Özgür Çoban yazdı | Avrupa’daki İslamcı kuruluşları doğru tartışmak
Diyalog çabaları gereksiz
İslamcı derneklerin toplumsal, ekonomik ve politik etki alanlarının boyutları konusunda yeteri kadar bilgi sahibi olunduğunu düşünmüyorum. Zira Alman kamu görevlileri, birçoğu front örgüt sistematiğiyle çalışan bu derneklerin faaliyetleri hakkında sınırlı bilgiye sahip olduklarını teyit ediyor. Özellikle, bu derneklerin tüzüklerinde de yer alan “dini eğitim” kalemi üzerinden sınırsız bir hareket alanına sahip olduklarını vurgulamak gerekiyor.
Bazı Alman politikacılar, ısrarla yaşadıkları sistemi “din dışı” kabul eden ve onun bir parçası olmayı reddeden bu kesimle diyalog kurmaya çalışıyor. Politikacılar, bu derneklerin düzenledikleri konferans ve panellere konuşmacı olarak katılıyor, entegrasyonun önemine vurgu yapıyorlar ancak bu tür faaliyetler fundamentalist yapıların yıkıma kilitlenmiş konsantrasyonlarını bozmuyor. Demokrasi, farklılıkların uyumu ve birlikte yaşam gibi medeni dünyaya ait idealler, İslam ülkelerinde gerçekleşseydi bu kadar yoğunlukta din, mezhep ya da etnisite kaynaklı çatışmalar zaten yaşanmazdı.
Köktenci İslam bağlantısı
Konunun diğer boyutu, radikal İslamcı örgütler, Ortadoğu’da kaybettikleri zemini, tabanlarını mobilize ederek Avrupa’da kazanmaya çalışıyor. Bu konuya ilişkin hazırlanan kamu raporları, Avrupa’ya gelen Müslüman göçmenlerin ülkelerine kıyasla daha radikal bir din anlayışına yöneldiklerini gösteriyor. Bu da fundamentalist örgütler için verimli bir kaynak olarak ortaya çıkıyor. Konunun Selefilik boyutu bununla ilgili. IŞİD gibi örgütlerin ideolojik kaynağı olan Selefilik, bu alanda gelişiyor. Selefi akımdan etkilenen bireylerden oluşan kuruluşlar propaganda yoluyla radikalleşmenin zeminini yaratıyor. Almanya Anayasayı Koruma Teşkilatı bu durumu teyit ediyor. Teşkilat, raporlarında, ülkede belirlenen terörist organizasyonlarının neredeyse tümünün Selefi bağlantıları olduğuna işaret ediyor.
PEW Research Center da çalışmalarında sık sık bu noktaya dikkat çekiyor. PEW, Fransa, Almanya, Belçika ve İngiltere gibi ülkelerde bulunan İslamcı organizasyonların büyük bölümünün Müslüman Kardeşler örgütü ile yakın irtibat halinde olduğuna işaret ediyor. Buradan hareketle batılı toplumlarla sosyal yaşamda birliktelik kurulmasına olanak sağlayacak modernist bir İslam anlayışının inşa edilmesi şu aşamada zor görünüyor.
Bununla birlikte, bu derneklerin anavatanlarında devam eden siyasi polemikleri bulundukları ülkelere taşımaları diğer önemli sorun. Dernekler, adeta birer siyasi propaganda aracı gibi çalışıyor. Bulundukları ülkelerdeki mevcut düzeni “cahiliye” olarak niteleyen bu dernekler, İslam şeriâtına uygun yönetimlerin inşası için mesai harcıyor. Militan İslam burada yeşeriyor ve kendisi gibi düşünmeyen ve yaşamayanlarla uzlaşmayı cepheden reddeden radikal İslam’ın tetikleyicisi oluyor.
Özetle, İslamcılık ve köktenciliğin batılılar tarafından irdelenme tarzı olayları ne kadar kenardan gözlemlediklerini gösteriyor. AB ülkelerinin fundamentalist İslam meselesini derinlemesine ve geniş çerçevede ele almalarının zamanı geldi. Çünkü radikal İslam’ın geriletilmesi faşist sağın en önemli politik enstrümanlarından birinin elinden alınması anlamına da geliyor. Bu çok önemli ve zaman daralıyor.