebekler şiddete uğrarken dikkatleri başka yöne çekmek için ‘İsrail bize saldıracak’ tartışmasını başlatmayı tercih ettiler. CHP, Türkiye’nin nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğunun anlatılması için Meclis’te kapalı oturum talep etti. Kamuoyunun bilmediği hiçbir şeyin söylenmediği kapalı oturumla kurmaca ortaya çıktı. Bu gündem üzerinden vatandaşın sırtına yeni vergiler yüklemeyi de amaçlayan kanun teklifi dahi geri çekildi.

'Şeffaf ve toplumsal mutabakata dayalı bir süreç olmalı'

Ardından ‘Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’ diyen iktidar, ‘Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun, bu iş çözülsün’ diyerek başka bir tartışmayı başlatmayı tercih etti. ‘Ben yaptım, oldu’ anlayışıyla yeni bir dayatma içine girdiler. Ancak CHP, tarihsel birikimiyle Kürt sorununun çözümünün doğru tarifini Türkiye’nin önüne koymaktadır. Bu sorun demokratik, barışçıl yollarla mutlaka çözülmelidir. Önerimiz; samimi, şeffaf, toplumsal mutabakata dayalı bir sürecin hiçbir aktör dışlanmadan 86 milyonu temsil eden Meclis zemininde yürütülmesidir. CHP, aynı zamanda şehit aileleri ve gazilerin rızasının alınmadığı, onların ‘evet’ demeyeceği hiçbir sürecin de içinde olmayacağını daha ilk günden ifade etmiştir.

'Asgari ücret temel ücret haline gelmiştir'

"Bugün bütçe görüşmelerini gerçekleştiriyoruz ancak asgari ücretle çalışan milyonlar yarın başlayacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısına kilitlenmiş durumdadır. Asgari ücretlilerin Avrupa Birliği ülkelerindeki toplam çalışana oranı yüzde 9'dur, Almanya'da bu oran yüzde 6'dır çünkü asgari ücret çalışanın bir yıl kıdem aldıktan sonra hızla uzaklaşması gereken bir ücrettir. Oysa ülkemizde on yıl önce asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 38'ken bugün yüzde 57'ye yükselmiştir" diyen Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:

* Asgari ücret kıdemle uzaklaşılması gereken bir ücret iken maalesef tüm emekçileri yutmaya çalışan bir canavar haline gelmiş, temel ücret haline gelmiştir. Bugün 17 bin 2 lira olan asgari ücret vatandaşın cebine girdiği 1 Şubat gününde açlık sınırı 16 bin 257 liraydı ve asgari ücret açlık sınırından sadece 745 lira fazlaydı. Seçimden önce asgari ücrete yılda 3-4 kez enflasyon ayarlaması yapacağız diyenler bir yılda bir kuruş zam yapmadılar. Bugün asgari ücretin alım gücü verildiği güne göre 6 bin lira düşmüş, Ocak ayının 11 bin 4 lirasına gerilemiştir. Bugün asgari ücret açlık sınırının 3 bin 500 lira altındadır. Bir işçinin açlık sınırında maaş alabilmesi için 30 gün değil 40 gün çalışması gerekmektedir. 11 ay önce asgari ücretle 42,5 kilo dana kıyma alınabilirken şimdi 26 kilo almaktadır. Yapılmayan zam nedeniyle her ay 16,5 kilo kıyma asgari ücretlinin sofrasından çalınmaktadır. 11 ay önce asgari ücret 5,5 çeyrek altın alırken bugün 3 çeyrek altın almaktadır. Hele iktidarınızın başına dönersek 2002'de 7 çeyrek altın alan asgari ücret şimdi 3 çeyrek altın almaktadır.  Bir şey kaybedildiği yerde bulunur. Emekliler 3 Kasım 2002 sandığında kaybettiklerini bilmekte önlerinde bulacakları ilk sandıkta da kaybettiklerini geri alacaklardır.

'Bizim asgari ücret teklifimiz 30, bunun altında yokuz'

* Asgari ücrete adaletli bir zam talebi üç büyük işçi sendikalarının konfederasyonunun ortak talebidir. DİSK'in, TÜRK-İŞ'in, HAK-İŞ'in söyledikleri artık alın terinin daha fazla sömürülmemesine yöneliktir. Bugün için asgari ücretlinin gerçek enflasyonu yüzde 80'i aşmışken, TÜİK enflasyonu bile yüzde 47'yken işçiye yüzde 25- 30 zammın makul olduğunu ifade eden insafsızlar vardır. Aç kalan asgari ücretli bu rakamlara alıştırılmaya çalışılmaktadır. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. CHP'nin 2025 yılının sadece ilk yarısı için asgari ücret önerisi 30 bin liradır.

