Özgür Çoban yazdı | “Avrupa İslamı” müflis bir proje mi?

Abone Ol
Asimilasyon temalı antitezler Konunun muhatapları açısından ele alınmasının çok daha önemli olduğuna inanıyorum. Söz konusu proje genel çerçevede Müslümanlar, detayda radikal İslamcılar tarafından nasıl algılanıyor buna da bakmak gerekiyor. Bu kesimin bakış açısı “Euro İslam projesinde fazla Euro, az İslam var” cümlesiyle özetlenebilir. Özellikle radikal İslamcılar, projenin özünde “asimilasyon” amaçlı olduğunu iddia ediyor ve antitezlerini bu söylem üzerine inşa ediyorlar. Projeye ilişkin genel kabulün de bu yönde olduğunu söylemek gerekiyor. Aslında meselenin çerçevesini çizen, Avrupa’daki İslamcı örgütlerin göçmenleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam etme yönündeki eğilimleridir. O nedenle bilinçlenme ya da aydınlanma yolunu açma riski olan her projenin karşısına dikiliyorlar. Entegrasyon kavramını asimilasyon ile özdeşleştirip cepheden reddeden bu anlayışın tabii olarak kıtadaki varlığını hangi dinamikler üzerinden geleceğe taşıyacağına ilişkin bir proje sunması gerekiyor. Durumunu şimdilik helal-haram ile kâfir-müslüman kısırdöngüsüne sıkıştıran İslamcılar içinden ayakları yere basan ve kolları geleceğe uzanan bir anlayış yeşermesini beklemek büyük bir yanılsama olacaktır. Bununla birlikte Avrupa İslamı anlayışı, radikaller tarafından “yeni bir İslam” ve “yeni bir Müslüman” modeli olarak da lanse ediliyor. Projenin, hükümetler tarafından finanse edildiğine dikkat çekilerek, “Avrupa’da siyaset dine karışmasın, dini din adamları tartışsın” deniliyor. Bu savunu yönüyle sekülerizm alanına giren radikal dinciler, yaşadıkları çelişkileri dinin normatif kalıplarıyla aşmaya çalıştıkça sıkıntı büyüyor. Bu kez de karşılarında “İslam kesinlikle Avrupa kültürüne ait değildir” diyen aşırı sağcıları ve muhafazakârları buluyorlar. Aşırı sağcı parti AfD bunu her fırsatta dile getiriyor. Faşistler, İslam doktrininin liberal demokratik sistemle uyumlu olmadığını vurguluyor ve şiddetin köklerinin Kur’an-ı Kerim’de olduğunu iddia ediyorlar. Bu çerçevede, muhataplarının projeyi kendi bakış açıları dahilinde konsensüs halinde reddettiklerini söyleyebiliriz. Yemek için helal et kullanan bir restoran ararken saatlerini harcayan Müslümanların güçlü retoriklerden beslenen bu sorunsal karşısında, dini kafalarına göre yorumlayan cami vaizlerinin ezberlettiği klişeleri tekrarlamaktan başka bir yol bulmaları gerekiyor sanırım. Bu süreçte, radikalizmden kendini soyutlamış Avrupalı Müslümanların yaşadıkları uyumsuzluğu aşmak için içerisinde bulundukları endoktrinasyonel pozisyondan sıyrılarak, entelektüel otonomilerini destekleyecek açılımlara daha fazla zaman ayırmaları gerekiyor diye düşünüyorum.