Özgür Çoban yazdı | Avrupa’nın yeni siyasi dili ve yozlaşmaya yüz tutan “sol”
“Sol” karakterini kaybediyor
Avusturya seçimleriyle birlikte aşırı sağ, artık kıtada merkez politikaya yerleştiğini ilân etti. Aşırı sağ ve argümanları, maalesef artık Avrupa’nın yeni siyasal normalleri arasında yer alıyor. Öyle ki faşist koalisyonun sorulduğu birçok AP milletvekili herhangi bir rahatsızlık duymadığını açıkça ifade etti. Buradan yola çıkarak, Avrupa’nın aşırı sağ söylemleri iyice içselleştirdiğini söyleyebiliriz. Bu yaklaşımı esas alarak, Avrupalı politikacıların ilk etapta pragmatik bir tutum sergiledikleri ve zaten çok sayıda sıkıntıyla uğraşan AB’nin yenilerine muhatap olmasının önüne geçmek istedikleri düşünülebilir. Bununla birlikte Avrupalı politikacıların, Almanya seçimlerinden de güçlü çıkan aşırı sağın varlığına uyum sağlamaya çalıştıklarını da belirtmek gerekiyor. Tehlike buradan uç alıyor. Aşırı sağ kendisine muhalefet etmesi beklenen güçleri adeta susturarak ya da orijinlerinden sapmaya zorlayarak gelişiyor. Aşırı sağ söylemlerden etkilenen sol giderek kişiliksizleşiyor. Avusturya’da neredeyse aşırı sağ söylemlere yaslanan yeşiller buna örnek olarak gösterilebilir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi aşırı sağcı liderler artık daha rahat ve kendilerine bir ambargo falan uygulanmasından çekinmiyorlar. Onlar da AP’de artık böyle bir güç kalmadığını çok iyi biliyorlar. Sanırım haklılık payı oldukça fazla olan bu düşünce, Avusturya dahil olmak üzere bazı ülkelerde iş başında olan faşistlerin, yabancılara karşı tutum ve davranışlarında belirleyici unsur olarak kendini gösterecektir.
Esasında, FPÖ’nün en büyük başarısı elde ettiği rakamsal galibiyetler değildir. Bize göre, ırkçı partinin en büyük başarısı, ülke politikasında söylem üstünlüğünü ele geçirmiş olmasıdır. Bu başarı, özünde aşırı sağın kıta genelinde elinde bulundurduğu söylem üstünlüğünün mikro ölçekte bir yansımasıdır.
Bundan sonraki süreçte AB içerisinde bulunan bazı devletlerin, bu birliğe sundukları imkânları ve gösterdikleri dayanışmayı, faşist siyaset eliyle geri alma çabalarına tanık olacağız. Birlik için göğüslemesi zor bir sürecin kapıya dayandığını söyleyebiliriz. Bu süreçte faşist partilerin, bulundukları ülkelerde AB karşıtı söylemlerini daha da tırmandıracaklarına şüphe yok.
Avusturya seçimlerinde her zamanki dozunda olmasa da yine kullanılan AKP ve Erdoğan düşmanlığına da ayrıca bir paragraf açmak gerekiyor. Politika uzmanları bundan sonraki süreçte bu ülkedeki AKP yanlılarını daha zor günlerin beklediğini açık açık dile getiriyor. Son dönemde gelişen politik sıkıntılar sonucunda bu iş öyle bir noktaya geldi ki Avusturya Sosyal Demokrat Partisi yetkilileri bile yaptıkları açıklamalarda, “AKP sempatizanı dernek ve seçmenlerle aralarına mesafe koyacaklarını” belirtti. Esasında bu durum, gelecekte Türkiye ve Avusturya arasındaki ikili ilişkilerin hangi politik düzleme doğru evrileceği konusunda az çok fikir vermektedir.
Özetle, Avrupa’nın yeni siyasi dilinde sola alerjen ve islamofobik retorikler ön plana çıkıyor. Bu retoriklerin etki alanını ne kadar genişleteceği günümüz Avrupası’nın en yakıcı sorunu olarak ortada duruyor.