Özgür Çoban yazdı | Bu bir “perşembenin gelişi çarşambadan belli olur” yazısıdır

Abone Ol
“Evinde zor tutulan” meşhur yüzde 50 ile tanışma zamanı mı? “Kendini güvende hissetmeme” durumu baskıcı enstrümanlar içeren olağanüstü rejimlerin temel karakteristiğidir. Bunun dışavurumu çeşitli şekillerde olabilir. Rejim ya yasalar yoluyla ya da oluşturacağı paramiliter aygıtlar aracılığıyla kendini güvenceye almaya çalışır. Vurucu milisler de diyebileceğimiz paramiliter aygıtlar, olağanüstü rejimlerin zaman zaman başvurduğu gayrinizami yöntemlerin başında gelir. İran’daki devrim muhafızları bunun en tipik örneklerindendir. Otoriterleşme eğiliminde olan olağanüstü rejimler için “paramiliter anarşi” eşsiz olanaklar sunar. Çok klâsik olacak ama Hitler rejiminin ilk yıllarında Sturmabteilung yani fırtına birlikleri eliyle yaratılan anarşi ortamından bahsedebiliriz burada. Bu bağlamda, Türkiye’de devam eden otoriterleşme sürecinin tarihte yerini alan bu türden girişimlerin ayak izlerini özenle takip ettiğini söyleyebiliriz. Vurucu milislerin sahaya sürülmesi ihtiyacının da buradan kaynaklandığı görülüyor. Sanırım birileri Gezi olayları sırasında sık sık kendilerine atıfta bulunulan “zorla evlerinde tutulan yüzde 50” ile artık tanışmamızı istiyor. Bu yöntemin geçmişte Maraş’ta, Çorum’da ya da Sivas’ta Alevilerin başına gelen pogromlara yenilerini ekleyebileceğine dikkat çekmek istiyorum. Zira etrafta elinde kırmızı boya, oraya buraya çarpı atarak gezen zihinsizlerin bulunduğu bir ülkede kim yeni Maraşlar ya da Sivaslar yaşanmayacağının garantisini verebilir ki? Paramiliter güçler, liderlerin olağan ve meşru mekanizmalarla halledemeyecekleri işleri görmek ve sahayı temizlemek için örgütlenirler. Bizde durum böyle midir? Kesinlikle hayır. Parlamentoda, yancısı diğer küçük siyasi parti ile birlikte gücü elinde bulunduran bir yapı buna neden ihtiyaç duyar? Bugüne kadar yasama yoluyla yapılmak istenilen ne yapılamadı? Yeni bir darbe yapılması endişesi ya da istihbaratı mı vardır iktidar yetkililerinde? Bu endişe ülkede kargaşaya ve kan dökülmesine neden olma potansiyeli taşıyan paramiliter aygıt eliyle mi giderilmek istenmektedir? Çıkarılan her KHK gibi bu da kaotik ortamın büyümesine katkı sunmaktan başka ne işe yaradı? Hakkını yemeyelim bu KHK bir şeye daha yaradı. Onu da söylemeden geçmeyelim. Bu yeni KHK, bazı Alman siyasetçilerin, “Türkiye, buradaki AKP sempatizanlarını militarize etmeye çalışıyor” iddiasının boş olmadığını gösterdi. Şimdi Alman kamuoyu, “Osmanen Germania” denilen grup ile Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’ni daha yakından takip etmeye başlayacak. Çünkü, Almanlar bu iki grubun da AKP’nin ideolojik güdümlü aygıtları olduğuna inanıyor. Zaten geçtiğimiz haftalarda AKP’nin bu iki gruba da para yardımı yaptığı iddialarının bulunduğu haberler çok sayıda Alman gazetesinde yer almıştı. Her çıkarılan KHK ile medeni dünya ile aramızdaki bağ biraz daha inceliyor. Şimdi de vatandaşlara “sokağa çıkıp hak falan aramaya kalkmayın, kafanız gözünüz kırılabilir” mesajı veriliyor. Sokak haktır. İnsanların protesto etme ve gösteri hakkını ellerinden alamazsınız. Şimdi sokaklarımız vurucu milislerin oyun alanı haline getiriliyor. Özetle bu, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir olayıdır. Oysaki sadece biraz sakinliğe ihtiyacımız vardı biraz da huzura. Umarım bu huzura yeni yılda erişebiliriz.