Dünyada “faşizm baharı”: Rusya ve Çin BM İnsan Hakları Konseyi’nde
“İNSAN HAKLARI DÜŞMANLARI KARŞI CEPHEYE SIZDI”
Oysa ki seçimlerden daha 2 hafta önce Almanya ve beraberindeki 39 ülke, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşanan dramla ilgili BM Genel Kurulu'nda çatır çatır Çin'i eleştirmişti. Açıklamalarda, 1 milyondan fazla Uygur Türkü’nün Çin’de kurulan kamplarda tutulduğu ve buralarda bu insanlara sistemli bir şekilde öz benliğinden koparmaya yönelik programlar dayatıldığı vurgulanmıştı. Şimdi bu Çin çıkıp, küresel insan haklarıyla ilgili aksaklıkları belgeleyen raporları onaylayacak. Bu noktadan sonra kendisiyle ilgili bölümleri de Çinli elemanlara yazdırırlarsa hiç şaşırmam doğrusu.
Rusya’nın durumu da farklı değil. Ülkede “demokrasi” bir kavram olarak dahi unutulmak üzere. Başkan Putin, tamamı kendi kontrolünde gerçekleşen seçimleri her defasında yüksek oy oranlarıyla kazanıyor vs. Ülkede özellikle siyasi erk muhalifi politikacı ya da aktivistlerin başına gelenleri tüm dünya biliyor. En son birkaç ay önce muhalif politikacı Alexei Navalny’nin zehirli gazla suikaste uğraması gündemdeki yerini koruyor.
Peki bu tip medeniyet yağmacısı ve insan hakları tecavüzcüsü ülkelerin BM’nin etkili organlarında görev almaları neye işaret ediyor? Bana göre en yıkıcı sonucu şu oluyor, küresel düzlemde süregiden faşistleşmeyi teşvik eden meşum mekanizmaya meşruiyet kazandırılıyor. Bunun yanı sıra güçlü bir şekilde geriye gidişi temsil ediyor. İnsan haklarını; otokrat, ülkelerini oklokrasi, nepotizm ve faşizm ile kirletmiş liderlere teslim ediyorsunuz. Daha ne olsun? Bundan sonraki süreçte insan hakları meselesini savunmanın salt aktivistlere kalacağını söylemek çok da yanlış olmaz. Söz konusu seçim öncesinde dünyadaki insan haklarıyla ilgili örgütlerin tamamının “Rusya ve Çin’in konseye girmesini önleyin” çağrısı da işte girişte bahsettiğimiz çıkarlara dayalı pazarlıklar nedeniyle gerçekleşmedi.
Bu iki ülkenin yanı sıra Pakistan’ın da Konsey’e üye olarak alınması ayrıca “bizim için demokrasi vazgeçilmez” diye hava atan ülkelerin insan haklarını ne derece ciddiye aldıklarını göstermesi açısından önemli kanımca. Bu ülkelerin sürece dahil olması insan hakları ihlâllerine yönelik uluslararası mücadeleyi kesinlikle akamete uğratacaktır. İnsan hakları konusunda birçoğu arlanmaz birer seri fail olan bu ülkelerin karnelerinin konseyin hedefleriyle tezat teşkil ettiğini unutmamak gerekiyor. Bu şekilde ilk etapta ortaya çıkan en somut sonuç, BM’nin otorite ve güvenirliğinin sarsılmış olması maalesef.
Seçim oldu, bitti, yeni üyeler 1 Ocak 2021’den itibaren görevlerine başlayacak. Bahse konu ülkelerin temsilcileri konsey koltuklarına -belki de yüzlerinde müstehzi bir gülümsemeyle- oturduklarında insan hakları meselesinin hor görülmesinin ve aşağılanmasının ete kemiğe bürünmüş halini temsil eden tablo karşımızda olacak.
Bir daha ki seçimlerde örneğin Suudi Arabistan da konsey üyesi olursa sürpriz olmaz. Suudiler bu seçimde de konseye girmeye çalıştılar ama olmadı. Ne kadar ironik değil mi? Kadınların daha geçen yıl ehliyet alma hakkı kazanabildiği, arabanın ön koltuğuna oturmalarının dahi yasak olduğu Suudi Arabistan, insan hakları konseyine girmek istiyor. Konseyin ne kadar laçkalaştığı ve ciddiye alınması gereken bir yapı olmaktan çıktığı buradan anlaşılıyor. Aslında bir bakıma adamlar da haklı tabii, ne de olsa arkaik vahabi kültürünün şekillendirdiği İslam anlayışı içerisinde kadına “insan” olarak bir değer verilmiyor. Ama olsun bunlarda para bol, nasılsa bastırır alır konsey koltuğunu.
Sonuç olarak, Rusya ve Çin gibi ülkelerin insan haklarına yönelik çalışmalarda bulunan kurullarda yer almaları korkunç bir gelişme ama zihinlerimiz salgınla o kadar meşgul ki bu tip önem arz eden meseleler maalesef gözden kaçıyor. Bu gelişmeyle birlikte insan hakları düşmanları karşı cepheye sızmış oldu. Bu ülkelere müsamaha gösterilerek küresel düzlemde insan hakları ihlâlleriyle mücadelede kullanılan mekanizmalar çökertildi. Şu vaziyetiyle BM İnsan Hakları Konseyi’nin içi boşaltılmış durumda. Görünen o ki bu alanda mücadele eden sivil toplum örgütlerini ve gönüllüleri çok ama çok zor günler bekliyor.