Özelleştirme: Bugünkü ekonomik krizi AKP iktidarına yıkıp önceki iktidarları ve arkasındaki sermaye güçlerini temize çıkartmayalım. Türkiye’de 24 Ocak 1980 yılında çıkartılan (istikrar kararları) Türkiye ekonomisinde yapısal değişikliklere yol açtı. Özelleştirmenin önü bu yasa ile tamamen açılmış oldu. Neo liberalizm ülkenin yönetim şekli haline getirilmeye çalışıldı. Kamuculuk / Devletçilik fikriyle mücadele başladı. 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte işçi sınıfının mücadele ederek kazandıkları sendikal haklar ellerinden alındı. Özal iktidarına bu ekonomik modelin uygulanma ortamı hazır bir şekilde sunulmuş oldu. “İstikrar kararlarının nedenleri” - İstikrar paketi tam anlamıyla Türkiye’nin “serbest piyasa ekonomisine” geçmesini ve uluslararası sermaye ile entegrasyon sağlanmasını amaçlıyordu. - Dışa kapalı bir ekonominin yerine, dünya sermayesi ile bütünleşen bir ekonomi modeline geçiş hedeflenmekteydi. Yabancı sermayeye ilk kez kapılar bu kadar net olarak aralanıyordu. - Dışarıdan almaktansa içeriden temine dayalı “ithal ikameci” politikaların yerine döviz girişi sağlayacak, ihracata dayalı bir ekonomi modelinin benimsenmesi amaçlanıyordu.  - Kamunun fiyat denetimlerinde mümkün olduğunca taraf olmaması ve fiyatlar genel seviyesinin piyasada oluşan arz-talebe göre belirlenmesi hedefleniyordu. - Kamunun ekonomi içindeki payı azaltılacak. Özel kesim öne çıkarılacak. Sermaye piyasaları oluşturulacak, kambiyo rejimi serbestleştirilecek. Tüm bunların yapılabilmesi için ise kurumsal ve yapısal düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Bu aynı zamanda Cumhuriyet Türkiye’sinde, Devletçilik ilkesinin yeniden anlamlandırılması da oluyordu. - Faiz hadlerinin artık devlet tarafından değil piyasa tarafından belirlenmesi ve enflasyon üzerinde faizin hayata geçirilmesi yani reel faizin oluşmasına imkân sağlanıyordu. Bu tarihten itibaren bütün iktidarlar, bu ekonomik modeli takip edip geliştirerek yoluna devam etti. Ekonomide ki bu yeni oluşum özelleştirmelerin önünü açarken, taşeronlaştırmayı da beraberinde getirdi. Yasal olarak alt işveren diye tabir edilen bu sistem daha çok hizmet sektöründe kendisine yer buldu. Çalışma Bakanlığı’nın açıkladığı Temmuz ayı raporunda toplam taşeron işçi sayısı 1 milyon 554 kişi iken, taşeronlaştırmanın en yüksek olduğu sektör ise temizlik ve inşaat sektörü oldu. Temizlik sektöründe 417 bin olan taşeron işçi sayısı, inşaat sektöründe 318 bin kişi olarak açıklandı. Kayıt dışı çalışanları da düşünürsek bu rakamların üzerinde bir taşeron işçi sayısı olduğunu görürüz. 2002 ve Sonrası İstikrar Politikalarının devamı: AKP iktidarı 12 yılda bu ekonomik modelde neden gaza basma ihtiyacı hissetti? İktidara gelmeden önce ki bölgemizde ve içeride ki siyasi duruma kısaca bakmamız yeterli olacaktır. ABD emperyalizminin Orta Doğu’ya vermek istediği şekil El Kaide’nin Amerika’da gerçekleştirdiği 11 Eylül saldırıları, başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin Orta Doğu’da ki yönetim şekillerine vermek istediği ayar, yapmış olduğu ideolojik müdahalelerle meşruluğunu sağlamış oldu. Bölge kaynamaya başlamışken Türkiye’de 2001 ekonomik krizi olarak bilinen bu dönem ardından siyasi krize dönüşürken, 3 Kasım 2002 erken genel seçimlerine neden oldu. Bu seçimlerin ardından AKP % 34 ‘lük oy oranıyla tek başına iktidar oldu. Emperyalizmin Orta Doğu’da giriştiği değişim hamlesine Türkiye tam boy biat ve bölgede örnek ülke olma becerisini emperyalist ülkelere göstermek zorundaydı. AKP iktidarı tam da bu dönemin ihtiyaçlarını karşılayacak bir aktör olduğunu ispatlamak için gece gündüz çalıştı. AKP iktidarı işine hızlı başladı. 