* Bizim asgari ücret teklifimiz 30, bunun altında yokuz demekteyiz. Asgari ücretle ilgili 2016 yılından bugüne yani bu dengesiz, denetimsiz sisteme geçildiğinden beri Yunanistan'da asgari ücret 693 Euro'dan 969 Euro'ya çıkmış yüzde 41 zam almıştır. Almanya'da 8 yıllık asgari ücret zammı yüzde 42'dir, Estonya'da yüzde 92'dir. Savaştaki Ukrayna'da yüzde 250, Moldova'da yüzde 474'tür. Türkiye'deki artış yüzde 6,8'dir ve Euro'nun nasıl baskılandığı düşünülürse gerçek anlamda asgari ücretin Dünya'da Euro bazında gerileyen tek asgari ücret olduğunu utançla ifade etmek durumundayım. 'Asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedik' propagandası yapanlara soruyorum; hangi enflasyona ezdirmediniz? 2020-24 arası asgari ücretin brüt artışı yüzde 459'ken dana etinin enflasyonu yüzde 738, kuzu eti eflasyonu yüzde 719, ilaç enflasyonu yüzde 669, kira enflayonu yüzde 580. Bu durumda sizin asgari ücretliyi hangi enflasyona ezdirmediğinizi TÜİK verilerinden bulup çıkarmanızı bekliyoruz.

'Siz zenginlerin tarafındasınız biz gariban vatandaşın tarafındayız'

* Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişte her şeyin yetkilisi olan Erdoğan'ın önemli bir ekonomik tespiti vardı; 'faiz sebep, enflasyon sonuç' diyordu. Birazdan bu kürsüye gelecek olan Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz'a soruyorum; siz hangisine katılıyorsunuz? 'Faiz sebep enflasyon sonuçtur' deyip bütün dünya makul faiz artışları yaparken inadına faizleri indirip enflasyonu bu noktaya getiren Erdoğan'a mı katılıyorsunuz yoksa biraz önce yanınızda oturan Mehmet Şimşek'in 'biz geldik bu irrasyonel işleri bıraktık rasyonaliteye döndük' sözüne mi inanıyorsunuz? Erdoğan mı irrasyoneldir, Mehmet Şimşek mi gerçekleri çarpıtmaktadır?

* Seçimler yaklaşırken tüketici güven endeksini 90'ın üzerine çıkartabilmek, piyasaya para pompalama noktasında bu parayı Kredi Garanti Fonu üzerinden yüzde 8 faizle övündüğünüz bir seçicilikle yandaşlara dağıttınız. Bu para lüks harcamaya yatlara, yazlıklara gitti. O para şu anda hala yüzde 8 ile ödeniyor. Aynı günlerde zor durumda kalan esnaf, yüzde 9 ile kredi kullandı. Taksitler ödenirken yüzde 25'e çıkartıldı. Yüzde 8 ile alınan kredi garanti fonu yine yüzde 8 ile geri ödeniyor. İşte bu yapılan büyük bir insafsızlıktır. Bu yapılan siyaset açısından tercih belirleme işidir. Siz zenginlerin tarafındasınız biz esnafın, gariban vatandaşın tarafındayız.

'280 Euro emekli maaşının yabancı dile tercümesi yoktur'

* Asgari ücret 2025 yılının ilk yarısı için 30 bin lira olmalıdır fakat ona bunu ödeyecek olan küçük esnafın sırtına bırakılamaz. Bunun için bir kanun teklifimiz var. Eğer asgari ücret 30 bin liraya çıkarsa SGK'nın prim tahsilatı bir trilyon lira artacaktır. Bu bir trilyonun dörtte birini biraz aşar bir tutarda bir teşvik sistemi getirirseniz yani 1-10 arası çalışanlar için çalışan başına 6 bin lira, 10-50 arası için 3 bin lira olmak üzere artan noktada azalan bir teşvikle bu küçük esnafa bir yük olmaktan çıkar. Asgari ücretin berberde çalışan kardeşim için 30 bin lira, onu berberde çalıştıran ustası için 24 bin lira olmasını ve bu paranın da devletten çıkmamasını öneriyoruz. 

* Sayın Erdoğan 2024 yılını 'emekliler yılı' ilan etmişti, etmez olaydı. Emekliye ilk darbe daha yılın ilk başında en düşük emekli maaşı 7 bin 500 liradan 10 bin liraya çıkartıldı. TÜİK'in 2023 enflasyonu yüzde 64 iken emekliye yüzde 33 zam yapıldı. Emekliler daha bu oranla yılın başında enflasyona ezdirildiler. Yurtdışındaki temaslarımızda en düşük emekli maaşının 280 Euro olduğunu söylediğimizde yabancı liderler yanlış telaffuz ettiğimi düşünüp 2 bin 800 diye düzeltmeye kalktılar. Emeklileri geçen yılın ilk 6 ayında mahkum ettiğiniz 280 Euro emekli maaşının yabancı dile tercümesi yoktur bunu yapmaya hakkınız yok.

'Emekliye geçim haktır, bir asgari ücret şarttır'

* İkinci 6 ayda ise 12 bin 500 liraya çıkartıldı, sadece yüzde 25 zam yapıldı. Bugün 4 milyon emekli 12 bin 500 lira alıyor. Bu maaşa emekli kira öderse aç kalmaktadır, karnını doyurursa sokakta kalmaktadır. Emeklilerimize karşı yeni bir ihanet planının içinde olanlar var. En düşük emekli maaşının 13 bin 500 ila 15 bin lira arasında olmasını dillendirmeye kalkıyorlar. 2025 yılında da açlık sınırının altında kalsın istiyorlar. Torununa harçlık veremeyen, yılda bir kez memleketine bile gidemeyen, pazar dağıldıktan sonra ezilmiş sebze-meyveleri toplarken yüzünü kapayan emeklileri görmüyorlar. CHP olarak tartışmasız talebimiz şudur; emekliye geçim haktır, bir asgari ücret şarttır.

Kaynak: ANKA