Avrupa Birliği ve “hukuk devleti” ilkesi: Mazi kalbimde yaradır
KİMSE DİKKATE ALMIYOR
Raporda oldukça geniş yer ayrılan bir diğer sorunlu ülke yine yeni faşistlerin yönettiği Polonya. Bu ülkeye ilişkin biraz daha sert ifadeler kullanılmış ama kimin umurunda? İktidar partisi faşist uygulamalara tam gaz devam ediyor. Ülkede yargı darmaduman, düşünceyi ifade özgürlüğü ilkesi hızla eritiliyor. ABD'de faaliyette bulunan, dünya ölçeğinde özgürlüğe ilişkin parametrelerin değerlendirmesini yapan Freedom House'un web sitesinde Polonya'ya ilişkin "Popülist, sosyal açıdan muhafazakâr Hukuk ve Adalet (PiS) partisi, 2015'in sonlarında iktidara gelmesinden bu yana, devlet kurumları üzerindeki siyasi etkiyi artıran ve Polonya'nın demokratik ilerlemesini tersine çevirme tehdidinde bulunan çok sayıda önlemi yürürlüğe koydu" ifadesi yer alıyor. Yine Freedom House'a göre ülke, demokratik göstergeler açısından her geçen yıl geriye doğru kat ediyor. Bunun yanı sıra raporda, Romanya, Bulgaristan, İspanya ve Avusturya gibi ülkelere de demokratik göstergeler açısından eleştiriler yöneltiliyor.
Genel çerçevede rapor, yanlışlıkları sıralıyor ve tabloyu -bazı önemli eksiklikler olsa da- gözler önüne seriyor. Sonra? Sonrası yok. Raporda yer alan tespitler sonu yaptırıma uzanacak bir süreci başlatmayacağı için eleştiri konusu olan ülkeler tarafından dikkate/ciddiye alınmıyor. Raporda sadece, AB fonlarının hukuk ihlali durumunda askıya alınması “öneriliyor”. Bunun mümkün olması zor görünüyor. Buna ilişkin son durumu zaten yukarıda yazmıştık. O konuda geri dönülemez bir şekilde yeni faşistler, önemli kazanımlar elde etmişti. Özellikle AB fonlarının ödenmesini hukukun üstünlüğü ile ilişkilendirmek için hali hazırda geliştirilen mekanizmanın önemli ölçüde -bilerek ve isteyerek- zayıflatılmasından ötürü sözkonusu fonların kullanımına ilişkin olarak bu raporun hiçbir pratik faydası olmayacaktır.
RAPOR TARİHE KAYIT DÜŞÜYOR
Ancak bana göre raporun en önemli yönü, Macaristan ve Polonya gibi yeni faşist rejimler tarafından domine edilen ülkelerin AB'nin kurucu ilkelerinin lağvedilmesinde oynadıkları rolün kayda alınıyor olması. "Faşizm çukuruna yuvarlanan AB için bunun ne faydası olacak" diye sorulabilir, evet yakın planda belki bir faydadan bahsetmek mümkün olmayabilir ama uzak gelecekte ortaya çıkabilecek yeni demokratik oluşumlar için bu türden raporlar mutlaka yol gösterici olacaktır.
Öte yandan, Avrupa Komisyonu, üye devletlerde bu raporun her yıl yayınlanmasına katkı sunacak bir mekanizma kurulacağını ilan ederek, elinden kayıp giden "hukuk devleti ilkesine" yaptığı vurgunun salt retorik olmadığını göstermeye çabalıyor bana göre.
Üye ülkelerde hukukun üstünlüğü ilkesinin eksiltilmesine yönelik tutumları gerektiği gibi cezalandıramaması aslında AB’nin artık bir değerler birlikteliğinden öte parasal çıkarlara dayalı bir yapı olarak görüldüğünü de somutlaması açısından oldukça önemli. AB, görüntü itibarıyla değerler bağlamında zaten dağılmış durumda. Ancak orta vadede –ekonomik faaliyetler ve dünya politik vaziyetleri ekseninde- bir bütün olma niteliğini yitirmeyeceğini düşünüyorum. Bu da AB üyesi devletlere “demokrasi”, “özgürlük” gibi kurucu fikirlerden istedikleri ölçüde feragat edebilme özgürlüğünü tanıyor doğal olarak.
Sonuç olarak rapor, Orban gibi yeni faşist hırsızlara direnemeyen, sinen, kurucu ilkelerine dahi sahip çıkamayan AB'nin günden güne tükenişini resmediyor aslında. Açıkça görülüyor ki Avrupa’da 2. Dünya Savaşı’nın ardından gelişen demokratik yaklaşımlar, şimdi kıtayı savaşa ve yıkıma sürükleyen faşist ideolojiye kurban ediliyor. Bu rapor, üye ülkelerden herhangi birinde "Ne yaptık biz? Hadi şu hukuk meselesini ele alıp iyileştirelim" tarzı bir duygu gelişmesine yardımcı olmayacak. Yukarıda belirttiğimiz gibi rapor “Dönülmez akşamın ufkundayız. Herkes duysun, herkes bilsin” temalı bir durum tespiti. O kadar…