1 Mart tezkeresi olarak bilinen dış ülkelere asker gönderme ve yabancı asker bulundurma aynı zamanda askeri üsler kurma konusunda ne kadar istekli olduğunu gösterdi. Orta Doğu’ya örnek olacak bir ülkenin AB kriterlerine uygun, yasalar çıkartarak demokrasi ve özgürlükleri geliştirmesi gerekiyordu. Bu yasaları çıkartırken sendikaların da desteğini arkasına alıp, iktidarının demokratik bir anlayışa sahip olduğunu dosta düşmana kanıtlamak göreviydi. Üniversitelerde, yargıda, TSK içerisinde köklü değişimlere girişilerek bu kurumların AKP iktidarına paralel bir şekilde hareket etmesi için yapılan müdahaleler demokrasi ve özgürlük olarak topluma yansıtıldı. Son dönemde ki cemaat ve AKP ilişkilerinde “ne istediler de yapmadık“ gerçeğini devletin kurumsal yapılarında ki köklü değişikliklerle gösterilmiş oldu. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa Referandumunda “ yetmez ama evet’ solcularının da desteğini alarak yeni Türkiye’nin Anayasa’sı hazırlanmış oldu. Bu değişim son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP döneminin yaratmış olduğu sendikaların çoğunun da desteğiyle bu seçimlerin “meşruluğu“ halkımıza dayatıldı. AKP siyaseti önceki iktidarların altyapısını oluşturduğu siyasi düzenin, ileri düzeye taşıyıcılık misyonunu yerine getirdi. Ekonomideki Durum: 24 Ocak kararlarıyla başlayan devletin ekonomideki payının azaltma girişimi karşılığını buldu. Bu kısa faaliyet raporundan sonra AKP iktidarının ekonomide ki başarılarından da bahsetmek gerekiyor. Ekonomi üretimden gelen kazanç üzerinden değil, özelleştirmelerden elde edilen gelirle ayakta tutulmaya çalışıldı.
1986-2003 yılları arasında yaklaşık 8 Milyar Dolarlık bir özelleştirme İşlemi gerçekleştirilmiştir. “Türkiye’de ekonomik ve siyasi istikrarın" sağlandığı ve özelleştirme konusunda kararlı bir tutumun sergilendiği” 2003 – 2015 yılları arasında özelleştirme çalışmaları yoğunlaşmış ve bu dönemde yaklaşık 61,8 Milyar Dolarlık özelleştirme geliri elde edilmiştir. Toplamda ise bugüne kadar 43 Milyar Dolarlık özelleştirme uygulaması gerçekleştirilmiştir.
Bunlar olup biterken işçi sınıfı bu siyasi ekonomik gelişmelerden en fazla etkilenen kesim oldu. Bu durum karşısında tekil ancak önemli direnişlere giriştiler. Bunlardan en fazla akılda kalan, Tekel işçilerinin Ankara’da 78 gün süren direnişleri oldu. O dönem bakan olan Bülent Arınç’ın söylediği bir söz dikkat çekiciydi. "Beni meclisteki muhalefet değil ancak, Tekel işçilerinin sokaktaki direniş korkutuyor." Bu korkuya karşı gerekli önlemleri aldılar. İşçi sınıfının patronlara karşı toplu sözleşme yapma hakkını asgariye indirdiler. Sendikal Örgütlenme: AKP iktidarının 2012 yılında çıkarttığı 6356 sayılı sendikalar ve toplu iş sözleşmesi yasası, sendikaların ve işçilerin toplu sözleşme haklarını ellerinden aldı. Koyduğu %1’lik iş yeri barajı ile sendikalara işlevsiz kıldı. 2013 ile 2018 yılları arasındaki işçi sayıları aşağıdaki tabloda görülüyor. Sonuç: Yıllardır özelleştirme ve sıcak para ile günü kurtaran sermaye işçi sınıfına sus payı veremeyecek kadar yapısal bir krizin içerisinde, tek şansı örgütsüz bir işçi sınıfı, krizden çıkış için ise serbest piyasa ekonomisinin karşısına planlı ekonomiyi ortaya koyup savunamayan iktisatçılar ve sendikacılar veriler ortaya koyup çıkışsızlığı anlatmaya devam ederler. Kaynaklar: Michael P. Jackson: Sendikalar S.44-69 Yakup Kepenk 12 Eylül’ün ekonomi politiği ve Sosyal Demokrasi Yıldırım Koç: Temel sendikal eğitim Gelenek 109 Erhan Nalçacı Bir sınıf mücadelesi alanı olarak sendikalar s.25-32 http://www.oib.gov.tr/baskanlik/ozellestirme-kitap29%203.pdf http://tisk.org.tr/tr/gostergeler_detay.php?id=17